Welcome, Guest |
You have to register before you can post on our site.
|
Forum Statistics |
» Members: 27
» Latest member: Fahriye
» Forum threads: 5,262
» Forum posts: 5,749
Full Statistics
|
|
|
Türk Kültüründe Bayramlaşma ve El Öpme Geleneği |
Posted by: RasitTunca - 06-07-2025, 09:26 PM - Forum: Başağaçlı Raşit Hocanın Makaleleri
- No Replies
|
 |
Türk Kültüründe Bayramlaşma ve El Öpme Geleneği
Türk toplumunda bayramlar, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda kapsamlı hazırlıkların yapıldığı, aile ve toplum bağlarının güçlendiği özel zamanlardır. Ramazan ve Kurban Bayramları öncesinde evlerde hummalı bir hazırlık süreci başlar. Bu hazırlıklar, bayramın manevi atmosferini zenginleştirirken nesiller arasındaki bağı da kuvvetlendirir.
Türk Kültüründe Bayram Hazırlıkları ve Gelenekleri
Bayram Öncesi Hazırlıklar
1. Temizlik ve Evin Hazırlanması (Bayramlık Ev)
Bayram yaklaşırken evlerde "bayram temizliği" yapılır. Perdeler yıkanır, halılar silinir, evin her köşesi tertemiz edilir. Bu temizlik, hem fiziksel hem de manevi bir arınma olarak görülür. Misafirlerin ağırlanacağı evin özenle hazırlanması, Türk misafirperverliğinin bir göstergesidir.
2. Bayramlık Kıyafetler (Çocuklar ve Büyükler İçin)
Bayramın en heyecan verici hazırlıklarından biri yeni kıyafetler almaktır. Özellikle çocuklar için alınan "bayramlık" elbiseler, bayram sabahı giyilerek aile büyüklerinin ziyaretine gidilir. Büyükler de kendilerine yeni kıyafetler alarak bayrama özel bir şekilde hazırlanır. Bu gelenek, bayramın neşesini ve önemini pekiştirir.
3. Bayram Tatlıları: Baklava ve Çikolata Hazırlığı
Bayram sofralarının vazgeçilmez lezzetleri arasında baklava, şekerleme ve çikolatalar yer alır.
Baklava yapımı, bayram öncesi ailece yapılan bir ritüeldir. Un açma, ceviz veya fıstık serpme ve şerbet dökme aşamalarıyla hazırlanan baklava, misafirlere ikram edilir.
Çikolata ve şekerlemeler özellikle çocuklar için hazırlanır. Bayram ziyaretlerinde misafirlere ikram edilen bu tatlılar, bayramın şekerli yüzünü temsil eder.
4. Bayram Harçlığı Hazırlığı
Bayram harçlığı ("bayramlık"), çocukların ve gençlerin en sevdiği geleneklerden biridir. Büyükler, bayram öncesinde yeni ve temiz paraları hazırlayarak küçük zarflara koyar. Bayramlaşma sırasında el öpen çocuklara ve gençlere bu harçlıklar verilir. Bu adet, hem sevindirmeyi hem de paylaşma kültürünü yaşatmayı amaçlar.
Bayram Günü: Misafirlik ve Ziyaretler
1. Bayram Namazı ve Aile Kahvaltısı
Bayram sabahı, erkekler bayram namazı için camiye gider. Namazdan sonra cemaat birbirine "Bayramınız mübarek olsun" diyerek bayramlaşır. Ardından aile fertleri bir araya gelerek özel bir bayram kahvaltısı yapar. Kahvaltıda börek, reçel, peynir ve zeytin gibi lezzetler bulunur.
2. Büyüklerin Ziyareti ve El Öpme
Bayramın en önemli ritüeli, aile büyüklerinin ziyaret edilmesi ve ellerinin öpülmesidir.
Önce en yaşlı aile fertleri (dede, nine, anne, baba) ziyaret edilir.
Çocuklar ve gençler, büyüklerin ellerini öperek "Bayramınız kutlu olsun" der.
Büyükler, gençlere dua eder ve bayram harçlığı verir.
3. Akraba ve Komşu Ziyaretleri
Bayram boyunca akraba, komşu ve dost ziyaretleri yapılır. Her evde kahve, tatlı ve şeker ikram edilir. Özellikle eskiden bayram ziyaretlerinde lokum ve gülsuyu ikramı yaygındı. Günümüzde çikolata ve baklava daha çok tercih edilmektedir.
4. Kabir Ziyaretleri (Bayramda Geçmişe Saygı)
Türk kültüründe bayramlar, hayatta olmayan yakınların da unutulmadığı zamanlardır. Aileler, bayramın ilk günü veya arefe günü kabir ziyareti yaparak Fatiha okur. Bu gelenek, ölenlerin ruhuna saygıyı ve aile bağlarının sürekliliğini simgeler.
Türk Kültüründe Bayram Hazırlıkları ve Bayramlaşma Adabı
Türk kültüründe bayramlar, sadece dini bir vecibe olmanın ötesinde, aile bağlarının kuvvetlendiği, toplumsal dayanışmanın pekiştiği ve geleneklerin yaşatıldığı özel günlerdir. Bayram coşkusu, günler öncesinden başlayan titiz hazırlıklarla başlar ve bu hazırlıklar, bayramın ruhunu en güzel şekilde yansıtır.
Bayram Öncesi Tatlı Telaş: Hazırlıklar
Bayramlar, adeta bir arınma ve yenilenme sürecidir. Bu süreç, evlerin temizlenmesiyle başlar. Genellikle bayram temizliği olarak adlandırılan bu gelenek, derinlemesine bir temizlik anlamına gelir. Perdeler yıkanır, halılar havalandırılır, dolaplar düzenlenir. Amaç, bayramı tertemiz ve ferah bir evde karşılamaktır.
Hazırlıkların en keyifli yanlarından biri de yeni elbiseler alma geleneğidir. Özellikle çocuklar için bayram, yeni kıyafetler giyme ve şıklık yarışı anlamına gelir. Baştan aşağıya yenilenen kıyafetler, bayram coşkusunu ve mutluluğunu artırır. Yetişkinler de bayrama özel temiz ve ütülü kıyafetler giymeye özen gösterir.
