Hamdullah Board
Namaz ve Önemi Namaz Vakitleri Namaz Çeşitleri Namazın Edepleri - Printable Version

+- Hamdullah Board (https://hamdullah.org)
+-- Forum: DİNİ İSLAMİ BİLGİLER (https://hamdullah.org/forumdisplay.php?fid=8)
+--- Forum: iSLAMi BiLGiLER (https://hamdullah.org/forumdisplay.php?fid=187)
+---- Forum: ibadetlerimiz Hakkında Bilgiler (https://hamdullah.org/forumdisplay.php?fid=193)
+---- Thread: Namaz ve Önemi Namaz Vakitleri Namaz Çeşitleri Namazın Edepleri (/showthread.php?tid=29545)



Namaz ve Önemi Namaz Vakitleri Namaz Çeşitleri Namazın Edepleri - RasitTunca - 08-07-2024

Namaz ve Önemi Namaz Vakitleri Namaz Çeşitleri Namazın Edepleri

VIII. NAMAZ

A) Namaz ve Önemi


İlk görevimiz, Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in (sas.) peygamberliğine inanmaktır. İmandan sonra farzların en önemlisi namazdır. Namaz, özel hareketler ve belirli okuyuşlarla yerine getirilen bir ibadettir. Beş vakit namaz, hicretten bir buçuk yıl önce Mi’rac gecesinde farz kılınmıştır.

Peygamber Efendimiz, “Namaz dinin direğidir.”98 buyurarak namazın dinimizde çok önemli bir ibadet olduğunu belirtmiştir.

Amellerin Allah’a en sevimli olanı namazdır. Namaz, Müminin miracıdır. Mümin namaz sayesinde Allah’ın huzuruna yükselerek onun manevi yakınlığına erer. İmanın göstergesi olan namaz, kalbi aydınlatan bir ışık, bunalan ruhları, sıkıntıya düşen gönülleri huzura kavuşturan manevi bir sığınaktır.

Namaz, insana daima Allah’ı hatırlatarak kalplere sorumluluk duygusunun yerleşmesini sağlar ve böylece kişinin günah işlemesini önler.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

اُتْلُ مَآ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَآءِ وَالْمُنْكَرِ

“Sana vahyolunan Kitabı oku, namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar.”99

Namazını doğru ve şuurlu olarak kılan bir kimse zamanla kötülük yapmaktan vazgeçer. Esasen Allah katında makbul olan namaz, Mümini kötülüklerden uzaklaştıran namazdır. Namazını doğru kılan kimse, Allah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanır. İmanını kuvvetlendirir. Günah kirlerinden arınarak ebedi saadet yurdu olan

cennete girmeye layık temiz bir kul olur.

Peygamberimiz, “Sizden herhangi birinizin kapısı önünde bir nehir bulunsa ve o kimse bu nehirde günde beş defa yıkansa kendisinde kirden bir şey kalır mı?” diye sordu. Dinleyenler: “Hiçbir kir kalmaz Ya Resulallah” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz: “İşte beş vakit namaz da buna benzer, Allah, namazla günahları siler.”100 buyurdu.

Namazın temizlik ve vücut sağlığı bakımından insana pek çok faydalar sağladığı da bilinen bir gerçektir. Çünkü namaz kılan bir kimse, abdest almak zorundadır. Bu ise günde birkaç defa temizlenmek demektir.

Ayrıca namazın sahih olabilmesi için, beden, elbise ve namaz kılınan yerin de temiz olması şarttır.

Namaz belirli aralıklarla günde beş defa kılındığına göre, bu durum Müslümanın her zaman temiz olmasını gerektirmektedir.101

B) Namazın Farz Olmasının Şartları

Bir insana namazın farz olması için üç şartın bulunması lazımdır. Bunlar:

1. Müslüman olmak,

2. Ergenlik yaşına gelmiş olmak,

3. Akıllı olmak.

Ergenlik yaşına gelen ve akıllı olan her Müslüman, beş vakit namazı kılmakla yükümlüdür. Namazını kılan dünyada görevini yerine getirir, ahirette sevaba nail olur.

Namaz, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit muhkem bir farzdır. Namazı inkâr eden kâfir olur. İnandığı hâlde namazını kılmayan kimse kâfir olmaz, ancak görevini yapmamış ve günah işlemiş olur. Çocuklar yedi yaşından itibaren namaza alıştırılır. Baba ve annenin, yedi yaşına giren çocuklarına namaz kılmayı emretmeleri ve onları namaza alıştırmaları gerekir.

Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

مُرُوا أَوْلاَدَكُمْ بِالصَّلاَةِ لِسَبْعٍ

“Çocuklarınıza yedi yaşına girdiklerinde namaz kılmalarını emredin.”102

C) Namaz Vakitleri


Günde beş farz namaz vardır. Bunlar, sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarıdır. Bunların her birinin belirli vakitleri vardır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

“Şüphesiz namaz, Müminler üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.”103 Her namazın kendi vaktinde kılınması şarttır. Vakti girmeden önce bir namazı kılmak caiz olmadığı gibi, meşru bir özür olmaksızın namazı vaktinden sonraya bırakmak da büyük günahtır.

Sabah Namazının Vakti: Sabaha karşı tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren güneşin doğuşuna kadar olan zamandır. Doğu tarafında ufkun üzerinde yayılan aydınlığa gerçek aydınlık anlamına gelen “fecr-i sadık” denir. Sabah namazının vakti, işte bu aydınlığın ufuk üzerinde yayılması ile girmiş olur. Oruç için imsak vakti de bu zamandır. Bu aydınlıktan önce ufuk üzerinde dikey olarak görülüp daha sonra kaybolan aydınlığa yalancı aydınlık anlamında “fecr-i kazib” denilmektedir. Beliren bu aydınlık yerine, tekrar karanlık gelip sabahın girdiğini göstermediği için buna itibar edilmez.

Öğle Namazının Vakti: Güneşin tam tepemize gelip, gölge doğu tarafına doğru uzamaya başladığı vakitten itibaren —güneş tepe noktasında iken mevcut olan gölge hariç ki buna “fey’i zeval” denir (Her şeyin gölgesinin bir veya iki katı oluncaya kadar devam eden zamandır.). Öğle namazının vakti, Ebû Hanîfe’ye göre gölgenin —fey’i zeval hariç— iki katı kadar, İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed’e göre ise bir katı kadar olduğu zaman sona erer. Bunun yerine, yurdumuzda ve hemen bütün İslam ülkelerinde, takvimlerde ve ezanlarda İmameyn’in görüşü esas alınmaktadır. Bu durumda: Öğle namazını, gölgenin bir katı kadar olduğu zaman gelmeden önce, İkindi namazını da gölgenin iki katı olduktan sonra kılmak uygundur. Bununla beraber, her şeyin gölgesi —fey’i zeval hariç— iki katı oluncaya kadar öğle namazı kılınabileceği gibi, İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed’in görüşlerine göre gölge her şeyin bir katı olduktan sonra ikindi namazı kılınabilir.

İkindi Namazının Vakti: Öğle namazının vaktinin çıktığı zamandan, güneşin batışına kadar olan zamandır. Yani her şeyin gölgesi bir veya iki katı olunca öğle namazının vakti çıkar, ikindi namazının vakti girer ve güneş batıncaya kadar devam eder.

Akşam Namazının Vakti: Güneş battıktan sonra başlayıp, güneşin battığı taraftaki kızıllık veya ondan sonra gelen beyazlık kayboluncaya kadar devam eden zamandır. Akşam namazı vaktinin, kızıllığın kaybolmasına kadar devam etmesi, İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed’in ve diğer üç mezhep imamının görüşüdür. Kızıllıktan sonra gelen beyazlığın kaybolmasına kadar devam etmesi İmam-ı A’zam’ın görüşüdür.

Her iki görüşe göre de namaz kılınabilir.

Yatsı Namazının Vakti: Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlayıp sabah namazının vakti olan tan yerinin ağarmaya başlamasına kadar devam eden zamandır.

Vitir Namazının Vakti: Vitir namazının vakti de yatsının vaktidir. Ancak vitir, yatsı namazı kılındıktan sonra kılınır.

Cuma Namazının Vakti: Cuma’nın vakti öğle namazının vaktidir.

Beş vakit namazın her biri için belirli olan vakitlerin bir süresi vardır. Namaz, bu sürenin başlangıcından itibaren bitimine kadar istenilen zamanda kılınabilir. Bununla beraber her namazı vakti girince geciktirmeden kılmak daha faziletlidir.

Ancak Hanefi mezhebinde sabah namazını gün biraz ağardıktan sonra kılmak, öğle namazını yazın biraz geciktirerek kılmak, ikindi namazını, kış ve yaz güneşin ışığı değişmeyecek kadar geciktirmek müstehabdır. İkindi namazını güneşin ziyası gözleri kamaştırmayacak duruma gelinceye kadar geciktirmek ise tahrimen mekruhtur.

Akşam namazını, kış ve yaz geciktirmeden kılmak müstehabdır. Yatsı namazını gecenin üçte biri geçinceye kadar ertelemek de müstehabdır.

Namaz, camide cemaatle kılınıyorsa, vakit girince cemaatle kılınır, geciktirilmez.

Müzdelife’de bulunan hacıların, kurban bayramının birinci günü sabah namazını, —vacib olan Müzdelife vakfesi sebebiyle— gün ağarmadan erkenden kılmaları daha faziletlidir.

Sadece hacılara mahsus olmak üzere iki yerde namazlar birleştirilerek kılınır. Biri, Arafat’ta arefe günü öğle vaktinde, önce öğle namazı, peşinden de ikindi namazı bir ezan ve iki ikametle birlikte kılınır. İki farzın arası başka namazla ayrılmayacağından, öğlenin farzından sonra, öğlenin son sünneti ile ikindinin sünneti kılınmaz.
Burada ikindi vakti girmeden, ikindi namazı öğle vaktinde öğle namazı ile birlikte kılınmaktadır. Buna “Cem-i takdim” denilir.

İkincisi de arefe günü akşam namazı akşam vaktinde kılınmayıp Müzdelife’de yatsı vaktinde, bir ezan ve bir ikametle kılınır, yani sadece akşamın farzı için ikamet getirilir, yatsının farzında getirilmez. İki farzın arası ayrılmayacağı için akşamın sünneti ile yatsının ilk sünneti de kılınmaz. Burada akşam ile yatsı namazlarının birlikte kılınmasına da “Cem-i Te’hir” denilir.104

Bazı namaz vakitlerinin oluşmadığı yerler ile gece ve gündüzün çok uzun sürdüğü, mesela, altı ay gündüz, altı ay gece olan kutup bölgelerinde ise namazlar normal bölgelere göre hesap edilerek kılınır.105

“Vakti oluşmayan namazları (namazın sebebi bulunmadığı gerekçesi ile) kılmak gerekmez”, görüşünü savunanlar olmuşsa da, beş vakit namaz umumi olarak farz kılınmış, bölgeler arasında bir ayırım yapılmamıştır. Bu sebeple, normal olmayan yerlerde namaz vaktini gösteren işaret olmasa bile vakit mevcuttur ve dünyanın hangi bölgesinde bulunursa bulunsun Müslümanların beş vakit namazı kılmaları gerekir.

Namaz vaktini gösteren işaretin mevcut olmaması, namaz emrini ortadan kaldırmaz. Böyle bir durumda normal bölgelere göre hesap edilerek namaz vakitleri düzenlenir.

Normal olmayan bölgelerde namazların nasıl kılınacağı konusuna Peygamberimizin bir hadis-i şerifi ışık tutmakta ve nasıl hareket edileceği hususunda yol göstermektedir. Şöyle ki:

Peygamberimiz, bir gün Ashabına Deccal’dan söz ederken:

—Deccal yeryüzünde kırk gün kalacaktır. Bunun ilk günü bir yıl, ikinci günü bir ay, üçüncü günü de bir hafta uzunluğunda olacak. Diğerleri ise sizin normal günleriniz gibi olacaktır, buyurdu.

Orada bulunanlar:

—Ey Allah’ın Resulü, bir yıl kadar uzun günde, normal günün beş vakit namazını kılmamız, bize kâfi gelir mi, diye sorunca, Peygamberimiz:

—Hayır, kâfi gelmez, (normal günlerdeki ölçüye göre) takdir ediniz, buyurdu.106

Oruç ve zekât da, yine normal bölgelere göre hesap edilerek yerine getirilir.107

1. Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Vakitler

Namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler vardır. Bunlara “mekruh vakitler” denir. Bazı vakitlerde hiçbir namaz kılınmaz. Bazı vakitlerde de kaza namazı kılınır, fakat nafile namaz kılınmaz.

2. Hiçbir Namaz Kılınmayan Vakitler

Bu vakitler üçtür:

1. Güneş doğarken, güneşin doğmaya başlamasından itibaren yaklaşık 40 dakika geçinceye kadar olan süre içinde,

2. Güneş zevalde iken, yani güneş tam tepe noktasına gelip de henüz batı tarafına geçmeden,

3. Güneş batarken, güneşin batma zamanından yaklaşık 40 dakika öncesinden güneş batana kadar.

Bu üç vakitte farz, vacib, nafile hiçbir namaz kılınamayacağı gibi geçmiş namazların kazası da kılınamaz. Sadece o günün ikindi namazının farzı kılınmamış ise güneş batarken de kılınabilir.

3. Nafile Namaz Kılınması Mekruh Olan Vakitler

1. Sabah namazının vakti girdikten sonra.

Bu vakitte sadece sabah namazının sünneti kılınır, başka nafile namaz kılmak mekruhtur.

2. Sabah namazı kılındıktan sonra.

Vakit olsa bile güneş doğup, kerahet vakti çıkıncaya kadar nafile namaz kılmak yine mekruhtur.

3. İkindinin farzı kılındıktan sonra,

4. Akşam namazının farzından önce,108

5. Bayram namazlarından önce (evde ve camide),

6. Bayram namazlarından sonra (camide),

7. Vaktin daralması sebebiyle farz için pek az bir zaman kalınca,

8. Farza başlamak üzere ikamet getirilirken (sabah namazının sünneti hariç),

9. Cuma günü hatibin hutbe okumak üzere minbere çıkışından itibaren cumanın farzı kılınıncaya kadar.

Bu esnada herhangi bir nafile namaz kılmak mekruh olduğu gibi cumanın ilk sünnetini kılmak da mekruhtur. Ancak hatip minbere çıkmadan önce cumanın sünnetine başlanmış ise namaz uzatılmadan tamamlanır.

10. Tuvalet için sıkıştığı vakitte.

11. Arzu ettiği bir yemek hazır olduğu zaman.

12. Hac zamanı Arafat’ta öğle ile ikindi namazları birlikte kılınırken iki farz arasındaki sünnetler, Müzdelife’de akşam ile yatsı namazları birlikte kılınırken yine iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz.