Bayram sofralarının vazgeçilmezi olan ev baklavası veya diğer şerbetli tatlılar, bayramdan birkaç gün önce hazırlanmaya başlar. Mis gibi kokusuyla evi saran bu tatlılar, bayram ziyaretlerinde ikram edilecek en özel lezzetlerdendir. Hazırlık aşamasında aile bireyleri bir araya gelerek imece usulü çalışır, bu da aile içi bağları güçlendirir.
Misafirlere ikram edilecek şeker ve çikolata hazırlığı da önemli bir yer tutar. Şık kaselerde sunulan rengârenk şekerler ve çeşitli çikolatalar, bayramın sembollerinden biridir. Özellikle küçük çocukların en sevdiği bayram geleneklerinden biri de bu şeker ve çikolataları toplamaktır.
Büyükler için ise bayram harçlığı hazırlığı başlar. Yeni, pırıl pırıl banknotlar bankadan çekilir veya ayrılır. Bu harçlıklar, el öpmeye gelen çocuklara ve gençlere verilecek, onların bayram sevincine ortak olunacaktır. Bu gelenek, büyüklerin küçüklere olan sevgi ve şefkatinin somut bir ifadesidir.
Bayramda Misafirlik ve Ziyaretler
Bayramın en önemli aşaması ise bayram ziyaretleri ve misafirlik geleneğidir. Bayram sabahı kılınan bayram namazının ardından, öncelikle aile bireyleri evin büyüğünün elini öperek bayramlaşır. Bu bayramlaşma, hem evin içindeki düzeni hem de saygı hiyerarşisini gösterir.
Ardından, aile büyükleri, yaşlı akrabalar, komşular ve hasta olanlar ziyaret edilir. Bu ziyaretlerde hal hatır sorulur, geçmişe dair sohbetler edilir ve dualar okunur. Misafirlere evde hazırlanan ikramlıklar (baklava, sarma, börek, tatlılar, kahve, çay vb.) sunulur. Ziyaretler sırasında çocuklar, el öperek harçlıklarını toplar ve bu da bayram coşkularını doruğa çıkarır.
Bayram ziyaretleri, küslüklerin sona erdiği, kırgınlıkların unutulduğu ve toplumsal barışın yeniden tesis edildiği anlardır. Uzak şehirlerde yaşayan akrabalarla telefon veya görüntülü konuşma yoluyla bayramlaşmak da günümüzün değişen gelenekleri arasında yerini almıştır. Ancak yüz yüze yapılan ziyaretlerin sıcaklığı ve önemi her zaman ayrıcalıklıdır.
Özetle, Türklerde bayramlar, titiz hazırlıklardan başlayıp sevgi, saygı ve dayanışma dolu ziyaretlerle devam eden, milli ve manevi değerleri bir arada barındıran eşsiz bir kültürel şölendir. Bu gelenekler, gelecek nesillere aktarılması gereken en değerli miraslarımızdandır.
Sonuç: Bayram, Birlik ve Paylaşma Zamanı
Bayram hazırlıkları ve gelenekleri, Türk toplumunun dayanışma, saygı ve sevgi değerlerini yansıtır. Yeni kıyafetler, tatlılar, harçlıklar ve ziyaretler, bayramın anlamını derinleştirir. Bu geleneklerin yaşatılması, gelecek nesillere kültürel mirasın aktarılması açısından büyük önem taşır.
Türk kültürü, köklü gelenekleri ve sıcak aile bağlarıyla öne çıkar. Bu geleneklerin en önemlilerinden biri de bayramlaşma ve el öpme adetidir. Özellikle Ramazan ve Kurban Bayramları gibi dini bayramlarda bu gelenek, nesiller boyu devam ederek toplumsal dayanışmayı pekiştirir.
Bayramlaşma Nedir?
Bayramlaşma, bayram günlerinde akrabaların, komşuların ve dostların bir araya gelerek karşılıklı iyi dileklerde bulunmasıdır. Bu ritüel, sevgi, saygı ve birlik duygularını güçlendirir. Bayram sabahı camide kılınan bayram namazının ardından başlayan bayramlaşma, genellikle büyüklerin evlerinde ziyaretlerle devam eder.
El Öpme Geleneği ve Anlamı
Türk kültüründe el öpme, saygı ve hürmetin en derin ifadelerinden biridir. Özellikle çocuklar ve gençler, bayram sabahı aile büyüklerinin ellerini öperek onların hayır dualarını alır. Büyükler de bu jeste karşılık gençlere bayram harçlığı vererek gönüllerini hoş eder.
El öpme adeti sadece bayramlarla sınırlı değildir. Özel günlerde, uzun süre sonra görüşülen yaşlı akrabaların eli öpülerek saygı gösterilir. Bu gelenek, Türk toplumunda aile bağlarının güçlenmesine ve manevi değerlerin yaşatılmasına katkı sağlar.
El Öpmenin Tarihî Kökeni
El öpme geleneği, Orta Asya Türk devletlerinden itibaren görülen bir saygı ifadesidir. Osmanlı döneminde padişahların, âlimlerin ve büyüklerin eli öpülerek hürmet gösterilirdi. İslamiyet’in kabulüyle birlikte bu gelenek, dini bir anlam da kazanmıştır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ashabının elini öptüğüne dair rivayetler, bu geleneğin İslam kültüründeki yerini güçlendirmiştir.
Modern Zamanda Bayramlaşma ve El Öpme
Günümüzde şehirleşme ve teknolojik gelişmeler, bazı geleneklerin unutulmasına yol açsa da bayramlaşma ve el öpme adeti hâlâ canlılığını korumaktadır. Özellikle Anadolu’nun birçok yerinde bayram ziyaretleri büyük önem taşır. Son yıllarda dijital iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte video görüşmelerle bayramlaşma da yaygınlaşmıştır.
Sonuç
Bayramlaşma ve el öpme geleneği, Türk toplumunun dayanışma, saygı ve sevgi gibi temel değerlerini yansıtır. Bu adetler, geçmişle gelecek arasında bir köprü oluşturarak kültürel kimliğin korunmasına katkı sağlar. Bayramlar, sadece bir tatil değil, aynı zamanda birlik beraberlik ruhunun pekiştiği özel zamanlardır.
Türklerde Bayramlaşma ve El Öpme Geleneği
Bayramlar, Türk kültüründe özel bir yere sahip, toplumsal birlik ve beraberliği pekiştiren müstesna zamanlardır. Bu özel günlerde köklü geleneklerimizden biri olan bayramlaşma ve bunun ayrılmaz bir parçası olan el öpme geleneği yaşatılır. Bu gelenekler, kuşaklar arası saygıyı, sevgi bağlarını ve toplumsal dayanışmayı simgeler.
Bayramlaşma: Birleşme ve Yenilenme
Bayramlaşma, bayram sabahı namazın ardından aile fertlerinin bir araya gelmesiyle başlar. Genellikle evin büyüğü olan baba, dede veya annenin etrafında toplanılır. Bayramlaşma, sadece bir tebrikleşme ritüeli değil, aynı zamanda küslüklerin sona erdiği, kırgınlıkların unutulduğu ve ilişkilerin tazelendiği bir arınma sürecidir. Büyükten küçüğe doğru herkesle tek tek bayramlaşılır; bu, evin içindeki hiyerarşinin ve karşılıklı saygının bir göstergesidir. Sabahın erken saatlerinden itibaren aile büyükleri ziyaret edilir, komşularla ve akrabalarla bayramlaşılır. Şehirler arası ziyaretler de bu dönemde yoğunlaşır, uzaktaki yakınlarla hasret giderilir.
El Öpme Geleneği: Saygı ve Minnetin İfadesi
Bayramlaşmanın en önemli unsurlarından biri el öpme geleneğidir. Türk kültüründe el öpme, yaşça büyük olanlara duyulan saygı, minnet ve sevginin en somut ifadesidir. Küçükler, büyüklerinin ellerini öperek onların hayır dualarını alırlar. Büyükler de karşılık olarak küçüğün alnını öper, harçlık verir ve onları severler. Bu hareket, sadece bir fiziksel eylemden öte, kuşaklar arası bilgelik aktarımının ve manevi bağların güçlenmesinin bir sembolüdür. El öpme eylemi, genellikle şu şekilde gerçekleşir:
Küçükler, büyüklerinin yanına yaklaşır.
Büyüklerinin sağ elini yavaşça alıp öper ve alnına götürürler.
Büyükler de karşılık olarak küçüğün yanağını veya alnını öper, sırtını sıvazlar veya başını okşar.
Bu sırada iyi dilekler, dualar ve bayram tebrikleri paylaşılır.
El öpme geleneği, özellikle bayramlarda, düğünlerde, nişanlarda ve özel misafirliklerde sıkça görülür. Aile büyükleri, yaşlı akrabalar, öğretmenler ve toplumda saygı duyulan kişiler bu geleneğin odağındadır. Bu eylem, sadece yaşa değil, aynı zamanda bilgiye, tecrübeye ve manevi rehberliğe duyulan saygıyı da ifade eder.
Geleneklerin Geleceği
Günümüzde şehirleşme ve modern yaşamın getirdiği değişimlerle birlikte bayramlaşma ve el öpme geleneklerinde bazı farklılıklar gözlemlenmektedir. Özellikle genç nesiller arasında el öpme yerine kucaklaşma veya yanaşma gibi daha modern selamlaşma biçimleri yaygınlaşsa da, bu geleneklerin özündeki anlam ve değer korunmaya devam etmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle uzaktaki sevdiklerle görüntülü aramalarla bayramlaşma imkanı da doğmuş, bu da geleneğin günümüz şartlarına uyum sağlamasına yardımcı olmuştur.
Sonuç olarak, Türklerde bayramlaşma ve el öpme geleneği, sadece birer ritüel değil, aynı zamanda toplumun temel değerlerini, karşılıklı saygıyı, sevgiyi ve dayanışmayı gelecek nesillere aktaran kültürel mirasımızın önemli bir parçasıdır. Bu özel günler, nesiller arası bağların kuvvetlendiği, geçmişin yad edildiği ve geleceğe umutla bakıldığı değerli anlardır.
Türklerde Bayram Harçlığı Geleneği
Bayramlar, Türk kültüründe sadece bir araya gelme ve sevinç paylaşma zamanları değil, aynı zamanda bayram harçlığı geleneğiyle çocuklara ve gençlere özel bir mutluluk yaşatan günlerdir. Bu gelenek, sadece maddi bir hediyeleşme olmanın ötesinde, sevgi, saygı ve gelecek nesillere aktarılan değerlerin önemli bir sembolüdür.
Bayram Harçlığı Nedir ve Neden Verilir?
Bayram harçlığı, genellikle bayramlaşma ritüeli sırasında, büyüklerin küçüklerine (çocuklar, gençler ve bazen de daha genç yetişkinler) verdikleri paradır. Bu geleneğin kökenleri Osmanlı dönemine kadar uzanır ve "bayramlık" olarak da bilinir. Harçlık vermenin birkaç temel nedeni vardır:
Çocukları Sevindirmek: Bayram harçlığı, çocuklar için bayramın en heyecan verici unsurlarından biridir. Topladıkları paralarla istedikleri küçük şeyleri alabilme özgürlüğü, onlara bayram sevincini katbekat yaşatır.
Sevgi ve Şefkat Göstergesi: Büyüklerin küçüklere harçlık vermesi, onlara duyulan sevgi, şefkat ve koruyuculuğun bir ifadesidir. Bu, nesiller arası bağları güçlendiren samimi bir harekettir.
Bereket ve Bolluk Dileği: Harçlık verme, aynı zamanda bir bereket ve bolluk dileği taşır. Büyükler, küçüklerin hayatlarının maddi açıdan da bereketli olması için iyi niyetlerini bu yolla ifade ederler.
Sorumluluk ve Değer Bilinci: Çocuklar, topladıkları harçlıklarla para biriktirme, harcama veya paylaşma gibi kavramları öğrenmeye başlarlar. Bu, onlara erken yaşta bir tür sorumluluk ve paranın değeri bilinci kazandırır.
Geleneğin Sürdürülmesi: Her bayramda harçlık vermek ve almak, bu köklü geleneğin nesilden nesile aktarılmasını sağlar. Bu sayede kültürel mirasımız canlı tutulur.
Harçlık Verme Ritüeli
Bayram harçlığı genellikle, el öpme geleneğinin hemen ardından gerçekleşir. Çocuklar ve gençler, büyüklerinin ellerini öptükten sonra, büyükler de ceplerinden veya cüzdanlarından çıkardıkları parayı (genellikle banknotları) katlayarak veya avuçlarının içine bırakarak küçüklerin ellerine tutuştururlar. Bu sırada "Güle güle harca", "Bereketli olsun", "Allah daha çok versin" gibi iyi dileklerde bulunulur. Çocuklar da genellikle teşekkür ederek harçlığı alırlar.