D) Ezan ve İkamet

Ezan, sözlükte “herhangi bir şeyi bildirmek” anlamındadır.
Dinî terim olarak, namaz vakitlerini belirli sözlerle, özel bir şekilde bildirmektir.

Ezan

اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلَهَ اِلاَّ اللّٰهِ، اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلَهَ اِلاَّ اللّٰهِ

اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰه، اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

حَىَّ عَلَى الصَّلٰاةِ، حَىَّ عَلَى الصَّلٰاةِ

حَىَّ عَلَى الْفَلٰاحِ، حَىَّ عَلَى الْفَلٰاحِ

اَللّهُ اَكْبَرُ، اللّهُ اَكْبَرُ

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Allâhu Ekber

Eşhedü en lâ ilâhe illellah, Eşhedü en lâ ilâhe illellah

Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah, Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah

Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’s-salâh

Hayye ale’l-felâh, Hayye ale’l-felâh

Allâhu Ekber, Allâhu Ekber

Lâ ilâhe illellah

Sabah ezanında “Hayye ale’l-felâh”tan sonra iki defa “Namaz uykudan hayırlıdır.” manasında olan “اَلصَّلٰاةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ = es-Salâtü hayrun mine’n-nevm” denilir.

İkamet de ezan gibidir. Ancak ikamette “Hayye ale’l-felâh”tan sonra iki defa “قَدْ قَامَةِ الصَّلٰاةُ = Kad kâmeti’s-salâh” denilir.

İkamet

اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلَهَ اِلاَّ اللّٰهِ، اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلَهَ اِلاَّ اللّٰهِ

اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰه، اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

حَىَّ عَلَى الصَّلٰاةِ، حَىَّ عَلَى الصَّلٰاةِ

حَىَّ عَلَى الْفَلٰاحِ، حَىَّ عَلَى الْفَلٰاحِ

قَدْ قَامَةِ الصَّلٰاةُ، قَدْ قَامَةِ الصَّلٰاةُ

اَللّٰهُ اَكْبَرُ، اَللّٰهُ اَكْبَرُ،

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Allâhu Ekber

Eşhedü en lâ ilâhe illellah, Eşhedü en lâ ilâhe illellah

Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah, Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah

Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’s-salâh

Hayye ale’l-felâh, Hayye ale’l-felâh

Kad kâmeti’s-salâh, Kad kâmeti’s-salâh

Allâhu Ekber, Allâhu Ekber

Lâ ilâhe illellah

Ezan, namaza davet, kurtuluşa çağrıdır. Dinin temeli olan Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed’in (sas.) peygamberliğini duyurmaktır. Ezan, Müslümanlığın şiarı, bir ülkede İslam varlığının sembolüdür.
İslam esaslarını duyuran, insanları kurtuluşa çağıran bu ses, gönülleri huzurla doldurur, ruhlara güven verir, imanın tazelenip güçlenmesini sağlar.

Ezan okuyana, “müezzin” denir. Böyle şerefli bir görev yapan müezzinin sesinin yetiştiği yere kadar ezanı duyan, insan, cin ve her şeyin müezzin için, kıyamet gününde şahitlik edeceğini ve her şeyin onun bağışlanmasını isteyeceğini Peygamber Efendimiz haber vermiştir. Hz. Ömer de, “Halifelik görevi üzerimde olmasaydı müezzinlik yapardım” demiştir.

Ezan sünnet-i müekkede olup hicretin birinci yılında meşru kılınmıştır. Beş vakit namaz ile cuma namazı için ezan okumak ve ikamet getirmek erkekler için sünnettir. Kadınlar için ezan ve ikamet gerekmez.

Ezan için namaz vaktinin girmesi şarttır. Vakit girmeden okunan ezanın vakit girdikten sonra iade edilmesi gerekir. Kaza namazları için de ezan okunur ve ikamet getirilir. Birkaç kaza namazı bir arada kılındığı takdirde, önce kılınan namaz için hem ezan okunur, hem de ikamet getirilir, sonraki namazlar için sadece ikamet yeterli olur.

Cumadan başka vakit namazları için iki defa ezan okunmayacağı gibi hiçbir farz namazı için de birden fazla ikamet meşru değildir.

Ezan okuyan kimsenin Müslüman, erkek ve akıllı olması şarttır. Bu sebeple Müslüman olmayan bir kimsenin ezanı sahih değildir. Kadının, mümeyyiz olmayan çocuğun, deli ve sarhoşun ezan okuması mekruhtur. Bunların okudukları ezan iade edilir. Mümeyyiz olan çocuğun ise ezan okuması caizdir.

Oturarak ezan okumak ve ikamet getirmek mekruhtur.

Ezan, yüksek sesle, kelimeler ağır ağır ve aralıklı olarak, ikamet ise ses yükseltilmeden kelimeler ard arda ve aralıksız olarak okunur.

Ezan ve ikamet ayakta ve kıbleye karşı okunur. Ezanın yüksek bir yerde okunması sünnettir. Ezan okuyan kimsenin sesini yükseltmek maksadıyla şehadet parmaklarının uçlarını kulaklarına sokması müstehabdır, ellerini kulaklarının üzerine koyması da caizdir. Ezanda “Hayye ale’s-salâh” derken vücut kıbleden dönmeden yüz sağa ve “Hayye ale’l-felâh” derken de yüz sola çevrilir, minarede ezan okunuyorsa şerefesinde dolaşılır. Ezanı abdestsiz okumak caiz ise de abdestli olarak okumak daha iyidir.

Müezzin, dinî emirleri yerine getiren, haramlardan sakınan, salih, iyi ahlaklı, namaz vakitlerini ve usûlüne göre ezan okumasını bilen kimse olmalıdır.

Ezan esnasında müezzinin konuşması, hatta verilen selamı alması mekruhtur. Ezanı işiten kimse durup dinler ve ezana icabet eder, yani müezzinin okuduğu cümleleri aynen tekrar eder. Ancak “Hayye ale’s-salâh” ve “Hayye ale’l-felâh” okunurken, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” denilir. Sabah ezanında “es-Salâtü hayrun mine’n-nevm” okunurken de “Sadakte ve berirte” denilir. Buna, ezana icabet denir.

Ezan bitince Peygamberimize salat ve selam getirildikten sonra şu dua okunur:

ٱَللّٰهُمَّ رَبَّ هٰذِهِ ٱلدَّعْوَةِ ٱلتَّآمَّةِ وَٱلصَّلاَةِ ٱلْقَآئِمَةِ اٰتِ مُحَمَّدًا ٱلْوَسِيلَةَ وَٱلْفَضِيلَةَ وَٱبْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا ٱلَّذِى وَعَدْتَهُ اِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ ٱلْمِيعَادَ

Okunuşu: “Allâhümme Rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâmmeti ve’s-Salâti’l-kâimeti âti Muhammeden el-vesîlete ve’l-fazîlete ve’b’ashü makâmen mahmuden ellezî vaadteh.

Anlamı: Ey eksiksiz davetin (ezanın) ve kılınmak üzere olan namazın Rabbi olan Allah! Muhammed’e (as.) vesile ve fazileti (cennette yüksek dereceyi) ihsan eyle ve kendisine vadettiğin Makam-ı Mahmud’a (en büyük şefaat makamına) onu ulaştır.”

Peygamber Efendimiz, “Ezan sonunda kim bu duayı okursa kıyamet gününde şefaatım ona helal olur.”109 buyurmuştur.

İkamet, namaz kılınan yerde okunur ve hemen namaza durulur. İkamet getirilen camiye giren kimse ayakta beklemez, oturur ve “Hayye ale’l-felâh” söylenirken namaza kalkar.

E) Namaz Çeşitleri

Namazlar, farz, vacib ve nafile olmak üzere başlıca üç çeşittir:

1. Farz Namazlar

Farz namazlar ikiye ayrılır:

a) Farz-ı ayn olan namazlar: Beş vaktin farzı ile cuma namazı farz-ı ayn olan namazlardır.

b) Farz-ı kifaye olan namaz: Cenaze namazından ibarettir.

2. Vacip Olan Namazlar

Vitir namazı ile Ramazan ve Kurban bayramı namazları vacib olan namazlardır.

3. Nafile Namazlar


Bunlar, farz ve vaciblerden başka olan namazlardır. Nafile namazlar da, Sünnet ve Müstehab namazlar olmak üzere iki kısımdır.

a) Sünnet Namazlar

a) Sabah namazının farzından önce iki rekât.

b) Öğle namazının farzından önce dört, farzdan sonra iki rekât.

c) İkindi namazının farzından önce dört rekât.

d) Akşam namazının farzından sonra iki rekât.

e) Yatsı namazının farzından önce dört, farzdan sonra iki rekât.

Sünnet namazlar da “Sünnet-i Müekkede” ve “Sünnet-i Gayr-i Müekkede” olmak üzere ikiye ayrılır:

Bunlardan sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri ile yatsı namazının son sünneti, “Sünnet-i Müekkede,” ikindinin sünneti ile yatsının farzından önceki sünneti “Sünnet-i Gayr-i Müekkede”dir.

b) Müstehab Olan Namazlar

Bunlar beş vakit namaza bağlı olmayıp diğer zamanlarda sevab kazanmak maksadıyla fazladan kılınan namazlardır. Bunlara “Mendub Namazlar” da denir. Teheccüd namazı, istihare namazı ve kuşluk namazı gibi.
Namazlar bir başka yönden de ikiye ayrılır:

1. Rükû ve secdeleri olmayan namaz: Bu, cenaze namazıdır.

2. Rükû ve secdeleri olan namazlar: Bunlar, farz, vacib ve nafile olan diğer namazlardır.

F) Namazın Farzları

Namazın farzları on ikidir. Bunların altısı namazın dışında olup önceden yapılması gereken farzlardır. Bunlara “Namazın Şartları” denir. Altısı da namazın içindedir. Bunlara da “Namazın rükünleri” denir. Namazın sahih olması için bu farzların yerine getirilmesi gerekir.

a) Namazın Şartları

1. Hadesten taharet: Cünüplük ve abdestsizliğe “Hades” denir. Namaz kılmak için hükmi pislik denen “hades”ten temizlik şarttır. (Gerekli hâllerde) gusül yapmak ve abdest almak “hades”ten temizlenmek demektir.

2. Necasetten taharet: Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde (namaza engel olacak kadar) pislik varsa bunları temizlemektir.

3. Setr-i avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.

Erkeklerde, örtünmesi farz olan yerler, göbek altından dizkapağına kadar olan kısmıdır (dizkapağı dâhil).

Kadınlarda, yüz, eller ve ayaklardan başka vücudun her tarafının örtünmesi farzdır.

Örtünmesi gereken organlardan birinin dörtte biri, bir rükün eda edecek kadar (üç tesbih miktarı) bir zaman açılsa namaz sahih olmaz. Organları belli eden dar elbise ile altta vücut görünmediği takdirde namaz kılmak kerahetle caizdir. Vücudun rengini gösteren ince elbise ile namaz kılınmaz.

4. İstikbal-i Kıble: Namazı kıbleye karşı dönerek kılmaktır. Kıble, Mekke’de “Kâbe” denilen kutsal binadır. Kâbe, Allah’ın emri ile Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapılmıştır.

Namazı, kıbleye dönerek kılmak şarttır. Mekke’de bulunan ve Kabe’yi gören kimse doğrudan doğruya Kâbe’nin kendisine yönelir. Kâbe’yi görmeyen kimse ise Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelerek namazını kılar. Kıbleye yönelen kişinin “döndüm Kâbe’ye” diyerek niyet etmesi gerekmez. Kıble esasen Kâbe’nin bulunduğu yerdir.

Hasta olan bir kimse, kıbleye dönmeye gücü yetmez ve kendisini kıbleye döndürecek kimse de bulunmaz veya hasta olmadığı hâlde bir düşmandan dolayı kıbleye dönmekten korkarsa gücü yettiği tarafa doğru kılar.

Kıblenin hangi tarafta olduğunu bilmeyen kimse, yanında bilen varsa kıbleyi sorup öğrenmesi gerekir. Yanında soracak kimse yoksa araştırarak namazını kılar. Kapıları çalıp kıbleyi sorması gerekmez. Namaz kıldıktan sonra kıblenin yanlış olduğunu öğrenirse namazı iade etmez.

Eğer namaz içinde kıblede hata ettiğini anlarsa, o anda kıbleye dönerek namazı tamamlar, namazı yeniden kılması gerekmez.

Kıbleyi bilmeyen kimse, yanında kıbleyi bilen birisi olduğu hâlde ona sormadan kendi araştırmasına göre namazını kılsa doğru ise namazı caizdir, kıbleye isabet etmemiş ise kıldığı namaz caiz değildir.

Kıble yönünde şüphe eden kimse, hiçbir araştırma yapmadan namaza başlasa da namaz içinde kıbleye isabet ettiğini anlarsa, namazını yeniden kılar. Kesin olmayan bir bilgiye dayanarak kesin hükme varılamaz. Namazı bitirdikten sonra isabet ettiğini anlarsa, namazı iade etmez.

5. Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmak şarttır. Vakti girmeden bir namazı kılmak caiz değildir.

6. Niyet: Hangi namazı kılacağını bilmek ve bu ibadeti Allah için yapmayı kalben dilemektir. Niyetin dil ile söylenmesi müstehabdır. Ayrıca hangi namazı kıldığını da niyet ederken belirtmesi lazımdır. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya” gibi. Cemaatle namaz kılan kimsenin imama uymaya da niyet etmesi gerekir. Niyette namazın kaç rekât olduğunu söylemeye gerek yoktur. Cemaat erkeklerden ibaret ise imamlık yapan kişinin, kendisine uyan kişilere imam olduğunu niyetinde belirtmesi gerekmez ise de, kendisine uyan kadınların namazlarının sahih olabilmesi için, imamın namaza niyet ederken kendisine uyanlara imam olduğuna da niyet etmesi lazımdır.

b) Namazın Rükünleri

1. İftitah Tekbiri: Namaza, Allâhu Ekber diyerek başlamaktır. Bu tekbire, “Tahrime” denir. İftitah tekbiri, Hanefilere göre rükün değil, namazın şartlarındandır. Ancak namazın rükünlerinden olan “Kıyam”a bitişik olduğu için rükünler arasında sayılmıştır.

İftitah tekbirinin sahih olabilmesi için bazı şartlara riayet edilmesi gerekir.