Günümüzdeki Yeri ve Önemi
Günümüzde bayram harçlığı geleneği hala güçlü bir şekilde devam etmektedir. Ancak ekonomik koşullar ve yaşam tarzındaki değişiklikler, harçlıkların miktarını ve verilme şeklini etkileyebilir. Bazı aileler, nakit yerine hediye çeki veya küçük hediyeler de tercih edebilirken, harçlığın ruhu ve temsil ettiği değerler değişmemektedir. Özellikle şehirlerde aile büyüklerini ziyaret etme imkanı azalan durumlarda, uzaktan yapılan bayramlaşmalarda bile havale veya dijital yollarla harçlık gönderme gibi yeni yöntemler de ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak, bayram harçlığı Türk kültüründe sadece bir para alışverişi değildir. Bu, sevinci paylaşmanın, sevgi bağlarını pekiştirmenin, nesiller arası saygıyı ve dayanışmayı sürdürmenin sıcak ve anlamlı bir yoludur. Çocukların gözlerindeki ışıltı, bu geleneğin değerini her bayram yeniden kanıtlar.
Bu makale, Türk kültüründeki bayramlaşma ve el öpme geleneğinin önemini vurgulamak amacıyla hazırlanmıştır. Geleneklerimizi yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak, kültürel zenginliğimizin devamı için büyük önem taşır.
Bayramlar, sadece bir tatil değil; sevginin, paylaşımın ve birlik ruhunun en güzel yaşandığı zamanlardır.
Bayramınız mübarek olsun!
Resim Kaynak:
Freepik Pikaso
Karoglan Raşit Tunca Makalesi
Raşit Tunca ve DeepSeek ve Google Gemini
Schrems, 07.06.2025
|
|
|
Vahdet-i Vücûd Felsefesi ve "Lâ Mevcûde İllâ Hû" Anlayışı |
Posted by: RasitTunca - 06-07-2025, 04:02 AM - Forum: Başağaçlı Raşit Hocanın Makaleleri
- No Replies
|
 |
Vahdet-i Vücûd Felsefesi ve "Lâ Mevcûde İllâ Hû" Anlayışı
"İbni Arabi'nin Vahdet-i Vücûd felsefesini 'Lâ mevcûde illâ Hû' kapsamında açıklayan geniş kapsamlı bir makale"
İslam tasavvufunun en derunî ve en çok tartışılan konularından biri olan Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) doktrini, özellikle Muhyiddin İbn Arabî (1165-1240) tarafından sistemleştirilmiş ve tasavvuf düşüncesinin merkezine yerleştirilmiştir. Bu öğreti, "Lâ mevcûde illâ Hû" (O'ndan başka mevcut olan yoktur) ifadesiyle özetlenebilecek bir metafizik anlayışa dayanır. Bu makalede, İbn Arabî'nin Vahdet-i Vücûd felsefesini, "Lâ mevcûde illâ Hû" perspektifinden hareketle detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
1. Vahdet-i Vücûd Nedir?
Vahdet-i Vücûd, "varlığın birliği" anlamına gelir ve evrendeki tüm görünür çokluğun (kesret) aslında tek bir hakikatin (Hak) tezahürleri olduğunu savunur. Bu görüşe göre, mutlak varlık (Vücûd-ı Mutlak) Allah'tır, diğer tüm varlıklar ise O'nun isim ve sıfatlarının yansımalarıdır.
İbn Arabî’ye göre, "Hak'tan başka bir şey yoktur, her şey O'nun tecellisidir." Bu bağlamda, "Lâ mevcûde illâ Hû" ifadesi, "Gerçekte var olan yalnızca O'dur" anlamına gelir ve tüm varlığın Allah'ın zuhurundan ibaret olduğunu ifade eder.
2. "Lâ Mevcûde İllâ Hû"nun Metafizik Temelleri
Bu ifade, Vahdet-i Vücûd düşüncesinin özünü oluşturur. İbn Arabî’nin sisteminde:
Hakîkat-i Muhammediyye (Akl-ı Küll): Allah'ın ilk tecellisidir ve tüm varlığın aslıdır.
A’yân-ı Sâbite (Sabit Nûrlar): Ezelî ilimde belirlenmiş varlık potansiyelleridir, ancak kendi başlarına bir varlıkları yoktur.
Tecellî (Zuhûr): Allah'ın isim ve sıfatlarının âlemde görünmesidir.
"Lâ mevcûde illâ Hû", bu bağlamda, varlığın hakikî sahibinin yalnızca Allah olduğunu, diğer tüm varlıkların ise O'nun gölgesi (zıll) veya yansıması (tecellî) olduğunu ifade eder.
3. Varlık Mertebeleri ve "Lâ Mevcûde İllâ Hû"
İbn Arabî, varlığı beş mertebeye ayırır:
Hakîkat-i Vücûd (Zât Mertebesi): Allah'ın mutlak ve bilinmez olan zâtı.
Esmâ ve Sıfât Mertebesi: İlâhî isimler ve sıfatlar.
A’yân-ı Sâbite: Varlıkların ezelî planları.
Ruhlar Âlemi (Âlem-i Ervâh): Ruhanî varlıkların mertebesi.
Cisimler Âlemi (Âlem-i Ecsâm): Maddî âlem.
Bu mertebelerin hepsi, "Lâ mevcûde illâ Hû" sırrına işaret eder, çünkü her bir mertebe, Hakk'ın bir tecellisidir ve kendi başına müstakil bir varlığı yoktur.
4. İnsan-ı Kâmil ve "Lâ Mevcûde İllâ Hû"
İbn Arabî’ye göre, İnsan-ı Kâmil (Olgun İnsan), Allah'ın en mükemmel tecellisidir ve "Lâ mevcûde illâ Hû" hakikatini tam olarak idrak edebilen tek varlıktır. İnsan-ı Kâmil, Hakk'ın aynasıdır ve tüm varlığın özünü temsil eder.
"İnsan, Hakk'ın gören gözü, işiten kulağı ve konuşan dilidir."
(Fusûsü'l-Hikem)
Bu ifade, insanın "Lâ mevcûde illâ Hû" sırrına mazhar olduğunu gösterir.
5. Eleştiriler ve Yanlış Anlaşılmalar
Vahdet-i Vücûd, tarih boyunca bazı âlimler tarafından "panteizm" (kamutanrıcılık) ile karıştırılmıştır. Ancak İbn Arabî, "tenzih" (Allah'ın yaratılmışlara benzemekten uzak olduğu) ilkesini korur. Ona göre, "Lâ mevcûde illâ Hû", "Her şey O'dur" anlamında değil, "Her şey O'nun tecellisidir" anlamındadır.
6. Sonuç: "Lâ Mevcûde İllâ Hû"nun Tasavvufî Derinliği
"Lâ mevcûde illâ Hû", Vahdet-i Vücûd öğretisinin en özlü ifadesidir. Bu anlayış, sûfîyi, varlığın birliği idrakine götürür ve fenâ fillâh (Allah'ta yok olma) makamına ulaştırır. İbn Arabî'nin sistemi, mutlak varlığın birliği ile çokluğun izâfîliği arasındaki dengeyi kurar ve insana hakikatin bilgisini sunar.
"Varlık birdir, O'nun dışındakiler ise hayal ve gölgedir."
(Fusûsü'l-Hikem)
Bu sırra erenler, "Lâ mevcûde illâ Hû" hakikatiyle, varlığın özüne nüfuz ederler.
#############
SORU :
"İnsan birçok parçadan oluşur: kollar, eller, gözler, akciğer, karaciğer, kalp, damarlar, kan... Bunların toplamı bir bedeni oluşturur ve biz o bedene 'insan' deriz. Erkek olana Âdem, dişi olana Havva (veya heva/nefsimizi temsil eden varlık) deriz. İnsan, dünya denen gezegendeki canlılardan sadece biridir: balık, kuş, aslan, köpek, kedi, ağaç, çiçek, dağ, orman, nehir, göl, deniz... Dünya da atomlardan meydana gelir. Atomlar birleşerek elementleri oluşturur. Parça ve bütün ilişkisi böyleyse, dünyamız da kâinattaki parçalardan sadece biridir. Belki de kâinatta bir atom hükmündedir. Allah, büyük yaratıcıdır. 'Kürsîsi semâvâtı ve arzı kuşatmıştır' ayetiyle yerler ve gökler O'nun kudretindedir. Öyleyse bizler Allah'tan bir parça mıyız? Bu kapsamda Vahdet-i Vücûd nedir? Allah tek varlık ve insan halife ise, kâinatın tamamı insanda mı var? Vahdet-i Vücûd olan 'ben'den olanlar mıdır?"
########
CEVAP
Bu soru ve yorum, Vahdet-i Vücûd öğretisinin en derin ve çetrefilli meselelerine dokunuyor. Soruda ifade edilen düşünceler, İbn Arabî'nin sisteminde "küllî varlık" (insan-ı kâmil) ile "cüzî varlık" (insan ve diğer mahlûkat) arasındaki ilişkiyi ve "parça-bütün" meselesini ele alıyor. Bu bağlamda, konuyu birkaç temel noktada açıklayalım:
1. "Parca ve Bütün" İlişkisi: İnsan ve Kâinat
Sizin de belirttiğiniz gibi, insan bedeni organlar, hücreler, atomlar gibi parçalardan oluşur; aynı şekilde kâinat da gezegenler, yıldızlar, elementler gibi parçalara ayrılabilir. Ancak Vahdet-i Vücûd, bu parçaların "gerçekte var olmadığını", sadece Hakk'ın tecellileri olduğunu söyler.
"Lâ mevcûde illâ Hû" (O'ndan başka mevcut yoktur) sırrı gereği, ne insan ne de kâinat bağımsız bir varlığa sahiptir.
Atomlar, gezegenler, canlılar hepsi Hakk'ın isimlerinin tecellisidir.
İnsan bedeni de bu bütünün bir parçasıdır, ancak asıl varlık Allah'a aittir.
2. İnsan-ı Kâmil: Kâinatın Özü
İbn Arabî’ye göre, insan-ı kâmil (olgun insan), kâinatın özeti (mukaddes bir ayna) ve Allah'ın halifesidir.
"Allah Âdem'i kendi sûretinde yarattı" (Kudsî Hadis) → İnsan, Hakk'ın isimlerinin tam tecelli ettiği bir varlıktır.
Kâinatta ne varsa, insanda da o vardır (Dağlar kemikler, nehirler damarlar, ormanlar saçlar gibi).
Ancak bu, "insanın Allah olduğu" anlamına gelmez; insan, Allah'ın tecelli mahallidir.
3. "Allah'tan Bir Parça mıyız?" Meselesi
Bu ifade yanlış anlaşılmaya açıktır. Vahdet-i Vücûd, panteizm (her şey Tanrı'dır) değildir!
"Biz Allah'tan bir parçayız" demek hatalıdır, çünkü Allah parçalara ayrılmaz.
Doğru ifade: "Biz O'nun tecellisiyiz, O'nun aynasıyız."
"Kürsîsi semâvât ve arzı kuşatmıştır" (Bakara 255) → Allah, kâinatı kuşatır, fakat kâinat Allah değildir.
4. Vahdet-i Vücûd’a Göre Gerçek Varlık Kimdir?
Tek hakiki varlık Allah'tır.
Diğer her şey (insan, hayvan, bitki, gezegenler) O'nun isimlerinin yansımasıdır.
"Sen O değilsin, ama O’nsuz da değilsin." (Fusûsü'l-Hikem)
5. Sonuç: "Her Şey Bende mi Var?"
Evet, kâinatta ne varsa insanda da o potansiyel vardır (İnsan-ı Kâmil teorisi).
Fakat bu, "ben Allah'ım" demek değildir!
Hakikat: "Ben, Hakk'ın tecellisiyim, O'nunla varım, ama O değilim."
"Vücûd (varlık) birdir, O'nundur.
Sen ise bir hayalsin, O ise gerçek."
(İbn Arabî)
Bu anlayış, "Lâ mevcûde illâ Hû" sırrına ermekle mümkündür.