Bu şartlar:

a) Tekbir ile niyet arasına yemek, içmek ve söz söylemek gibi namaza aykırı bir şey girmemek,

b) Tekbiri ayakta almak, (Ancak ayakta duramayacak durumda olan kimse oturduğu yerde tekbir alır.)

c) Önce namaza niyet etmek, sonra tekbir almak,

d) Tekbiri kendi duyabileceği bir sesle söylemek,

e) “Allâhu Ekber” derken “Allah” kelimesinin başındaki “A”yı, “Ekber” kelimesinin “b”sini uzatmamak.

f) Cemaatle kılarken, imam tekbir aldıktan sonra tekbir almak (İmamdan önce tekbir alınırsa namaz caiz olmaz.).

2. Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir. Farz ve vacib olan namazlarda kıyam, yani ayakta durmak farzdır. Ayakta durmaya gücü yetmeyene kıyam farz olmaz. Nafile namazlarda kıyam farz değildir.

Bir hasta, ayakta durmaya gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye gücü yetmezse ayakta kılması gerekmez, namazı oturarak ima ile kılar. Ayakta namaz kılan kimse, namaz esnasında rahatsızlanırsa namazını oturarak tamamlar. Namazı oturarak kılmakta olan bir kimse, namaz esnasında iyileşip ayakta durmaya gücü yetecek hâle gelirse namazını ayakta tamamlar.

3. Kıraat: Namazda Kur’an okumaktır. Namazda kısa bir ayet de olsa Kur’an okumak farzdır.

Üç ve dört rekâtlı farz namazların ikişer rekâtında, iki rekâtlı farz namazlar ile vitir ve nafile namazların her rekâtında Kur’an okumak farzdır ve kıyamda iken okunur.

4. Rükû: Namazda, eller dizlere erişecek kadar eğilmek demektir. Kıraatten sonra eller, dizlere varacak kadar baş ve sırt düz bir vaziyette eğilir.

5. Sücud: Secdeye varmak demektir. Rükûdan sonra, ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnını yere koymaya secde denir. Her rekâtta iki kere secde etmek farzdır.
Secdede alın yere konulup burun konulmaz ise secde caiz olur. Ancak özürsüz olarak burnun yere konmaması mekruhtur. Burun yere konulduğu hâlde bir özürden dolayı alın yere konmasa secde caizdir. Özürsüz olarak alın yere konmazsa böyle bir secde caiz değildir.

Secde edilen yer ayakların bulunduğu yerden yarım ziradan (on iki parmak) yüksek olursa bu yükseklikte olan yere secde etmek caiz olmaz. İki ayağın parmakları yere konmadıkça secde caiz değildir. Secde edilecek yerin sert olması gerekir.

Bu sebeple, atılmış yün, pamuk ve kar gibi şeylerin üzerine secde edildiği takdirde alın, yerin katılığını hissedip yerleşirse secde caiz olur. Yüz, bunların içinde kaybolup yerin katılığını hissetmez ve yerleşip karar bulmazsa böyle bir şey üzerine secde caiz olmaz. Çuval içinde olmayan buğday ve arpa gibi şeyler üzerine de secde edilmez. Eğer bunlar çuval içinde olursa bunların üzerine secde edilir.

6. Ka’de-i Ahîre: Namazın sonunda Ettehiyyâtü’yü okuyacak kadar (teşehhüd miktarı) oturmak demektir. Bu oturuş da namazın farzlarındandır.

G) Namazın Vacipleri

Vacipler, farzları, sünnetler, vacibleri, edepler de sünnetleri ikmal içindir. Böylece namaz zayi olmaktan korunmuş olur.

Vacibin hükmü: Vacibi yerine getiren sevab kazanır, kasten terk eden azabı hak etmiş olur. Unutarak veya yanılarak terk edenin namazı eksik olduğu için sehiv secdesi yapması gerekir. Vacibi kasten terk edenin namazı yeniden kılması gerekir. Yeniden kılmadığı takdirde namaz eksik olarak kılınmış olur.

Namazın Başlıca Vacipleri Şunlardır:

1. Namaza “Allâhu Ekber” sözü ile başlamak,

2. Namazda Fâtiha suresini okumak,

3. Fâtiha suresini farz namazların ilk iki rekâtında, vitir ve nafile namazların her rekâtında okumak.

4. Farz namazların ilk iki rekâtında, vitir ve nafile namazların her rekâtında sure veya ayet okumak (Zamm-ı Sure),

5. Fâtiha’yı sureden önce okumak,

6. Secdede alın ile beraber burunu da yere koymak,

7. İki secdeyi birbiri ardınca yapmak,

8. Üç ve dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında Ettehiyyâtü okuyacak kadar oturmak. Buna “Kade-i Ûlâ = Birinci Oturuş” denir.

9. Birinci ve son oturuşlarda “Ettehiyyâtü”yü okumak.

10. Birinci oturuşta “Ettehiyyâtü”yü okuduktan sonra gecikmeden üçüncü rekâta kalkmak.

11. Vitir namazında Kunut tekbirini almak ve Kunut duasını okumak.

12. Bayram namazlarına mahsus olan fazla tekbirleri almak.

13. Cemaatle kılındığı zaman, sabah, akşam, yatsı, cuma ve bayram namazlarının birinci ve ikinci rekâtlarında, teravih namazı ile Ramazan’da teravihten sonra kılınan vitir namazının her rekâtında imamın Fâtiha ve sureyi açıktan okuması.

14. Öğle ve ikindi namazlarında bunları içinden okumak.

15. İmama uyan kişinin bu namazlarda Fâtiha ve sure okumayarak susması.

16. Ta’dili erkân: Yani ayakta iken dosdoğru, rükûda dümdüz olmak, (kadınlar biraz meyilli dururlar) rükûdan kalkınca iyice doğrulmak ve iki secde arasında tam oturmak.

17. Namazın sonunda selam vermek.

18. Namazda yanılırsa sehiv secdesi yapmak.

19. Namazda secde ayeti okursa secde etmek.

H) Namazın Sünnetleri

Sünnetin hükmü: Namazda sünneti terk etmek, namazı bozmaz, sehiv secdesi yapmayı da gerektirmez, ancak mekruh olur.

Namazın başlıca sünnetleri şunlardır:

1. Beş vakit namaz ile cuma namazı için ezan ve ikamet erkekler için sünnettir (kadınlara mekruhtur.).

2. Namazın iftitah tekbirinde, vitir namazının Kunut tekbirinde ve bayram namazlarının zevaid tekbirlerinde elleri kulakların hizasına kaldırmak (Kadınlar, parmak uçları omuz hizasına gelecek şekilde ellerini kaldırırlar.).

3. Eller kaldırıldığı sırada parmakları ne bitişik ne de fazla açık tutmamak, yani kendi hâlinde normal açıklıkta bulundurmak, ellerin ve parmakların içi kıbleye karşı gelmek.

4. İmama uyan kimsenin iftitah tekbiri, —imamı geçmemek üzere— imamın iftitah tekbirine yakın olmak.

5. Kıyamda elleri bağlamak (Erkekler, sağ elin avucu sol elin üzerinde ve sağ elin baş ve küçük parmakları sol elin bileğini kavramış olarak ellerini göbek altında bağlarlar.).

(Kadınlar: Sağ el, sol elin üzerinde olacak şekilde ellerini göğüs üstüne koyarlar. Erkekler gibi sağ elin parmakları ile sol elin bileğini kavramazlar.)

6. Kıyamda iki ayağın arasını dört parmak kadar açık bulundurmak.

7. Sübhâneke okumak.

8. “Eûzübillâhi mineşşeytanirracîm” demek.
9. Her rekâtta Fâtiha’dan önce “Bismillahirrahmanirrahim” demek.

10. Fâtiha’nın sonunda imamın ve ona uyanların “Âmin” demesi.

11. “Sübhâneke, Eûzü Besmele ve Âmin”i içinden okumak.

12. Sabah ve öğle namazlarında Fâtiha’dan sonra uzunca, ikindi ve yatsı namazlarında kısa, akşam namazında daha kısa sure okumak. Bu, misafir olmayanlar içindir. Yolcu olan veya vakti dar olan kimse dilediği ayet ve sureyi okur.

13. Rükûa varırken “Allâhu Ekber” demek.

14. Rükûda dizlerini ellerin parmakları açık olarak tutmak (Kadınlar parmaklarını açmaz ve dizlerini tutmazlar, sadece ellerini dizleri üzerine koyarlar.).

15. Rükûda dizlerini ve dirseklerini dik tutup bükmemek (Kadınlar rükûda dizlerini bükük bulundururlar.).

16. Rükûda arkasını dümdüz yapmak (Kadınlar arkalarını biraz meyilli bulundururlar.).

17. Başını, sırtı ile bir seviyede bulundurup yukarıya kaldırmamak ve aşağıya eğmemek.

18. Rükûda üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” demek.

19. Rükûdan kalkarken “Semiallâhu limen hamideh” demek.

20. Rükûdan doğrulunca “Rabbenâ leke’l-hamd” demek.

21. Secdeye varırken yere, önce dizlerini, sonra ellerini, daha sonra alın ve burnunu koymak.

22. Secdeden kalkarken önce başını sonra ellerini daha sonra dizleri üzerine ellerini koyarak dizlerini yerden kaldırmak.

23. Secdelere varırken “Allâhu Ekber” demek.

24. Secdelerden kalkarken “Allâhu Ekber” demek.

25. Secdelerde yüzünü iki elleri arasına almak, eller yüzden geri ve uzakta olmayıp yüze yakın ve yüzün hizasında bulunmak, ellerin parmakları birbirine bitişik olduğu hâlde kıbleye karşı el ayası ile yere yapışık olmak.

26. Secdelerde üçer kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” demek.

27. Erkeklerin, secdede karnını uyluklarından, dirseklerini yanlarından ve kollarını yerden uzak tutması (Kadınlar, secdede kollarını yanlarına, karnını uyluklarına yapıştırıp yere doğru alçalırlar.).

28. İki secde arasında oturmak.

29. İki secde arasında, birinci oturuşta (Ka’de-i ûlâ) ve son oturuşta (Ka’de-i ahîre) elleri uylukları üzerine koymak.

30. Otururken sol ayağını yere yayıp üstüne oturmak ve sağ ayağını dikerek parmaklarını kıbleye karşı getirmek (Kadınlar, ayaklarını sağ tarafa yatık olarak çıkarıp sol kalçaları üzerine otururlar.).

31. Ettehiyyâtü’nün kelime-i şahadetinde sağ elinin şehadet parmağı ile işaret etmek.

İşaret: Kelime-i şehadette “Lâ ilâhe” derken sağ elin şehadet parmağını kaldırmak, “illellâh” derken de indirmek suretiyle olur.

32. Ettehiyyâtü’yü içinden okumak.

33. Üç ve dört rekâtlı farzların üçüncü ve dördüncü rekâtlarında Fâtiha okumak (İlk iki rekâtlarda Fâtiha okumak ise vacibdir.).

34. Son oturuşta “Ettehiyyâtü”den sonra “Allahümme salli, Allahümme barik” ve bunlardan sonra da dua okumak.

35. Selam verirken başını evvela sağa, sonra sola çevirmek.

36. Selamda “Esselâmü aleyküm ve Rahmetullah” demek.

37. İmam her iki tarafa selam verirken kendisine uyan cemaati ve hafaza meleklerini selamlamayı niyet etmek.

38. Cemaatle namaz kılınması hâlinde namaz sonunda selam verilirken bu selamı cemaat ve imama vermeye niyet etmek.

39. Tek başına kılan selamında melekleri niyet etmek.

40. İmam sol tarafa selam verirken sesini biraz alçaltmak.

41. İmama uyan kişinin selamı, imamın selamına yakın olmak.

42. İmama sonradan uyan kimse, yetişemediği rekâtları kılmak için imamın ikinci selamını beklemek.

I) Namazın Edepleri

Namazın Edepleri Şunlardır:

1. Erkekler iftitah tekbiri alırken ellerini yenlerinden çıkarmak.

2. Namaz kılan ayakta iken secde edeceği yere, rükûda ayaklarının üzerine, secdede burnun iki kanadına, otururken kucağa ve selam verirken omuz başlarına bakmak.

3. Gücü yettiği kadar öksürüğü gidermek. Eğer özürsüz olarak öksürür ve bundan harfler meydana gelirse namazı bozar. Geğirmek de öksürük gibidir.
4. Esnemek hâlinde ağzını dudakları ile tutmak, bu mümkün olmadığı takdirde sağ eli ile ağzını kapamak.

5. İkamet getirilirken “Hayye ale’l-felâh” denildiği zaman cemaat ve imamın namaz için ayağa kalkması.

6. “Kad kâmeti’s-salâh” denilirken imamın namaza başlaması (İkamet bittikten sonra imamın namaza başlamasında da bir sakınca yoktur.)

İ) Beş Vakit Namazın Kılınışı

1. Sabah Namazı

İkisi sünnet, ikisi de farz olmak üzere dört rekâttır. Önce sünneti, sonra da farzı kılınır.

a) Sabah Namazının Sünnetinin Kılınışı

Birinci Rekât

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilir ve “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okuduktan sonra “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. “Sübhânellâh” diyecek kadar bekledikten sonra yine “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âla” denilir.”Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.

b) Sabah Namazının Farzının Kılınışı

Sabah namazının farzı da sabahın iki rekât sünneti gibi kılınır. Ancak sünnetten farkı, farza niyet edilmesi ve erkeklerin ikamet getirmesidir.

Birinci Rekât

İkamet getirilir (Erkekler için)

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir ve “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okuduktan sonra “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.

2. Öğle Namazı

Öğle namazı, dördü ilk sünnet, dördü farz ve ikisi de son sünnet olmak üzere on rekâttır.

a) Öğle Namazının İlk Sünnetinin Kılınışı

Birinci Rekât

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının ilk sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur ve bu oturuşta sadece “Ettehiyyâtü” okunur. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (üçüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rekât

Ayakta sırasıyla Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır. Ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (dördüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rekât

Ayakta sırasıyla Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbena âtina... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.
b) Öğle Namazının Farzının Kılınışı

Birinci Rekât

İkamet getirilir (erkekler için).

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir ve “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta: Ettehiyyâtü, okunur. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (üçüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rekât

Ayakta Besmele ile Fâtiha okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (dördüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rekât

Ayakta Besmele ile Fâtiha okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbena âtina... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.

Bundan sonra: “Allâhümme ente’s-selâmü ve minke’s-selâm. Tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm” denilir ve son iki rekât sünnet kılınır.

c) Öğlenin Son Sünnetinin Kılınışı

Öğlenin son sünneti, sabah namazının sünneti gibidir, sadece niyeti değişiktir.

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının son sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ve sabahın sünneti gibi kılınır.

3. İkindi Namazı

İkindi namazı, dördü sünnet, dördü farz olmak üzere sekiz rekâttır. Önce sünneti, sonra farzı kılınır.

a) İkindi Namazının Sünnetinin Kılınışı

Birinci Rekât

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ikindi namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik okunur. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (üçüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rekât

Ayakta sırasıyla: Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (dördüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.