##############
SORU :
"Bu kapsamda maddî parçaları anladık. Peki manevî parçalar, mesela gülmek, sevinmek, üzülmek, kızmak, mutlu olmak, ibadet etmek, ibadetle sevap kazanmak, derece katetmek... Bunlar da bana ait parçacıklar mıdır? Belki de atom altı çok küçük parçacıklardır, elle tutulamayan, sanki madde değilmiş gibi... Ama hakikatin özü olan maddeler midir? Yani Vahdet kapsamında onlar da fiile dökülünce elimizden, kolumuzdan yaptıklarımız, duyduklarımız, gördüklerimiz... Hepsi Hak tecellisi ise, O'ndan başka ne var? Baktığım O ise, gördüğüm O ise, bende de O var ise, duyan O ise, gören O ise... Vahdet, panteizm değildir diyebilir miyiz?"
###########
CEVAP
Manevî Parçalar ve Vahdet-i Vücûd: Duygular, Fiiller ve Hakikat İlişkisi
Sizin de ifade ettiğiniz gibi, maddî parçalar (atomlar, organlar, gezegenler) nasıl Hakk'ın tecellisi ise, manevî olanlar (duygular, ibadetler, sevap-günah, dereceler) da öyledir. Ancak buradaki incelik, "parçacık" kavramının metaforik olduğunu anlamaktan geçer. Zira Vahdet-i Vücûd, panteizm değil, tecellî ve aynalama sistemidir. Şimdi konuyu detaylandıralım:
1. Duygular ve Fiiller: Hakikat Özünde Kimindir?
Gülmek, ağlamak, öfkelenmek, ibadet etmek gibi tüm davranışlar, "Hakk'ın isimlerinin tezahürüdür."
Mesela:
"Rahmân" ismi → Sevgi, şefkat duygusu.
"Kahhâr" ismi → Öfke, adalet duygusu.
"Mürid" ismi → İrade ve niyet.
"Sen" değilsin, O'nun ismi davranışta görünüyor.
"Attığında sen atmadın, Allah attı." (Enfâl, 17) → Fiillerin hakikî faili Allah'tır.
2. Sevap, Günah, Manevî Dereceler: Bunlar da mı Tecellî?
Evet, ama bu "kaderi inkâr" anlamına gelmez!
Kulun iradesi vardır, ama bu irade bile Hakk'ın "Mürid" isminin tecellisidir.
Sevap ve günah, kulun kesbine (kazanımına) göredir, fakat yaratıcı Allah'tır.
"Manevî dereceler" de Hakk'ın lütuf tecellisidir:
"Allah dilediğini rahmetine sokar." (İnsan, 31)
3. "Atom Altı Parçacıklar Gibi" Metaforu: Mistik Bir Bakış
Manevî duygular, madde ötesi ama yine de Hakk'ın tecellisi:
"Gözler O'nun görmesi, kulaklar O'nun işitmesidir." (Hadis-i Kudsî)
"Sevgi, Hakk'ın 'Vedûd' isminin yansımasıdır."
Elektronlar nasıl görünmez ama maddenin temeliyse, duygular da görünmez ama varlığın özüdür.
Fark: Maddî parçacıklar geçici, manevî tecelliler ise hakikate daha yakın (çünkü soyutturlar ve doğrudan isimlerle bağlantılıdırlar).
4. "Gördüğüm O İse, Duyan O İse, Ben de O muyum?" Sorusu
Hayır!
"Sen O değilsin, ama O’nsuz da değilsin." (İbn Arabî)
"Gören gözüm, işiten kulağım, tutan elim değil, O'dur." → Ama sen (nefs) bir perdesin.
Panteizm: "Her şey Tanrı'dır." (Yanlış!)
Vahdet-i Vücûd: "Her şey O'nun tecellisidir, ama O değildir." (Doğru olan bu.)
5. Sonuç: Vahdet-i Vücûd’da "Ben" ve "O" Dengesi
Ne diyemezsin? → "Ben Allah’ım" (Şirk!)
Ne diyebilirsin? →
"Ben O'nun aynasıyım."
"Duygularım, fiillerim O'nun isimlerinin yansımasıdır."
"Maddem ve ruhum O'nun tecellîsidir, ama O değildir."
"Hakk’ı görmek istersen, mâsivâya (O’nun dışındakilere) bakma!
Çünkü mâsivâ, O’nun zuhûrundan başka bir şey değildir."
(Abdülkâdir Geylânî)
Özetle:
Duygular, ibadetler, sevap-günah → Hepsi Hakk'ın tecellisi.
Ama sen "yaratılmış" bir aynasın, yaratıcı değilsin.
Vahdet-i Vücûd, panteizm değil, "ayna teorisi"dir.
#############
SORU :
"Bu kapsamda iyi ve kötü ilişkisi nasıl olmalı? İyi kim, kötü kim? Hepsi O ise, insan neden savaşır? Neden insan öldürür ki? Ölen kim, öldüren kim? Hepsi O ise, bu da sadece 'Yâ Hafîz' ve 'Yâ Kahhâr' isimlerinin tecellisinden başka bir şey değil mi? Peki iyi ve kötü nedir? Şeytan nedir, kimdir? O, buradaki hangi durumu ifade ediyor? Hangi tecelliyattır?"
############
CEVAP
Vahdet-i Vücûd Bağlamında İyi-Kötü, Savaş ve Şeytan Meselesi
Vahdet-i Vücûd perspektifinden "iyi-kötü", "savaş", "şeytan" ve "ölüm" gibi kavramları anlamak, derin bir tevhid idraki gerektirir. İbn Arabî'nin sisteminde "her şey Hakk'ın tecellisi" olsa da, bu "failiyetin (eylem sorumluluğunun) inkârı" anlamına gelmez. Konuyu şu temel çerçevede ele alalım:
1. İyi ve Kötü: Hakk'ın İsimlerinin Tecellîsi
a) İyi (Hayr) ve Kötü (Şer) Nedir?
"Hayr" (iyi): Allah'ın "Rahmân", "Kerîm", "Selâm" gibi isimlerinin tecellîsidir.
"Şer" (kötü): Allah'ın "Kahhâr", "Müntakım", "Dârr" gibi isimlerinin tecellîsidir.
"Hayr da şer de Allah'tandır." (Hadis) → Fakat kul, kesb (irade ve tercih) ile sorumludur.
b) Peki Neden Kötülük Var?
Zıtların birliği (tezâd): Aydınlık, karanlık olmadan anlaşılmaz.
"Kahhâr" ismi olmasa, "Rahîm" ismi tam zuhur etmez.
"Şer gibi görünen şey, külli hayrın parçasıdır." (Fusûs)
2. Savaş ve Öldürme: Kim Öldürüyor, Kim Ölüyor?
a) "Öldüren de O, ölen de O" İse Neden Savaşırız?
Fiilin hakikî faili Allah'tır, ama sebep (vasıta) kulun iradesidir.
"Attığında sen atmadın, Allah attı." (Enfâl, 17) → Fail Allah'tır, ama kul sorumludur.
Savaş, "Celâl" (kahır) ve "Adl" (adalet) isimlerinin tecellîsidir.
Zulme karşı savaş → "Nâsır" ismi.
Haksız saldırı → "Müntakım" ismi.
b) Ölüm Bir Yok Oluş mu?
Hayır! Ölüm, "bekà billâh" (Allah'la ebedî kalma) için bir geçiştir.
"Her nefis ölümü tadacaktır." (Âl-i İmrân, 185) → Bu, "fenâ fillâh" (Allah'ta yok olma) makamına bir basamaktır.
3. Şeytan: İblis'in Rolü ve Hangi İsmin Tecellîsi?
a) Şeytan (İblis) Kimdir?
**"Azâzîl" iken, kibrinden dolayı "Mel'un" oldu.
"Adûvvün mübîn" (apaçık düşman) olarak tanımlanır. (Bakara, 168)
b) Hangi İsmin Tecellîsidir?
"Mudill" (saptıran) ismi → İmtihan için bir vesiledir.
"Hâdî" (hidayet veren) isminin zıddıdır.
"Hidayet de dalâlet de Allah'tandır." (A'râf, 178)
c) Şeytan Neden Var?
"İmtihan dünyası"nın gereğidir.
"Kul, şerri tercih ederse, "Mudill" ismi tecellî eder; hayrı seçerse "Hâdî" ismi tecellî eder."
4. Panteizm Değil, Tecellî ve Sorumluluk Dengesi
"Her şey O'nun tecellîsi" demek, "kullar sorumsuzdur" demek değildir!
Kul, iradesiyle imtihan olur:
"Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür, kim zerre kadar şer yapmışsa onu görür." (Zilzâl, 7-8)
Vahdet-i Vücûd, "kötülüğü Allah'a atfetmek" değil, "kötülüğün de ilâhî hikmetle var olduğunu" anlamaktır.
5. Sonuç: "İyi-Kötü, Savaş ve Şeytan"ın Hikmeti
"Hayr ve şer, Hakk'ın isimlerinin tecellîsidir."
"Kul, iradesiyle imtihan olur ve seçimlerinden sorumludur."
"Şeytan, "Mudill" isminin tecellîsidir; insan ise "Halîfe"dir ve tercih yapar."
"Öldüren de ölen de O'dur, ama kul kesbiyle (kazanımıyla) sorumludur."
"Hepsi O'nun tecellîsidir,
Ama sen seçimlerinden hesaba çekileceksin."
(Fusûsü'l-Hikem)
Özetle:
Kötülük, hikmetle var edilmiştir.
İnsan, iradesiyle imtihan olur.
Vahdet-i Vücûd, sorumsuzluk değil, "her şeyin O'ndan olduğunu bilmek"tir.
##############
SORU :
"Önceki makaleme ek yapmak istiyorum. Bir şeyler sanki eksik. Örneğin, 'birler' çoklardan meydana gelir, çoklar da 'birlerden' oluşur. Bu sır, 'kesret' (çokluk) ve 'vahdet' (birlik) arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Tıpkı elin parmaklardan, parmakların hücrelerden oluşması gibi... Bunu açıklayabilir misiniz?"
#############
CEVAP
Tabii, bu derin ve felsefi konuyu açmaya çalışayım. İfade ettiğiniz düşünce, "birlik" (vahdet) ve "çokluk" (kesret) arasındaki ilişkiyi anlatan tasavvufi ve metafizik bir kavrama dayanıyor. Örneklerinizde de belirttiğiniz gibi, bu ilişkiyi somutlaştıralım:
1. Birlik-Çokluk İlişkisi: "Birler Çoklardan, Çoklar Birlerden Meydana Gelir"
Temel Prensip: Varlık, hem birliğin hem de çokluğun aynı anda tezahürüdür.
Örnek: Bir el (birlik), parmaklardan (çokluk) oluşur. Parmaklar da hücrelerden (daha küçük birimler) meydana gelir. Hücreler moleküllerden, moleküller atomlardan... Bu sonsuz bir iç içelik gösterir.
Sır: Her seviyede "bir" olan, bir üst seviyede "çok"un parçası haline gelir. Çokluk, birliğin farklı tecellileridir.
2. Kesrette Vahdet, Vahdetten Kesret Doğar
Tasavvufta bu, "Allah'ın birliği (vahdet), evrenin çokluğu (kesret) içinde gizlidir" şeklinde ifade bulur.
Örnek: Bir ağaç (birlik), dallar, yapraklar (çokluk) olarak tecelli eder. Dallar olmadan ağaç bir "bütün" olamaz, ama ağaçsız da dallar var olamaz.
Sır: Gerçekte var olan "Bir"dir (Allah/Hakikat), ancak O'nun isim ve sıfatları çokluk olarak yansır.
3. Matematiksel Analoji: Kesir (Kesret) ve Bütün (Vahdet)
Bir bütünü kesirlere böldüğünüzde (örneğin 1/2, 1/4), her parça "bir"in bir tezahürüdür.
Örnek: "1" sayısı, sonsuz şekilde bölünebilir (0.5 + 0.5 = 1 gibi). Her bölüm, birliğin başka bir görünümüdür.
Sır: Parçalar aslında bütüne aittir ve onu tamamlar. Ayrılık bir yanılsamadır.
4. Kuantum Fiziği ile Bağlantı
Modern bilimde de benzer bir mantık vardır:
Atom altı parçacıklar (çokluk), birleşerek atomu (birlik) oluşturur. Evren, bu iç içe geçmiş sistemlerle doludur.
Sır: Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Ayrı gibi görünenler, aslında bir bütünün parçalarıdır.
5. Mistik Yorum: "Her Birimizde Bütünün Sırrı Saklı"
İnsan bedeni trilyonlarca hücreden oluşur, ama "ben" dediğimiz şey tek bir bilinçtir.
Örnek: Parmaklarınızı hareket ettiren "siz"siniz, ama parmaklar olmadan "tutma eylemi" olmaz.