Öğle namazının dört rekât ilk sünneti ile ikindi namazının dört rekât sünneti arasındaki fark: Öğlenin ilk sünneti, “Sünnet-i Müekkede”dir. Bunun ikinci rekâtındaki oturuşta sadece Ettehiyyâtü okunur ve üçüncü rekâta kalkılınca Besmele ile Fâtiha ve bir sure okunur. İkindinin ilk sünneti, “Sünnet-i Gayr-i Müekkede”dir. Bunun ikinci rekâtındaki oturuşta, Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli ve Allâhümme Bârik okunur, üçüncü rekâta kalkınca önce Sübhâneke okunur, sonra Eûzü Besmele ile Fâtiha ve sure okunur.

b) İkindi Namazının Farzının Kılınışı

İkindinin farzı da öğlenin farzı gibidir. Ancak niyeti değişiktir.

İkamet getirilir (erkekler için).

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ikindi namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır ve öğlenin farzı gibi kılınır.
Akşam namazı üçü farz, ikisi sünnet olmak üzere beş rekâttır. Önce farzı kılınır.

a) Akşam Namazının Farzının Kılınışı

Birinci Rekât

İkamet getirilir (erkekler için).

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir ve “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla: Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta: Ettehiyyâtü, okunur. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (üçüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rekât

Ayakta Besmele ile Fâtiha okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.

Bundan sonra, “Allâhümme ente’s-selâmü ve minke’s-selâm. Tebarekte yâ zel’celâli vel’ikrâm” denilir ve iki rekât sünnet kılınır.

b) Akşam Namazının Sünnetinin Kılınışı

Akşamın sünneti de sabah namazının sünneti gibidir, sadece niyeti farklıdır.

“Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınır ve eller bağlanır ve sabahın sünneti gibi kılınır.

5. Yatsı Namazı

Yatsı namazı dördü ilk sünnet, dördü farz ve ikisi de son sünnet olmak üzere on rekâttır.

a) Yatsı Namazının İlk Sünnetinin Kılınışı

Yatsının ilk sünneti de ikindinin sünneti gibi gayri müekked bir sünnettir. Aradaki fark, niyetin değişik olmasıdır.

“Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin yatsı namazının sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır ve aynen ikindinin sünneti gibi kılınır.

b) Yatsı Namazının Farzının Kılınışı

Yatsının farzı da öğlenin farzı gibidir. Aradaki fark niyetin değişik olmasıdır.

İkamet getirilir (erkekler için).

“Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin yatsı namazının farzını kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır ve öğlenin farzı gibi kılınır.

c) Yatsı Namazının Son Sünnetinin Kılınışı:

Yatsının son sünneti de sabahın sünneti gibidir. Sadece niyeti farklıdır.

“Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin yatsı namazının son sünnetini kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır ve sabahın sünneti gibi kılınır.

J) Vitir Namazı

Vitir namazı vacibdir. Yatsının vaktinde ve yatsı namazından sonra kılınır. Üç rekât olan vitrin her rekâtında Fâtiha ve sure okunur. Bundan başka üçüncü rekâtta sure okunduktan sonra eller kaldırılarak “Allâhu Ekber” denilip bağlanır ve Kunut duası okunur, ondan sonra rükûa varılır.

Cemaatle kılarken imama uyan cemaat da Kunut duasını okur.

Kunut duasını okuyamayan kimse, “Rabbenâ Âtinâ fi’d-dünya haseneten ve fi’l-ahireti haseneten ve kınâ âzabe’n-nâr” veya üç kere “Allahümmeğfirlî” okur yahut da üç kere “Ya Rabbi” der.

Üçüncü rekâtta Kunut duasını unutan rükûda veya rükûdan başını kaldırdıktan sonra hatırlarsa artık Kunut duasını okumaz, namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Eğer yanılarak rükûdan sonra Kunutu okursa rükûu iade etmez, Namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Vitir sadece Ramazan ayında cemaatle kılınır. Ramazan’dan başka zamanda cemaatle kılınması mekruhtur.

Cemaatle kılarken imamın peşindeki kimse, Kunut duasını bitirmeden imam Kunutu tamamlayıp rükûa eğilse, eğer imama rükûda yetişeceğine kanaat getirirse Kunutu tamamlar, yetişemeyeceğini anlarsa Kunutu bırakıp imamla beraber rükûa varır.

1. Vitir Namazının Kılınışı

Birinci Rekât

“Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin vitir namazını kılmaya” diye niyet edilir. “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır. Ayakta sırasıyla, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.
İkinci Rekât

Ayakta Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Bu oturuşta: Ettehiyyâtü, okunur. “Allâhu Ekber” diyerek ayağa (üçüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rekât

Ayakta Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur. “Allâhu Ekber” diyerek eller yukarıya kaldırılır ve tekrar bağlanır. Kunut Duaları okunur. “Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir. “Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir. “Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur. Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. “Allâhu Ekber” diyerek oturulur. Otururken sırasıyla: Ettehiyyâtü, Allahümme salli, Allahümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duaları okunur. Önce başı sağa çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir. Sonra başı sola çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denir.

K) Namaz Kılındıktan Sonra Okunan Tesbih ve Dualar

Farz namazlar kılındıktan sonra:

اَللّٰهُمَّ اَنْتَ السَّلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ تَباَرَكْتَ ياَ ذاَ الْجَلاَلِ وَاْلاِكْراَمِ

“Allâhümme ente’s-selâmü ve minke’s-selâm, tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm” denilir. “Allahım! Sen her türlü noksanlıklardan berisin. Selamet ancak sendendir. Ey ululuk ve ikram sahibi!”

Farzdan sonra sünnet namazı yoksa (sabah ve ikindi namazları gibi):

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُـحَمَّدٍ وَعَلٰٓى اٰلِ سَيِّدِنَا مُـحَمَّدٍ

“Allâhümme Salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed” “Allahım! Efendimiz Hz. Muhammed’in şeref ve mertebesini yücelt.” diyerek peygamberimize salât ve selam getirilir. Farzdan sonra sünnet namazı varsa, (öğle, akşam ve yatsı namazları gibi) salât ve selam, sünnet kılındıktan sonra getirilir.

Salat ve selamdan sonra:

سُبْحَانَ اللّٰه ِوَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بـِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظٖيمِ

“Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illellâhü ve’l-lâhü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” “Şanı yüce Allah’ı tesbih ve tenzih ederim. O bütün noksanlıklardan uzaktır. Hamd Allah’a mahsustur. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Allah en büyüktür. Emirlerine uymak, yasaklardan sakınmak için gereken güç ve kuvvet ancak Allah’tandır.” denilir.

Bundan sonra: Eûzü Besmele ile “Ayetü’l-Kürsî” okunur.

Sonra sırasıyla:

33 kere “سُبْحَانَ اللّٰهِ = Sübhânellâh” “Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim.”

33 kere “اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ = Elhamdü lillâh” “Her türlü övgü Allah’a mahsustur.”

33 kere “اَللّٰهُ اَكْبَرُ = Allâhu Ekber” “Allah en büyüktür.”

denilir. Bunların peşinden:

لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرٖيكَ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Lâ ilâhe illellâhü vahdehû lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” “Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah bir tektir, eşi ve ortağı yoktur. Hükümranlık O’nundur. Hamd ve sena, O’na mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter.” denilir ve dua edilir.

Dua, kulun istek ve dileklerini Allah’a sunmasıdır. İbadetlerin özü olan dua’nın şartı, ihlas ve samimiyettir.

Dua’nın kıblesi sema olduğundan, dua ederken eller yukarıya, yani semaya doğru ve göğüs hizasına kaldırılır. Duada ellerin arasını az da olsa açık bulundurmak müstehabdır ve faziletlidir.110

L) Namazı Bozan Şeyler

1. Namazda konuşmak (Bilerek, bilmeyerek, yanılarak ve uyuklayarak nasıl olursa olsun insan sözü namazı bozar.).

2. İnsan sözüne benzeyen dua (Ya Rab! Beni şöyle giydir, şöyle yedir veya falan kadını bana nasip eyle! gibi.).

3. Namazda iken birine selam vermek veya başkasının verdiği selamı almak. Verilen selamı, el, baş veya parmak işareti ile almak namazı bozmaz, ancak mekruhtur.

4. Namazda namaza ait olmayan bir iş yapmak.

Buna “amel-i kesir” denir ki anlamı, “çok iş” demektir. Namazın bozulmasına sebep olan bu “çok iş”in belirlenmesindeki ölçü şudur:

Namaz kılan bir kimse namazla ilgili olmayan bir işle uğraşırken onun namaza durduğunu bilmeyen ve bu hâlde gören bir insan şüphe etmeden, “Bu adam namazda değildir, çünkü namaz kılan bu kadar işle uğraşmaz” derse, dışarıdan bakan insanı bu kanaate vardıran işlere, “amel-i kesir=çok iş” denir.

Namaz kılan kimse, namazda olup olmadığında şüphe edilecek bir işle uğraşırsa buna da “amel-i kalil” denir ki “az iş” demektir. Bu ise namazı bozmaz, fakat mekruhtur.

Namazda saç ve sakal taramak, vücudun herhangi bir yerini bir rükünde üç kere kaşımak namazı bozar. Bir veya iki kere kaşırsa bozulmaz. Vücudun herhangi bir yerini el kaldırmadan üç defa kaşımak bir defa kaşıma sayılır ve bu kaşıma da namazı bozmaz.

Çocuğu alıp emzirmekle namaz bozulur. Eğer çocuk, namaz kılan kadının memesini emip süt çıkarsa namaz bozulur, bir veya iki defa emmekle süt çıkmazsa namaz bozulmaz. Süt çıkmasa bile iki defadan fazla emmekle de bozulur.
Namazda özürsüz olarak peş peşe ve durmadan üç adım atmak namazı bozar. Bir kimsenin çarpması veya çekmesi ile namaz kılınan yerden istemeyerek üç adım yürümekle namaz bozulur.

Namazda sadece bir defa bir el ile başındaki sarık veya takkeyi alıp yere koymak yahut bunları yerden alıp başına giymek namazı bozmaz. Namazda sarığı çözülüp bunu tek elle bir veya iki kere düzeltmekle namaz bozulmaz. Namaz kılan, el veya kamçı ile birisine vurursa namazı bozulur.

Namaz kılan bir kimseye “ileri git” veya yanında namaz kılacak olana “yer aç” denilse, o da başkasının emrine uyarak bunları yapsa namazı bozulur. Çünkü namazda başkasının emriyle hareket etmiştir. Ancak kendi kendine ileri gitmesi veya safta yer açması ile namaz bozulmaz.

Namazda güneşten rahatsız olan kimse bir veya iki adım yürüyerek gölgeye çekilse namazı bozulmaz. Namazda pantolonunu bağlamak namazı bozar, çözmek ise bozmaz. Namazda olan kimseden bir şey istenip o da, evet veya hayır anlamında işarette bulunsa namazı bozulmaz.

5. Kıbleden göğsünü çevirmek,

6. Dışarıdan bir şey yemek,

7. Dişleri arasında kalan —nohut tanesi kadar— şeyi yutmak,

8. Ağızda sakız veya başka bir şey çiğnemek.

Ağza alınan şeker, eridikçe tadı boğaza gitse namaz bozulur. Namazdan önce tatlı bir şey yiyen kimse, namaz kılarken bunun tadını ağzında hissedip yutsa namazı bozulmaz.

9. Namazda bir şey içmek,

10. Özürsüz olarak öksürmek,

Bir özürden dolayı öksürmek namazı bozmaz. Okuyuşuna engel olan balgamı gidermek, sesini düzeltip güzelleştirmek, yanlış okuyan imamın hatasını doğrultmak ve namazda olduğunu bildirmek için öksürmek namazı bozmayan özürlerdir.

11. Bir şeye üflemek,

12. Ah diye inlemek,

13. Ah, oh demek,

14. Ağrıdan veya dünyaya ait bir musibetten dolayı sesle ağlamak (Cennet veya cehennemi hatırlamaktan dolayı ağlamak namazı bozmaz.).

15. Aksırana “Yerhamukellâh”, kötü bir habere “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciûn”, iyi habere “Elhamdü lillâh”, hayret edilecek bir habere “Sübhânellâh” demek. Allah’ın adını işitince “celle celâlühü”, Peygamberimizin adını işitince “salat ve selam” okumak.

Başka bir namaz kılanın “vele’d-dâllîn” okuduğunu işitip “Âmin” diyen kimsenin de namazı bozulur.

16. Birine cevap vermek maksadıyla ayet okumak (Cevap maksadıyla değil de namazda olduğunu bildirmek için okursa namaz bozulmaz.). Namazda olduğunu bildirmek için yüksek sesle okumak da namazı bozmaz.

17. Teyemmümle namaz kılanın suyu görüp kullanmaya gücü yetmesi,

18. Ayaklara giyilen mestlerin mesh müddetinin namazda sona ermesi,

19. Ayağından az bir uğraşma ile de olsa mestleri çıkarmak,

20. Rükû ve secdeleri ima ile yapmakta olan kimsenin namaz içinde rükû ve secde yapmaya gücü yetmesi,

21. Sabah namazını kılarken güneşin doğması,

(Bayram namazı kılarken zeval vaktinin gelmesi ve cuma kılarken ikindi vaktinin girmesi ile de bu namazlar bozulur.)

22. Özür sahibinin özrünün ortadan kalkması,

23. Bayılmak ve çıldırmak,

24. Ergenlik çağında olan bir kız veya kadının, cemaatle kılınan namazda erkeğin yanında veya önünde durması. Buna “muhazat-ı nisa” denir. Bu durumda erkeğin namazının bozulması için bazı şartların bulunması gerekir. Bunlar:

a) Namaz kılanın mükellef olması (çocuğun namazı bozulmaz).

b) Erkek ve kadının ikisinin de namazda olması.

c) Namazın rükûlu ve secdeli namaz olması (cenaze namazı böyle bir durumda bozulmaz).

d) Erkek ve kadın, ikisinin de aynı namazı beraber kılması.

e) Her ikisinin de arada perde olmadan bir mekânda bulunması (Eğer biri bir adam boyu yüksekte, diğeri alçakta olur ve organları birbirinin hizasında bulunmazsa namaz bozulmayacağı gibi ikisi aynı yerde bulunup aralarında bir perde veya bir adam sığacak kadar açıklık olursa yine namaz bozulmaz.).

f) İmam namaza başlarken kadın cemaate de imam olduğuna niyet etmek.

g) Muhazatın (yani, kadının, erkeğin yanında veya önünde durması) bir rükünde olmak.