Sır: Tek olan, çokluk içinde kendini deneyimler.
Sonuç:
Eksik hissettiğiniz nokta, belki de "bir" ve "çok"un aynı gerçekliğin iki yüzü olduğunu vurgulayan diyalektik bağ olabilir. Bu, Hermetik felsefenin "Yukarısı aşağısı gibidir" prensibiyle de örtüşür.
Etiketler :
Vahdet-i Vücûd, İbn Arabî, Lâ Mevcûde İllâ Hû, Tasavvuf, İslam Felsefesi, Tecellî, İyi ve Kötü, Hayr ve Şer, Kader, İrade, Şeytan, İblis, Savaş, Ölüm, Panteizm, Halife, İnsan-ı Kâmil, A’yân-ı Sâbite, Hakikat, Zıtların Birliği, Celâl ve Cemal, Kesb, Fail-i Hakiki, #VahdetiVücud, #İbnArabi, #Tasavvuf, #İslamFelsefesi, #Tevhid, #Sufizm, #Kader, #İyiKötü, #Şeytan, #Maneviyat,#VahdetSırrı #HakikatYolcusu, #İbnArabîYolu, #Tasavvuf, #GönülDili,#VahdetiVücud ,#İbnArabi, #Tasavvuf, #Felsefe, #SoruCevap,
Resim Kaynak : Freepik Pikaso
Karoglan Raşit Tunca Makalesi
Raşit Tunca ve DeepSeek
Schrems, 21.05.2025
|
|
|
Misvak Kullanmanın Faydaları: Dini ve Tıbbi Açıdan Bir Değerlendirme |
Posted by: RasitTunca - 06-07-2025, 04:00 AM - Forum: Başağaçlı Raşit Hocanın Makaleleri
- No Replies
|
 |
Misvak Kullanmanın Faydaları: Dini ve Tıbbi Açıdan Bir Değerlendirme
Ağız ve diş sağlığı, insan sağlığının önemli bir parçasıdır. Günümüzde diş fırçalama, modern diş hekimliğinin önerdiği en yaygın ağız temizliği yöntemidir. Bununla birlikte, özellikle İslam coğrafyasında yaygın olarak kullanılan misvak, hem dini hem de tıbbi açıdan birçok faydaya sahiptir. Bu makalede, misvak ile diş fırçalama arasındaki farklar, misvakın dini önemi ve bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış faydaları ele alınacaktır.
Misvak Nedir?
Misvak (Salvadora persica), "Erak ağacı" olarak da bilinen bir bitkinin dalından elde edilen doğal bir diş temizleme aracıdır. Geleneksel olarak kökleri Hz. Muhammed (s.a.v.) dönemine kadar uzanan misvak, sünnet olarak kabul edilir ve İslami kaynaklarda sıkça tavsiye edilir.
Dini Açıdan Misvakın Önemi
İslam dininde misvak kullanımı, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetlerindendir ve birçok hadiste teşvik edilmiştir:
"Misvak kullanmak, ağzın temizliğine ve Rabbin rızasına vesiledir." (Buhari)
"Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, her namaz öncesinde misvak kullanmalarını emrederdim." (Buhari, Müslim)
Misvak, sadece fiziksel temizlik değil, aynı zamanda manevi bir arınma aracı olarak görülür. Abdest ve namaz öncesinde kullanımı, ibadetlerin kabulüne katkı sağladığına inanılır.
Misvakın Tıbbi Faydaları ve Bilimsel Araştırmalar
Modern tıp, misvakın içerdiği doğal bileşenlerin diş sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini kanıtlamıştır:
1. Antibakteriyel ve Antimikrobiyal Etki
Misvakta bulunan "benzil izotiyosiyanat" gibi bileşenler, ağızdaki zararlı bakterileri (Streptococcus mutans) öldürür. (Journal of Ethnopharmacology, 2003)
Diş çürüklerine ve plak oluşumuna karşı etkilidir. (WHO raporu, 1986)
2. Diş Minesini Korur
Misvak, florür içermese de doğal mineraller sayesinde diş minesini güçlendirir.
Yapılan bir çalışmada, misvak kullananlarda diş çürüklerinin %50 daha az olduğu tespit edilmiştir. (Saudi Dental Journal, 2011)
3. Diş Eti Sağlığını Destekler
Misvak, diş eti iltihabını (gingivitis) azaltır ve kanamaları önler. (Journal of International Oral Health, 2015)
İçerdiği tanenler, diş etlerini sıkılaştırır.
4. Ağız Kokusunu Giderir
Misvak, doğal aromatik bileşenler sayesinde kötü nefes kokusunu engeller.
Yapılan bir araştırmada, misvak kullananların ağız kokusunda belirgin azalma görülmüştür. (Journal of Ayurveda and Integrative Medicine, 2017)
5. Kanser Önleyici Potansiyel
Bazı çalışmalar, misvakın antioksidan özellikleri sayesinde ağız kanseri riskini azaltabileceğini göstermektedir. (Phytotherapy Research, 2014)
Sonuç ve Değerlendirme
Misvak, hem dini hem de tıbbi açıdan önemli bir ağız temizleme yöntemidir. Modern diş fırçalarına kıyasla doğal, ekonomik ve çevre dostu olması, onu sürdürülebilir bir alternatif haline getirmektedir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünneti olması nedeniyle Müslümanlar için ayrı bir öneme sahiptir. Bilimsel araştırmalar da misvakın diş ve diş eti sağlığına olan katkısını desteklemektedir.
Bu nedenle, hem geleneksel hem de modern tıbbın buluştuğu bu yöntem, ağız hijyeninde daha fazla tercih edilmeyi hak etmektedir.
Kaynakça
Almas, K. (2002). The antimicrobial effects of miswak. Journal of Ethnopharmacology.
WHO Report (1986). Traditional Medicine and Oral Health.
Halawany, H.S. (2011). Efficacy of Salvadora persica in reducing dental plaque. Saudi Dental Journal.
Sofrata, A. (2017). Miswak and oral health. Journal of Ayurveda and Integrative Medicine.
Resim Kaynak: Freepik Pikaso
Bu makale, dini referanslar ve bilimsel çalışmalar ışığında misvakın önemini ortaya koymayı amaçlamıştır.
Karoglan Raşit Tunca Makalesi
Raşit Tunca ve Deepseek
Schrems, 20.05.2025
|
|
|
|