Sayılan bu şartların bulunması hâlinde erkeklerin namazı bozulur.

Eğer kadın, namazda uyduğu imamın hizasında veya önünde durursa imamın namazının bozulması ile kendi namazı da bozulmuş olur.111

25. Bir namazı kılarken başka bir namaza geçmek maksadıyla tekbir almak.

Bu durumda ikinci bir namaza başlamış olduğundan, önceden kıldığı namaz bozulmuş olur.

26. Vücudunda örtünmesi gereken yerin bir rükün (üç tesbih) miktarı açık kalması veya üzerine namaza mani pislik bulaşması.

Açılan yer hemen örtülürse namaz bozulmaz.

27. Ezberinde olmayanı namazda mushafa bakarak okumak.
Yazılı bir şeye bakıp manasını anlamak namazı bozmaz.

28. İmama uymuş olan kimse bir rükünde imamla birlikte olmayarak onu geçmek.

(Mesela: İmamdan önce rükûa varıp kalktıktan sonra bu rükûu, imam ile beraber yapmaz veya imamdan sonra iade etmeyerek namaza devam edip imam ile selam verirse namazı bozulmuş olur.)

29. Namazın sonunda teşehhüd miktarı oturduktan sonra namaz içindeki secdelerden birini veya tilavet secdesini yapmadığını hatırlayan kimse yapmadığı secdeyi yerine getirdikten sonra “Kade-i ahire”yi iade etmezse namazı bozulmuş olur.

30. Üç ve dört rekâtlı farzlardan (mukim olduğu hâlde) kendini misafir zannederek iki rekâtın sonunda selam vermekle namaz bozulacağı gibi öğlenin farzını cuma, yatsının farzını teravih zannederek veya bilmediği için dördü iki rekât zannederek birinci oturuşun sonunda selam vermek de namazı bozar. Çünkü bu selam, namazı bitirmek için bilerek yapılmıştır.

Dört rekâtlı bir namazı kılarken ikinci rekâtın sonunda, bunu son rekât zannederek yanlışlıkla selam vermekle namaz bozulmaz. İmama birinci rekâttan sonra yetişen kimse, imam selam verirken kendisi selam vermeyip kılamadığı rekâtları tamamlamak üzere ayağa kalkması gerekirken yanlışlıkla imamla beraber selam verse yine namazı bozulmaz.

31. Manası değişecek şekilde Kur’an’ı yanlış okumak.

Buna, “Zelletü’l-Karî” denir. Anlamı: “Okuyanın sürçmesi”, yani yanlış okuması demektir. Namazı bozup bozmaması yönünden bu konunun kısaca açıklanması gerekir. Şöyle ki:

Kur’an, kasten yanlış okunur ve bununla mana değişirse namaz bozulur. Hata veya unutarak yanlış okunduğu takdirde:

a) Eğer yanlışlık kelimelerin hareke veya sükûnunda ise manada bir değişiklik olsun veya olmasın namaz bozulmaz. Şeddeli olan harfi şeddesiz, şeddesizi şeddeli okumak, uzatılarak okunması gerekeni kısa, kısa okunması gerekeni uzatarak okumak, idğam yapılacak yerde yapmamak, yapılmayacak yerde idğam yapılarak okumakta da hüküm böyledir, yani namaz bozulmaz.

b) Vakıf, ibtida ve vasıl hâllerinde yani durulacak yerde geçmek, geçilecek yerde durmak gibi hatalı okuyuşlarda da mana değişikliği olsa bile namaz bozulmaz. Çünkü bunlara riayet ederek okumakta halk için zorluk vardır. Kelimeyi bölerek okumak mesela, “Elhamdü” kelimesini önce “Elham” deyip kalan kısmını sonra tamamlamak da namazı bozmaz.

c) Eğer bir harf yerine başka bir harf okuyup bununla mana değişmez ve Kur’an’da o kelimenin benzeri bulunursa namaz yine bozulmaz. “Zalimin” yerine “zalimûn” okumak gibi. Eğer harfin değişmesiyle kelimenin manası değişmez, fakat o değişik kelimenin bir benzeri Kur’an’da yoksa İmam A’zam ile İmam Muhammed’e göre namaz bozulmaz, İmam Ebû Yûsuf’a göre bozulur. “Kavvâmine” yerine “Kayyamine” gibi.

Eğer harfin değişmesiyle mana da değişir ve o kelime Kur’an’da bulunmazsa namaz bozulur.

Bir kelimede okunması gereken harf yerine başka bir harf okuyan ve bazı harfleri çıkaramayan peltek kimsenin doğru okumak için gayret göstermesi ve telaffuz edemediği harflerin bulunmadığı ayetlerden namaz caiz olacak kadar ezberlemesi gerekir. Bu olmadığı takdirde okuyabildiği kadarı ile namazını kılar, fakat başkasına namaz kıldıramaz.

M) Namazda Abdestin Bozulması

Namazda abdestin bozulması iki şekilde olur. Biri isteği olmayarak, diğeri de kendi isteği ile abdestin bozulması. Namazda kendi isteği olmayarak abdesti bozulan kimse, hiç konuşmadan hemen en yakın bir yerde abdest alır ve bıraktığı yerden namazını istediği yerde tamamlar (Buna namazı bina etmek denir.). Şafii mezhebinde namazı yeni baştan kılar. Hangi rükünde abdesti bozulursa onu —rükû veya secde gibi— iade ederek namazı tamamlar. Eğer namazda abdesti kasten kendi isteği ile bozmuşsa namazı yeni baştan kılar (buna istinaf denir.). İhtilaftan kurtulmak için en faziletli olan, her iki durumda da namazı yeni baştan kılmaktır.

N) Namazı Bozmayan Şeyler

1. Namazda olan kimse, gerek Kur’an-ı Kerim’e gerekse başka bir yazıya bilerek bakıp manasını anlasa, namazda başka şeyle meşgul olduğundan dolayı edebe aykırı hareket etmiş ve kerahet işlemiş olur. Ancak, manasını anladığı yazıyı dili ile söylemediği için namazı bozulmaz. Kasıtlı olmayarak gözü bir yazıya ilişip manasını anlasa mekruh olmaz.

2. Namaz kılanın önünde secde yerinden bir kimsenin geçmesi ile namaz bozulmaz. Geçen ister erkek, ister kadın, ister başka bir canlı olsun.

Mükellef olan bir kimse, kasten namaz kılanın önünden geçerse günah işlemiş olur. Bu meselenin dört yönü vardır:

a) Namaz kılan, önünden geçilecek yerde durmadığı hâlde ve uzağından dolaşıp gitmek de mümkün iken böyle yapmayıp namaz kılanın önünden geçen kimse günah işlemiş olur.

b) Namaz kılanın, insanların gelip geçtiği yerde durması ve uzaktan geçecek yerin de bulunmaması durumunda günah, namaz kılana aittir, önünden geçenin günahı yoktur.

c) Namaz kılanın, müsait yer var iken herkesin gelip geçeceği yerde namaza durması, yürüyenin de uzaktan geçmek mümkün iken namaz kılanın önünden geçmesi durumunda ise hem namaz kılan, hem de kılanın önünden geçen günah işlemiş olur.

d) Ne namaz kılan, önünden geçilmeyecek uygun bir yer bulabiliyor, ne de oradan geçmek isteyen, namaz kılanın uzağından geçebilecek bir yer bulabiliyor. Bu durumda namaz kılan da, önünden geçen de günah işlemiş olmaz.

O) Namazın Mekruhları

Namazda mekruh olan başlıca şeyler şunlardır:

1. Namazda bedeni veya elbisesi ile oynamak.

Bunlar namazda huşu’a aykırı hareketlerdir. Alnındaki tozu toprağı ve teri silmek de mekruhtur. Fakat kendisine rahatsızlık veriyorsa bunları silmek mekruh olmaz.

2. Parmak çıtlatmak, parmaklarını birbirine geçirmek, ellerini böğrüne koymak.

3. Esnemek, gerinmek.

4. Kırda namaz kılarken önündeki küçük taşları çevirip düzeltmek (Üzerinde secde etmek mümkün olmayan yeri bir defa düzeltebilir.).

5. Göz ucu ile değil de boynunu çevirerek bakmak.

Namazda bakmak üç çeşittir:

a) Mekruh olan bakış: Bu, boynunu çevirerek bakmaktır.
b) Mubah olan bakış: Bu, boynunu çevirmeden göz ucu ile sağa ve sola bakıştır.

c) Namazı iptal eden bakış: Bu, göğsünü kıbleden çevirerek bakmaktır.

6. Namazda tükürmek.

Bu, tükürmek demek değildir. Çünkü tükürürken harf meydana gelirse namaz bozulur. Zorunlu hâllerde tükürük yere bırakılmamalı, bir mendile konmalıdır. Yere bırakılırsa mekruh olur.

7. Namazda mazeretsiz bağdaş kurarak veya dizlerini dikerek oturmak.

8. Erkekler secdede kollarını yere yaymak.

9. Kolları sıvamış hâlde namaz kılmak. Kısa kollu gömlek ile kılmak mekruh değildir (Kadınlar kollarını açık bulundurursa namaz bozulur.).

10. Gömlek giymek mümkün iken namazı sadece pantolonla kılmak, (Bu erkeğe göredir, kadınlar böyle yaparsa namaz bozulur.)

11. İşaretle selam almak.

12. Özürsüz olarak bağdaş kurmak.

13. Başına mendil veya sarık bağlayıp ortasını açık bırakmak.

14. Namazda elbise ile bir veya iki defa rüzgârlanmak.

15. Kıyam hâlinden başka yerde Kur’an okumak (Kıraati rükûda tamamlamak gibi.).

16. İntikallerdeki zikirleri intikalden sonra yapmak.

Mesela: rükûa eğildikten sonra “Allâhu Ekber” demek, rükûdan tamamen doğrulduktan sonra “Semiallâhü limen hamideh” demek. Hâlbuki tekbir, rükûa eğilmeye başlarken alınır ve rükûa varınca tamamlanır. “Semiallâhü limen hamideh” demeye rükûdan kalkarken başlanır ve doğrulunca bitirilir.

17. Namazlarda ikinci rekâtı, birinciden üç veya daha fazla ayet okuyarak uzatmak.

18. Farz namazlarda bir rekâtta aynı sureyi tekrar okumak, başka sure ezberinde varken birinci rekâtta okuduğu sureyi ikinci rekâtta bilerek tekrarlamak (Nafile namazlarda aynı sureyi tekrar okumak mekruh değildir.).

19. İkinci rekâtta, birinci rekâtta okuduğu sure veya ayetten önceki sure veya ayeti okumak.

Namazda sure okunurken baştan sona, yani, yukardan aşağıya doğru gidilir. Mesela, Birinci rekâtta Fâtiha’dan sonra “Elemtere”yi okumuş ise ikinci rekâtta “Liîlâfi”yi okuması gerekir, doğru olan budur. Birinci rekâtta “Liîlâfi”yi okuyup ikinci rekâtta “Elemtere”yi okumak tersine okuyuştur ve mekruhtur. Birinci rekâtta bilmeyerek Fâtiha’dan sonra “Kul eûzü birabbi’n-nas”ı okusa, ikinci rekâtta da onu tekrar eder. Eğer kasıtlı olarak okursa mekruhtur. Ancak yine aynı sureyi okur.

20. Birinci rekâtta bir sureyi okuyup ikinci rekâtta arada bir sure atlayarak öbür sureyi okumak.

Şöyle ki: Birinci rekâtta “Elemtere”yi okusa, ikinci rekâtta “Liîlâfi”yi okuması gerekirken bunu atlayıp “Eraeytellezi”yi okumak mekruhtur. Fakat iki veya daha fazla sure atlayarak okumak mekruh değildir.

Aynı rekâtta iki sure okuduğu takdirde iki sure arasını bir veya birkaç sure atlayarak okumak da mekruhtur. Aradaki sure uzun ise onu geçerek sonraki sureyi okumak mekruh olmaz (İki sureyi bir rekâtta ara vermeden peş peşe okumak mekruh değildir.). Bir surenin ayetinden bir veya birkaç ayet atlayarak başka ayete geçmek de mekruhtur.

21. Bir rekâtta, aralarını bir veya birkaç sure atlayarak iki sure okumak (İki sureyi bir rekâtta ara vermeden peş peşe okumak mekruh değildir.).

22. Namazda güzel kokulu bir şeyi koklamak (Kendi isteği dışında burnuna koku gelmesi mekruh değildir.).

23. Secdede el ve ayak parmaklarını kıbleden çevirmek.

24. Ellerini rükûda dizlerine, oturuşlarda uylukları üzerine ve ayakta iken sağ eli sol el üzerine koymamak.

25. Gözlerini yummak (Ancak namazda huşu ve huzuru ihlal eden şeyleri görmemek için gözlerini yumması mekruh olmaz.).

26. Gözlerini yukarıya dikmek.

27. Namaza aykırı “amel-i kalil=az iş”de bulunmak (üzerinden bir kıl koparmak gibi).

28. Ağzında erimeyen bir şey bulundurmak (Ağzına şeker gibi bir şey koyup tadı boğazına giderse namaz bozulur.).

29. Sıcak, soğuk veya yerin sertliği gibi bir zorunluluk olmadığı hâlde secdeyi sarığın dolamı üzerine yapmak.

30. Burnunda bir özür yokken sadece alın üzerine secde etmek.

Çünkü secdede alnı yere koymak farz, burnu yere koymak vacibdir. Özürsüz olarak vacibin terk edilmesi mekruhtur. Ancak burnu yere koyup, özürsüz olarak alın yere konulmadığı takdirde namaz sahih olmaz.

31. Yol üzerinde, hamam içinde, yıkanılan yerde, mezarlıkta, (namaz için ayrılan yer hariç) çöplükte, hayvan kesilen yerde, pisliğe yakın yerde, sahibinin rızası olmayan yerde namaz kılmak.

32. Tuvalete çıkmak için sıkıştığı sırada namaz kılmak.

(Bu durumda olan, eğer vaktin çıkmasından korkmuyorsa tuvalete çıkıp rahatladıktan sonra abdest alıp namazı yeniden kılar. Vaktin çıkmasından korkarsa öylece namazını tamamlar.)

33. Düzgün olmayan ve başkasının yanına çıkamayacağı bir elbise ile namaz kılmak.

Nitekim Hz. Ömer bir adamın, düzgün olmayan bir kıyafetle namaz kıldığını görünce, ona:
—Seni bu kıyafetle bazı insanlara göndersem gider misin, diye sordu. Adam:

—Hayır, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer:

—Allah Teala, huzuruna düzgün kıyafetle çıkılmaya daha layıktır, dedi.112

34. Arzu ettiği bir yemek hazır iken namaza durmak.

35. Âyetleri, rükû ve secdelerdeki tesbihleri el ile saymak (Kalben saymak mekruh değildir, dil ile saymak namazı bozar.).

36. İmam, bir zir’a miktarı (yaklaşık 22 cm.) yüksek veya aynı miktar alçak yerde tek başına bulunmak.

37. Önündeki safta açık yer varken arkada namaza durmak.

38. Bir canlının resmi üzerine secde etmek. Canlı resmi bulunan elbise ile namaz kılmak. Namaz kılanın, önünde, sağında, solunda, başı üstünde ve arkasında canlı resmi bulunmak.

Ayakta duran kişi, yerdeki resmi dikkat etmedikçe göremeyecek derecede küçük olursa veya büyük olup başı bulunmazsa yahut da cansız bir varlığa ait resim ise namaz mekruh olmaz. Cepte veya cüzdandaki resimli para ve kimliklerle de namaz kılmak mekruh değildir.

39. Önünden insan geçebileceği zannedilen yerde namaz kılarken önüne “sütre “ koymamak.

“Sütre” bir arşın (yaklaşık 68 cm.) veya daha fazla uzunlukta bir ağaç veya başka bir şeydir. Önünden insan geçebileceğini tahmin eden kimsenin, namaza başlamadan sütreyi secde edeceği yerin biraz ilerisine dikmesi müstehab, dikmemesi mekruhtur. Böyle bir yerde cemaatle namaz kılınıyorsa, imamın önüne sütre dikilmesi yeterlidir.

Namaz kılınan yer sert olup sütre dikilecek durumda olmaz veya sandalye gibi ayakta durabilecek bir şey bulunmazsa sütreyi uzunlamasına önüne koyar, sütre yoksa bir çizgi çizer.

Namaz kılan kimse, önünde sütre olsun veya olmasın, önünden geçeni uzaklaştırmaya çalışmamalıdır.

Ancak, baş, göz veya el işareti ile yahut “Sübhânellâh” diyerek önünden geçmeyi önleyebilir. Erkekler önünden geçmeyi önlemek için okuyuşu yüksek sesle yapabilir. Kadınlar sağ elini sol eli üzerine vurabilir. Kâbe’yi tavaf edenler orada namaz kılanların önünden geçebilir.

40. Kor hâlinde olan ateşe karşı namaz kılmak (Önünde bulunan mum, kandil ve lambaya karşı namaz kılmak mekruh değildir.).

41. Farz olan namazda özürsüz olarak bir şeye dayanmak.

42. Namazda insan yüzüne karşı durmak.

43. Secdeye varırken ellerini dizlerinden önce yere koymak, secdeden kalkarken dizlerini ellerinden önce kaldırmak (Bir özürden dolayı böyle yaparsa mekruh değildir.).

44. Namazda palto veya ceketi giymeyerek omuza almak.

45. Önünde uyuyan kimse bulunmak.

46. Rükûda başını yukarı dikmek veya aşağı eğmek.

47. Eûzü Besmele, Sübhâneke ve âmin’i açıktan okumak.113

48. Rükû ve secde tesbihlerini terk etmek veya üçer defadan az söylemek.

49. Camide kendisi için bir yer belirleyerek namazı devamlı olarak orada kılmak.

Ö) Namaz Kılana Mekruh Olmayan Şeyler

Cepken giyenin, kollarını geçirmeden namaz kılması, Mushaf veya kılıca karşı namaza durması.

Yüzü kendisine karşı olmamak üzere, namaz kılarken önünde insan bulunması,

Hareketlerine engel olmadıkça namaz kılanın, boynuna kılıç ve benzeri bir şey asması, mekruh değildir.

Mum, kandil ve lambaya karşı namaz kılmak, üzerine secde edilmedikçe canlı resmi bulunan bir yaygı üzerinde namaz kılmak da mekruh olmaz.

Namaz kılanın, rükûda elbisesi üzerine yapışıyor ve bu durum kendisini rahatsız ediyorsa elbisesini hafifçe çekerek vücuda yapışmasını önlemesinde bir sakınca olmadığı gibi topraklı bir yerde namaz kılanın da elbisesini topraktan korumak için aynı şekilde elbisesini çekmesinde bir sakınca yoktur. Namaz kılan, alnına yapışan toprağı kendisini rahatsız ettiği takdirde silebildiği gibi terini de silebilir.

Yüzünü çevirmeden gözünün ucu ile bakmakta sakınca yoktur, ancak bakmamak daha uygundur. Namaz kılanı sinek rahatsız ediyorsa onu kovmak da mekruh değildir.

P) Namazı Bozmayı Vacip Ve Caiz Kılan Şeyler

Namazı bozmak haramdır. Ancak bazı durumlarda namazı bozmak vacib, bazı durumlarda caizdir.

Saldırıya uğrayan veya suya düşen bir insanın yardım istemesi hâlinde ona yardım etmek maksadıyla namazı bozmak vacib olur.

Davar sürüsüne kurt veya herhangi bir canavarın saldırması, gözleri kör olan veya tehlikeyi fark etmeyen bir kimsenin kuyuya veya çatıdan aşağı düşme tehlikesi ile karşılaşması durumlarında bu gibilere yardım için namazı bozmak caizdir. Düşme ihtimali kuvvetli ise o zaman namazı bozmak vacib olur. Ebenin, doğacak çocuğun veya annesinin ölmesinden yahut bir organının telef olmasından korkması hâlinde namazda ise namazı bozması, değilse namazı ertelemesi yani kazaya bırakması da yine vacibdir.

Canavar, sel, yangın tehlikesinden korkan veya düşmanla karşı karşıya bulunan kimselerin namazlarını ertelemeleri caizdir.

Nafile namaz kılmakta olan bir kimseyi, anne veya babası, (onun namazda olduğunu bildiği hâlde) çağırırsa namazı bozabilir. Eğer çocuğunun namazda olduğunu bilmeden çağırırsa namazı bozması vacib olur. Eğer farz namazında ise anne veya babasından biri çağırırsa namazı bozmaz. Ancak bir tehlike dolayısıyla yardım isterlerse namazı bozmak vacib olur.

Bir dirhem gümüş değerinde olan şeyin (başkasına ait olsa bile) çalınma korkusu durumunda farz olsa bile namazı bozmak caizdir.
Kadın, namaz kılarken tencerenin kaynayıp yemeğin taşmasından veya çocuğunun ağlayıp acı çekmesinden korkarsa namazını bozabilir.

R) Namazın Cemaatle Kılınması

1. Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti

Dinimiz, cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. Cemaatle namaz kılan Müslümanlar birbirleri ile yakından tanışır, bilmeyenler bilgili olanlardan yararlanır, iyi alışkanlıklar kazanır, zamanla kötü alışkanlıklardan vazgeçerler.

Cemaate devam etmekle Müslümanlar arasında karşılıklı sevgi meydana gelir, kardeşlik ve dayanışma duyguları kuvvetlenir, cemaatle namaz kılan Müminler tek başına namaz kılanlardan daha çok sevab kazanır.

Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şu müjdeleri veriyor:

صَلاَةُ الْجَمَاعَةِ تَفْضُلُ صَلاَةَ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ دَرَجَةً

“Cemaatle kılınan namazın sevabı, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha fazladır.”114

مَنْ صَلَّى الْعِشَاءَ فِي جَمَاعَةٍ فَكَاَنَّمَا قَامَ نِصْفَ اللَّيْلِ وَمَنْ صَلَّى الصُّبْحَ فِي جَمَاعَةٍ فَكَاَنَّمَا صَلَّى اللَّيْلَ كُلَّهُ

“Yatsı namazını cemaatle kılan bir kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibi olur. Sabah namazını cemaatle kılan bir kimse bütün gece namaz kılmış gibi olur.”115

مَنْ تَطَهَّرَ فِي بَيْتِهِ ثُمَّ مَشَى إِلَى بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ لِيَقْضِيَ فَرِيضَةً مِنْ فَرَائِضِ اللَّهِ كَانَتْ خَطْوَتَاهُ إِحْدَاهُمَا تَحُطُّ خَطِيئَةً وَالأُخْرَى تَرْفَعُ دَرَجَةً

“Bir kimse evinde güzelce temizlenir de Allah’ın farzlarından birini ödemek için mescidlerden birine giderse, attığı adımlardan biri günahlarını siler, diğeri de onun derecesini yükseltir.”116

Farz namazlar tek başına da kılınır. Ancak cemaatle kılınması Sünnet-i Müekkede’dir. Camiye devam etmenin manevi kazancı çok, toplumun birliğini sağlamada rolü büyüktür.

Sünnet ve nafile olan namazlar cemaatle kılınmaz. Ancak teravih namazı sünnet olduğu hâlde hem tek başına, hem de cemaatle kılınabilir. Vacib olan vitir namazı sadece Ramazan ayında cemaatle kılınır. Cuma ve bayram namazları cemaatle kılınır, tek başına kılınmazlar.

2. Cami ve Cemaat Adabı

Camiler, Müslümanların Allah’a ibadet ettikleri yerlerdir. Yeryüzünün en şerefli yerleri olan camilere “Allah’ın evi’ denilmektedir. Camiye ibadet için giden Mümin, Allah’ın ziyaretçisi ve misafiri durumundadır. Ev sahibi, evine gelen misafirlerine ikramda bulunduğu gibi camiye giden Müminlere de yüce Allah büyük mükâfatlar verecektir.

Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:

مَنْ تَوَضَّأَ فِي بَيْتِهِ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ ثُمَّ أَتَى الْمَسْجِدَ فَهُوَ زَائِرُ اللّٰهِ فَحَقٌّ عَلَى الْمَزُورِ أَنْ يُكْرِمَ الزَّائِرَ

“Evinde güzelce abdest alıp camiye giden kimse Allah’ın ziyaretçisidir. Ziyaret edene Allah ikramda bulunacaktır.”117

Camilere saygı göstermek, her Müslümanın vazifesidir. Bu vazifeler kısaca şunlardır:

1. Camiye abdestli olarak, temiz elbise ve düzgün kıyafetle girilmelidir.

2. Camiye, önce sağ ayağını atarak girmeli ve girerken Peygamberimize salavat-ı şerife okunmalıdır.

3. Camiden çıkarken önce sol ayağını dışarı atmalıdır.

4. Ayakları ve çorapları kirli olarak camideki halı ve kilimlere basmamalıdır.

5. Bir özrü yoksa camide ayaklarını uzatarak oturmamalı, bağırıp çağırmak, gürültü etmek ve dünyaya ait şeyleri konuşmak gibi saygısız davranışlardan sakınmalıdır.

6. Soğan, sarımsak yiyerek ağzının kokusu ile camiye gidip cemaati rahatsız etmek, geğirmek ve yanındakileri iğrendirecek davranışlarda bulunmaktan kaçınmalıdır.

Camide Kur’an okunuyor veya vaaz ediliyorsa, dikkat ve saygı ile dinlemeli, camiye geç gelenler boş buldukları yerde oturmalı, ön saflara geçmek için cemaati rahatsız etmemelidir.

3. İmamda Aranan Nitelikler

İmam, cemaate namaz kıldıran kişi demektir. Bir kimsenin cemaate namaz kıldırabilmesi için kendisinde yedi şartın bulunması lazımdır.

Bunlar:

1. Müslüman olmak.

2. Ergenlik çağına gelmiş olmak.

Ergenlik çağına gelmemiş bir çocuğun peşinde namaz kılmak caiz değildir.

3. Akıllı olmak.

Aklı başında olmayan kişinin namazı sahih olmadığı için böyle bir kimsenin imamlık yapması da caiz değildir. Deli ve sarhoş gibi.

4. Erkek olmak.
Erkeklerin kadına uyarak namaz kılmaları sahih değildir. Yani kadın, erkeklere imamlık yapamaz. Kadınların kendi aralarında cemaatle namaz kılmaları da mekruhtur. Şayet cemaat hâlinde kılacak olurlarsa imamlık yapan kadın önde değil, aralarında durur.

5. Namaz sahih olacak kadar Kur’an ezberlemiş olmak.

6. Kendisinde bir özür olmamak.

Özürlü olan kişinin zarurete binaen kendi namazı sahihtir, başkasına imam olamaz. Ancak kendisi gibi aynı özrü taşıyana namaz kıldırabilir. Peltek olan kimse, peltek olmayana imamlık yapamaz.

7. Namazın şartlarından birinin ortadan kalkmaması.

Mesela, necasetten temizlik namazın şartlarındandır. Üzerinde namaza engel olacak miktarda pislik olup da onu temizleyecek bir şey bulamayan kimse, temiz olan bir kişiye imam olamaz.

Bir yerde görevli imam bulunmadığı takdirde toplanan cemaate, içlerinden biri imamlık yapar. Böyle bir durumda imamlık yapabilecek veya imamlık yapmak isteyen kişiler birden çok olursa, imam olacak kimsede saydığımız şartlardan başka birtakım nitelikler de aranır.

Namaza ait hükümleri en iyi bilen imam olmaya daha layıktır. Bunda eşitlik olursa Kur’an okumayı daha iyi bilen, bunda da eşitlik olursa haramlardan ve şüpheli şeylerden daha çok sakınan, aynı seviyede kimselerin bulunması hâlinde sırasıyla, daha yaşlı, ahlakı daha iyi, yüzü daha güzel, daha şerefli bir soya sahip, sesi daha güzel ve üstü başı daha temiz olan tercih edilir. Bunların hepsinde eşitlik olursa aralarında kur’a çekilir.

Bir yerde görevli imam bulunursa namazı o kıldırır. Arkasındaki cemaatte kendisinden daha bilgili ve güzel Kur’an okuyan olsa bile namaz kıldırmak görevli imamın hakkıdır. Ancak imam isterse cemaatten ehil birisini namaz kıldırmak üzere öne geçirebilir.

Cahil ve fasıkın imamlık yapması mekruhtur. Kör olan bir kimsenin imam olması mekruh değildir. Fakat gören kimse bulunduğu takdirde görmeyenin kıldırması tenzihen mekruh olur. Babası belli olmayan gayri meşru çocuğun da (böyleleri genellikle eğitimsiz olacakları için) imamlık yapması mekruhtur. Ancak bilgili ve takva sahibi ise mekruh değildir.

İmamda bulunan bir kötülükten dolayı onu cemaat istemezse imamın o cemaate namaz kıldırması mekruhtur. Eğer kendisinde bir kötülük bulunmaz veya kendinden daha layık birisi yoksa imamlık yapması mekruh olmaz.

İmamın, cemaati bıktıracak şekilde namazı uzatması mekruhtur. Çünkü bu, cemaatin dağılmasına sebep olur. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ لِلنَّاسِ فَلْيُخَفِّفْ، فَإِنَّ مِنْهُمُ الضَّعِيفَ وَالسَّقِيمَ وَالْكَبِيرَ، وَإِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ لِنَفْسِهِ فَلْيُطَوِّلْ مَا شَاءَ

“Kim insanlara imamlık yaparsa hafif kıldırsın. Çünkü içlerinde zayıf olanı var, hasta olanı ve yaşlısı var.

Kim kendi kendine kılarsa istediği kadar uzatsın.”118

Namazda imama uymanın sahih olması için birtakım şartlar vardır. Bunlar:

1. Namaza başlarken hem namaza, hem de imama uymaya niyet etmek.

İmamın, kendisine uyan kadınların namazlarının sahih olabilmesi için imam olduğuna niyet etmesi gerekir.

2. İmamın cemaatin ilerisinde bulunması.

Yani imamın ökçesi kendisine uyan kişinin ökçesinden ileride olması.119

Bu, imama uyanın bir kişi olması hâlindedir. İmama uyanlar birden fazla ise imamın arkasında dururlar.

3. İmam, kıldığı namazın durumu itibariyle cemaatten aşağı olmamak.

İmamın nafile, cemaatin farz kılması hâlinde, farz kılan cemaat, nafile kılan imama uyamaz.

4. İmamın kıldığı farz, cemaatin kıldığı farzdan başka olmamak.

Mesela, biri öğlenin, diğeri ikindinin farzını veya biri bu günün öğlesini, diğeri başka bir günün öğlesini kılsa farz olarak sahih olmaz.

5. İmam ile ona uyan cemaat arasında kayık geçebilecek büyüklükte bir nehir ve araba geçecek genişlikte yol olmamak.

Burada namaza engel olan, iki saf sığacak kadar bir açıklık bulunmasıdır. Eğer yol saflarla dolup, arada araba geçecek yol kalmamış ise namaz caizdir. Cami içinde birkaç saf açıklık olsa bile imama uyarak namaz kılınabilir. Caminin çevresi de cami hükmündedir.

6. İmam ile cemaat arasının kadın safı ile ayrılmaması.

7. Cemaatin, imamın namazdaki hareketlerini anlamasına engel olacak, arada yüksek bir duvar bulunmaması.

İmamın sesini işiterek veya kendisini görerek namazdaki hareketlerini anlarsa, imama uymak sahih olur. İmamı görmeyen ve sesini de duymayan kimse cemaatten bazılarını görür veya cemaatten tekbir getiren kişinin tekbirini duyarsa yine imama uyması caizdir.

Şöyle ki: Bir kimse namazdaki intikal tekbirlerini ya imamdan veya tekbirleri uzakta olanlara duyuran bir muktediden işitirse, camiye bitişik olan evinin damında veya camiye bitişik olup arada duvar bulunan evinin içinde camideki imama uyabilir. Kendisi evin damında, imam evin içinde olduğu takdirde veya evi camiye bitişik olmadığı hâlde cami ile evin arasında imama uymaya mani bir araba yolu olmadığı takdirde tekbirleri duyup imamın namazdaki hareketlerini bilirse yine imama uyması caizdir.

8. Başka mezhebe mensup bir imamdan kan akmak veya ağız dolusu kusmuk gibi kendi mezhebine göre abdesti bozan bir şey meydana geldiğini gördüğü hâlde, imamın yeniden abdest aldığını bilmemek.

Bir kimse, başka mezhepten olan imamın arkasında namaz kılabilir. Ancak kendi mezhebine göre namazı bozan bir şeyin imamda bulunmaması gerekir. Eğer kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyi imamda görürse ona uyup namaz kılması sahih olmaz.

Sabah namazında, Şafii mezhebinden olan imama uyan Hanefi mezhebine mensup bir kimse, —Şafiiler sabah namazının ikinci rekâtının rükûundan sonra Kunut duası okurken— susar ve ellerini yanlarına salıverir ve bekler.

Abdestlinin teyemmüm edene, abdestte ayaklarını yıkayanın ayaklarındaki mestler üzerine mesh edene, ayakta kılanın namazını oturarak kılana, boyu doğru olanın rükû derecesinde kambur olana uyması sahihtir.

Rükû ve secdeleri yaparak kılan kimse ima ile kılana uyamaz. Özürsüz olanın özürlüye uyması caiz olmaz. Erkeklerin kadına veya çocuğa uymaları caiz değildir. Okuyuşu iyi olan kimse, ümmi olana (yani namaz sahih olacak kadar Kur’an okuyamayan) uyamaz. Ümmi olan, ümmi olanlara namaz kıldırabilir. Ümmi olan dilsiz olan kişiye uyamaz.

Farz kılan kimse nafile kılana, bir farz namazı kılan başka farzı kılana uyamaz. Ancak nafile kılan farz kılana uyabilir. Bir imama uyup namaz kılan kimse, sonradan imamın abdestsiz olduğunu öğrenirse namazı yeniden kılar.
4. Safların Tertibi

İmama uyan bir kişi ise ökçesi imamın ökçesinden biraz geride olmak üzere imamın sağında durur. Solunda veya arkasında durması mekruhtur. İmama uyan sadece bir kadın olursa, imamın arkasında durur. Bir erkek ile bir kadın ise erkek imamın sağına, kadın arkasına durur.

İmama uyan cemaat birden fazla yani iki veya daha çok ise imamın arkasında durur. Cemaatin sayısı çoğalınca saflar şöyle düzenlenir:

1. Önce erkekler,

2. Sonra erkek çocuklar,

3. Daha sonra da kadınlar.

Ayrıca safların düzgün olması, safta bulunanların sık durması ve arada açık yer bırakılmaması gerekir. Safların sık ve düzgün olması imam tarafından cemaate hatırlatılır. Safların en faziletlisi birinci saftır. Sonra ikinci saf, ondan sonra da üçüncü saftır. Böylece devam eder.

5. İmamın Arkasında Namaz Kılanların Durumu

İmama uyarak namaz kılan kimseye “Muktedi” denir. Muktedi üç kısımdır:

1. Müdrik: Namazın her rekâtını imam ile beraber kılan kimseye denir.

2. Lahik: Namaza imam ile beraber başladığı hâlde, uyku, sıkışıklık ve abdest bozulması gibi sebeplerle cemaati tamamen veya kısmen kaçıran kimseye “lahik” denir. Lahik, kaçırdığı şeylerde Kur’an okumaz, sehiv secdesi de yapmaz. Önce mümkünse geçirdiği rekâtları veya rükünleri yapar, sonra imama uyarak onunla selam verir.

Geçirdiklerini yerine getirdiği takdirde imama yetişemeyeceğini anlarsa hemen imama uyar. İmam namazı bitirince kendisi kaçırdığı rekâtları veya rükünleri yapar, yerine getirir.

3. Mesbuk: İmama, ilk rekâtın rükûundan sonra uyan kimseye denir.

Mesbuk, imam selam verdikten sonra kılacağı rekâtlarda kıraata göre, namazının evvelini, oturuşa göre de namazının sonunu yerine getirerek yetişemediği rekâtları tek başına kılar.

6. Namazın Cemaatle Kılınışı

Namazın Birinci Rekâtında İmama Uyanların Durumu

İmamın peşinde cemaatle namaz kılan kimse hem kılınacak namaza, hem de imama uymaya niyet eder. Örnek olarak öğle namazının farzının nasıl kılınacağını görelim:

Şöyle niyet eder: “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya, uydum imama”,

Cemaatle kılınan bütün namazlarda imama uyan kimse niyetin sonunda “Uydum imama” cümlesini ilave eder.

İmam tekbir alınca, cemaat da hemen onun peşinden tekbir alarak ellerini bağlar ve gizlice “Sübhâneke”yi okuyup susar. Cemaat “Sübhâneke”den başka, rekâtların hiçbirinde ayakta bir şey okumaz, sadece açıktan okunan namazlarda, imam Fâtiha’yı bitirince gizlice “âmin” der.

Rükûa varınca cemaat burada, üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azim” der. İmam “Semiallâhü limen hamideh” diyerek ayağa kalkınca cemaat ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” der.

Secdelerde de üç kere “Sübhâne rabbiye’l-âlâ” söyler.

Oturuşlarda imamla birlikte cemaat da Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik’i okur ve yine imamla beraber selam verir.

İmamın peşinden cemaatle namaz kılan kimse, tekbir alırken, rükûa varırken, rükûdan kalkarken, secdeye giderken, secdeden kalkarken ve selam verirken imamı takip edecek, ondan öne geçmeyecektir.

Bir rekâtın rükûunda yani imam rükûdan henüz doğrulmadan ayakta niyet edip tekbir alan ve rükûda imama yetişmiş olan kimse, o rekâta yetişmiş sayılır.

a) İkinci Rekâtta İmama Uyanların Durumu


Birinci rekâtın rükûuna yetişemeyen kimse, yetiştiği yerde niyet ederek tekbir alır ve imama uyar. İmamla beraber namaza devam eder. Son oturuşta, “Ettehiyyâtü”yü okuyup imamın selam vermesini bekler. İmam sağ tarafa selam verince kendisi yetişemediği rekâtı tek başına kılmak üzere selam vermeden “Allâhu Ekber” diyerek ayağa kalkar, Sübhâneke, Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okur. Ondan sonra rükû ve secdeleri yaparak oturur. Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ile Rabbenâ Âtinâ... duasını okur. Önce sağa, sonra sola selam vererek namazı bitirir.

b) Üçüncü Rekâtta İmama Uyanların Durumu

Dört rekâtlı bir namazın üçüncü rekâtında imama uyan kimse, son oturuşta “Ettehiyyâtü”yü okuyup imamın selam vermesini bekler. İmam sağ tarafa selam verince kendisi selam vermeyerek “Allâhu Ekber” deyip ayağa kalkar ve yetişemediği iki rekâtı şöyle tamamlar:

“Sübhâneke”, “Eûzü Besmele” ile “Fâtiha” ve bir de sure okuyup bilindiği gibi rükû ve secdelerini yaptıktan sonra “Allâhu Ekber” diyerek ayağa kalkar. Besmele ile Fâtiha ve sureyi okuyup yine rükû ve secdeleri yaptıktan sonra oturur. Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ve Rabbenâ Âtinâ... duasını okuyup sağa ve sola selam vererek namazını tamamlamış olur.

Üç rekâtlı olan akşam ve vitir namazlarının üçüncü rekâtında imama uymuş olan kimse, imamla beraber o rekâtı kılar. “Ettehiyyâtü”yü okuyup imamın selam vermesini bekler. İmam, sağ tarafa selam verince kendisi selam vermeyerek “Allâhu Ekber” deyip ayağa kalkar. Sübhâneke, Eûzü Besmele ile Fâtiha ve bir sure okuyarak rükû ve secdeleri yapıp oturur. Burada yalnız “Ettehiyyâtü”yü okur ve “Allâhu Ekber” diyerek ayağa kalkar. Besmele ile Fâtiha ve bir sure okuyup rükû ve secdeleri yaptıktan sonra oturur. Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duasını okuyup sağa ve sola selam verir ve namazı bitirir.

c) Dört Rekâtlı Bir Namazın Dördüncü Rekâtında İmama Uyan Kimse

Yine imamla beraber o rekâtı kılar ve son oturuşta “Ettehiyyâtü”yü okuyup bekler. İmam sağ tarafa selam verince kendisi selam vermeyip “Allâhu Ekber” diyerek ayağa kalkar. Burada Sübhâneke, Eûzü Besmele ile Fâtiha ve bir sure okur. Sonra rükû ve secdeleri yapıp oturur ve yalnız Ettehiyyâtü’yü okuyup ayağa kalkar. Ayakta Besmele ile Fâtiha ve bir sure okur ve usûlüne uygun olarak rükû ve secdeleri yapıp oturmaksızın ayağa kalkar. Yalnız Besmele ile Fâtiha’yı okuduktan sonra rükû ve secdeleri yapar ve oturur. Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik, Rabbenâ Âtinâ... duasını okuyup sağa ve sola selam verir ve namazı tamamlamış olur.

Son rekâtın rükûundan doğrulduktan sonra imama uyan kimse, imam sağ tarafa selam verince, “Allâhu Ekber” diyerek ayağa kalkar, baştan sona bütün rekâtları kılarak namazı tamamlar.

7. Cemaate Gitmemeyi Mubah Kılan Özürler
Aşağıdaki şeyler, bir kimsenin cemaate gitmemesi için özür sayılır. Bunlardan birinin bulunması hâlinde o kimse cemaate gitmeyebilir.

Bunlar:

1. Yağmur ve çamur,

2. Şiddetli soğuk ve şiddetli sıcak,

3. Canına ve malına tecavüz korkusu,

4. Çok karanlık,

5. Borcunu ödemekte güçlük çekenin hapsedilme korkusu,

6. Körlük,

7. Felçli olmak,

8. Bir el ile ayağın veya sadece bir ayağın kesik olması,

9. Hastalık,

10. Aksaklık, (Eğer aksaklık camiye gidip gelmeye engel değilse cemaate gitmelidir.)

11. Kötürüm olmak,

12. Yürüyemeyecek derecede ihtiyarlık,

13. Fıkıh ilmini öğretmek ve öğrenmekle meşgul olmak (Ancak bu durumda olan devamlı olarak cemaati terk edemez.).

14. Gönlünün arzu ettiği yemeğin hazır olması,

15. Yolculuğa çıkmak üzere olmak,

16. Hastaya bakmak, (Hastanın yanından ayrıldığı takdirde hastaya zarar gelecekse cemaate gitmez.)

17. Şiddetli rüzgâr, (Gece şiddetli rüzgar esmesi cemaate manidir. Gündüzleyin esen rüzgâr mani değildir.)

18. Tuvalete çıkmak için sıkışmak,

Bu özürlerden biri sebebiyle cemaate çıkmayan fakat özrü olmasaydı cemaate gitmek niyetinde olan kimse için cemaat sevabı hâsıl olur.

8. Cemaatin Namazda İmama Uyup Uymayacağı Şeyler

a) İmama uyan kimse imam tekbiri aldıktan sonra tekbir alır ve sadece “Sübhâneke”yi okuyup susar. Fâtiha ve sure okumaz. İmam ile birlikte rükûa varınca üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” der. İmam “Semiallâhü limen hamideh” diyerek rükûdan doğrulduğu zaman imama uyan ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” der. Secdelerde de üçer kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” der.

Üç ve dört rekâtlı farzların ikinci rekâtlarındaki ilk oturuşta “Ettehiyyâtü”yü okur. İki, üç ve dört rekâtlı namazların son oturuşunda “Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik”i okur ve imam ile birlikte selam verir.

b) İmam ile namaz kılan bir kimse rükûda üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” demeden imam rükûdan kalkıp doğrulursa, kendisi tesbihleri tamamlamayı beklemez, hemen imam ile beraber kalkıp doğrulur. Secdelerde de üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ”yı bitirmeden imam kalkacak olursa, tesbihleri tamamlamaya bakmaz, imama uyarak hemen kalkar.

c) Dört rekâtlı namazların birinci oturuşunda “Ettehiyyâtü”yü bitirmeden imam üçüncü rekâta kalkarsa, imamın arkasında kılan kişi isterse imamla birlikte hemen kalkar, isterse “Ettehiyyâtü”yü tamamladıktan sonra kalkar.

d) Eğer son oturuşta “Ettehiyyâtü”yü bitirmeden imam selam verirse “Ettehiyyâtü”yü bitirdikten sonra selam verir.

e) Cemaatten biri, “Ettehiyyâtü”yü bitirdiği hâlde Allâhümme Salli, Allâhümme badik ve duaları bitirmeden imam selam verirse, salavat ve duaları bitirmez, hemen imama uyarak selam verir.

f) Vitir namazında Kunut duasını bitirmeden imam rükûa varırsa, Kunuttan biraz okumuş ise imamla beraber rükûa varır, eğer Kunuttan biraz okumadan imam rükûa varırsa imama rükûa yetişecek şekilde Kunuttan biraz okur.

g) İmam, fazladan secde yaparsa cemaat ona uymaz.

ğ) İmam, selam vermek üzere namazın sonunda oturduktan sonra unutarak ayağa kalkarsa cemaat ona uymaz, imamın yanıldığını hatırlatmak için “Sübhânellâh” der. Eğer, imam kalktığı fazla rekâtın secdesine varmadan önce geriye dönüp oturursa cemaatle beraber selam verir ve sehiv secdesi yaparlar.

h) Eğer imam, namazın sonunda oturduktan sonra yanılarak kalktığı fazla rekâtın secdesini yaparsa cemaat imamı beklemez, kendi kendilerine selam verirler.

ı) İmam, namazın sonunda oturmadan ayağa kalkarsa cemaat kalkmaz, “Sübhânellâh” diyerek onu geriye dönüp oturması için uyarır. İmam yanıldığını anlayarak hemen geri dönüp oturursa birlikte selam verirler ve sehiv secdesi yaparlar.

İmam geri dönüp oturmadan ve fazladan kılmakta olduğu rekâtın secdesini yapmadan önce cemaat kendi kendilerine selam verirlerse, cemaatin namazı bozulur. Eğer imam secde yaptıktan sonra selam verirlerse hem imamın hem de cemaatin namazı bozulur.

İmam, namazda beş şeyi yapmazsa cemaat da bunları yapmaz. Bunlar:

Kunut, bayram tekbirleri, birinci oturuş, tilavet secdesi ve sehiv secdesidir.

İmam dört şeyi yaparsa cemaat ona uymaz. Bunlar:

Fazla secde, bayram tekbirlerinde fazlalık, cenaze tekbirlerinde fazlalık, namazın sonunda fazla rekâta kalkmak.
Dokuz şeyi imam yapmasa cemaat yapar. Bunlar:

İftitah tekbirinde elleri kaldırmak, Sübhâneke’yi okumak (imam Fâtiha’da olduğu sürece) rükû tekbiri, sücud tekbiri, rükûda tesbih, secdede tesbih, rükûdan kalkarken “Semiallâhü limen hamideh” demek, Ettehiyyâtü’yü okumak, selam vermek ve teşrik tekbirleri.

9. İmam’ın, Yerine Cemaatten Birini Geçirmesi

Namazda abdesti bozulan imamın, yerine cemaatten birini geçirmesine “istihlaf” denir.

Namaz kıldırırken abdesti bozulan imam, vakit geçirmeden burnu kanıyormuş gibi elini burnuna tutarak yerinden ayrılır ve cemaatten imamlık yapabilecek birini ya işaret ederek veya tutup mihraba getirerek yerine geçirir. Sözle yerine geçirmez. Eğer söz söylerse hepsinin namazı bozulur.

İmamın yerine geçen kimse kalbi ile imamlığa niyet ederek namazı tamamlar. İmamın kendisi de abdest alıp namazın kalanını tamamlar.

İmamın namaz kıldırırken abdesti bozulup da kendisi yerine birini geçirmezse, cemaat, içlerinden birini geçirir veya cemaatten birisi kendiliğinden imamın yerine geçerse, önceki imam henüz camiden çıkmadan namazı kıldıracak olan kişi onun yerine geçmiş olursa caizdir.

Eğer namazı kıldıracak olan kişi yerine geçmeden, önceki imam camiden çıkmış olursa, cemaatin namazı bozulur.

10. Namazı Kesip Farza Yetişmek

Bir namaza başladıktan sonra onu özürsüz olarak bozmak haramdır. Ancak tek başına kılan bir kimsenin cemaatin faziletini kazanmak maksadıyla namazı bozması caizdir.

Bir kimse tek başına farz olan bir namazı kılmaya başladıktan sonra yanında cemaatle namaz kılınmaya başlandığı takdirde:

a) Tek başına kılan kimse henüz birinci rekâtın secdesini yapmamışsa ayakta bir tarafa selam vererek namazı keser ve imama uyar.

b) Eğer birinci rekâtın secdesini yapmış ve kılmakta olduğu farz namazı dört rekâtlı ise bir rekât daha kılarak iki rekâtı tamamlayıp selam verdikten sonra imama uyar ve farzı onunla kılar. Kendi başına kıldığı iki rekât nafile olur.

Tek başına kılan, eğer dört rekâtlı namazın üçüncü rekâtının secdesini yaptıktan sonra yanında cemaatle namaza başlanmış ise artık namazı kesmez, dört rekâtı tek başına tamamlar, sonra imama uyar. Fakat bu durumda farz olan namaz, kendi başına kıldığı namazdır. İmamla beraber kıldığı ise nafile olur. Ancak böyle bir durum ikindi namazında olmaz. Çünkü ikindi namazından sonra nafile kılmak mekruhtur. Bu sebeple, ikindi namazını tek başına kılarken yanında cemaatle namaza başlandığını gören kimse, eğer namazın üçüncü rekâtının secdesini yapmış ise bu namazı tamamladıktan sonra imama uymaz.

Sabah ve akşam namazlarının farzlarını kılarken, henüz ikinci rekâtın secdesini yapmamış ise namazı kesip imama uyar.

İkinci rekâtın secdesini yaptığı takdirde, kılmakta olduğu farzı tamamlar ve artık imama uymaz. Çünkü sabah namazından sonra nafile namaz kılınamayacağı gibi, akşamın farzından sonra da üç rekâtlı bir nafile namaz yoktur.

Eğer öğlenin dört rekâtlı ilk sünnetine başladıktan sonra cemaatle namaz kılınmaya başlanırsa, iki rekâtı kılıp selam verir ve imama uyar. Üçüncü rekâtın secdesini yapmışsa dört rekât sünnetini tamamlar, sonra imama uyar. Farzı cemaatle kıldıktan sonra önce öğlenin dört rekât sünnetini kaza eder, sonra da iki rekât sünnetini kılar.

Camiye geldiği zaman farza başlanmışsa sünneti kılmaya durmaz, hemen imama uyar. Ancak sabah namazının farzı kılınırken camiye gelen kimse sünneti kıldığı takdirde imama ikinci rekâtta “Ettehiyyâtü” okunurken yetişebileceğini anlarsa, önce sünneti kılar, sonra imama uyar. Eğer “Ettehiyyâtü” okunurken de yetişemeyeceğinden korkarsa o zaman sünneti kılmaz, imama uyarak farzı kılar, sünnet daha sonra kılınmaz.

Eğer kılınan öğlenin farzı ise sünnete başlamadan imama uyar. Kılamadığı ilk sünneti farzdan sonra kılar. Cumanın ilk sünneti de böyledir. Farzdan önce kılmadığı yatsının ilk sünnetini farzdan sonra kılmaya bir engel yoktur. İmama bir rekâtın rükûunda yetişen kimse o rekâta yetişmiş sayılır. Kendisi rükûa eğilmeden imam rükûdan kalkarsa o rekâta yetişmiş olmaz. Namazın bir veya iki rekâtını cemaatle kılan, cemaate yetişmiş sayılmaz, ancak faziletine nail olur.

Namaz kılmak için camiye gelen kimse, müezzin ikamete başlamamışsa sünneti, camide veya cami dışında istediği yerde kılabilir. Müezzin ikamete başlamak üzere ve imam namaza başladığı sırada sünnete durmak mekruhtur. Bilhassa safların arasında veya hemen arkasında sünnete durmak mekruhtur.

S) Cuma Namazı

Cuma, Müslümanlar için mübarek bir gündür. Cuma namazı, şartlarını taşıyan kimselere farz-ı ayndır. Farz oluşu, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

يَآ اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوٓا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

“Ey İman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”120

Abdest alıp camiye giden ve cuma namazını kılanlar hakkında Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ ثُمَّ أَتَى الْجُمُعَةَ فَاسْتَمَعَ وَأَنْصَتَ غُفِرَ لَهُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجُمُعَةِ وَزِيَادَةُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ

“Bir kimse güzelce abdest aldıktan sonra Cumaya gelir, susarak hutbeyi dinlerse, üç gün fazlasıyla bu cumadan diğer cumaya kadar olan zaman içindeki günahları bağışlanır.”121

Cuma namazını terk edenler hakkında Peygamber Efendimiz çok önemli bir uyarıda bulunmuştur. Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Ömer, Peygamberimizin minber üzerinde şöyle buyurduğunu işittiklerini söylediler:

لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدْعِهِمُ الْجُمُعَاتِ أَوْ لَيَخْتِمَنَّ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ ثُمَّ لَيَكُونُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ

“Herhangi bir cemaat ya cuma namazını terk etmekten sakınsınlar yahut da Allah Teala onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”122

Cuma günü Müslümanlar için bir bayramdır. Bugün, yıkanıp temizlenmek, tırnakları kesmek, dişleri fırçalamak, güzel koku sürünmek, iyi ve temiz elbiseleri giyerek camiye gitmek müstehabdır. Ezan okununca, cuma namazı kılmakla mükellef olanların işlerini bırakıp hemen camiye gitmeleri gerekir.

Cuma namazının bir kimseye farz olması için Müslüman olmak, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olmaktan başka birtakım şartların daha bulunması lazımdır.

Bunlar, cumanın farz olmasının şartları ile cumanın sahih olmasının şartları olmak üzere iki çeşittir.

1. Cuma Namazının Farz olmasının Şartları
Bir kimseye cuma namazının farz olması için o kimsede altı şartın bulunması gerekir:

1. Erkek olmak,

2. Hür olmak,

3. Mukim olmak,

4. Sağlıklı olmak,

5. Kör olmamak,

6. Ayakları sağlam olmak.

Bu şartlar kendisinde olmayan kimseye cuma namazı farz değildir.

Buna göre, kadınlara, hürriyeti elinde olmayanlara, yolculara, hastalara, iki gözü kör olanlara, ayakları olmayan kötürümlere cuma namazı farz değildir. Ancak bu durumda olanlar, camiye gidip cumayı kılarlarsa namazları sahih olur ve o günün öğle namazının yerine geçer.

Kendilerine cuma namazı farz olmayan hasta ve yolcunun cuma namazı kıldırması caizdir.

Hastaya bakan bir kimse, bırakıp cumaya gittiği takdirde hastanın zarar görmesinden korkarsa cumaya gitmeyebilir.

Camiye gidemeyecek durumda hasta olanlar ile camiye gittiği takdirde hastalığının artmasından veya iyileşmesinin gecikeceğinden korkanlara da cuma namazı farz değildir. Yürüyemeyecek derecede düşkün ihtiyarlar da böyledir.

Bir ayağı kesik veya felçli olup da zorlanmadan yürüyebilen cumaya gider, yürüyemeyen ise gitmez.

2. Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları

Bu şartlar da altıdır:

1. Cuma namazı kılınan yerin şehir veya şehir hükmünde olması.

2. Cuma namazını devletçe görevlendirilen bir kişinin kıldırması.

Büyük bir toplulukla eda edilen cuma namazını kıldırmak isteyen kişiler arasında, biri “ben kıldıracağım”, diğeri “ben kıldıracağım” diye anlaşmazlık çıkabileceği gibi, bir grup bir kişiyi öne sürerken diğer bir grup da başkasını öne sürmeye çalışabilir. Namazın vakit içinde hangi saatte kılınacağı hususunda da anlaşmazlığa düşebilirler.

Bu sebeple, cuma kıldırmak yüzünden Müslümanlar arasında çıkabilecek anlaşmazlıklara yol açmamak ve düzeni sağlamak için cumayı kıldıranın, devletçe görevlendirilen bir kişi olması gerekir.

Herhangi bir sebeple izin almak mümkün olmadığı takdirde Müslümanlar, bir kişi üzerinde birlik yaparsa o kişinin kıldırdığı cuma namazı da zarurete binaen caiz olduğu gibi, yöneticileri Müslüman olmayan yerlerde de cuma ve bayram namazlarını kılmak caizdir.123

3. Cuma namazının öğle vaktinde kılınması.

Öğle vakti girmeden cuma namazı kılınamayacağı gibi, öğle vakti çıktıktan sonra da sahih olmaz.

4. Namazdan önce hutbe okunması.

Hutbenin, bir kişi bile olsa cemaat huzurunda okunması gerekir. Cemaatin hasta veya misafir olması da yeterlidir. Başka cemaat bulunmayıp sadece kadın veya çocuk bulunması hâlinde hutbe sahih olmaz.

5. Cuma kılınan yerin herkese açık olması.

Çünkü cuma namazı İslam’ın şiarından ve dinin özelliklerindendir. Bu sebeple açıktan kılınması lazımdır.

İmam namaz kılınan yerin kapısını kilitlese cuma namazı caiz olmaz. Diğer insanların girmesine izin verilirse caiz olur. Bir kalenin kapısını düşman tehlikesi sebebiyle kilitlemek zarar vermez.

6. İmamdan başka en az üç kişi cemaat bulunması.

Hutbe okunurken hazır olan cemaat gider ve hutbe okunduktan sonra başka bir cemaat gelirse cuma namazı yine sahih olur. Cemaatin hasta ve yolculardan olması da caizdir. Çünkü bunlar imam olabildiklerine göre cemaat da olabilirler.

Ancak, başka cemaat bulunmayıp da, cemaat sadece kadın veya çocuklardan meydana gelirse, bunlarla cuma namazı caiz olmaz. Çünkü bunlar imamlık yapamaz. Hatta iki erkekle bir kadın veya bir çocuğun bulunması hâlinde de cuma namazı sahih olmaz.

3. Hutbe

Hutbenin rüknü, Cenab-ı Hakk’ı zikretmekten ibarettir. Arapçadan başka bir dil ile de olabilir.

Allah’a hamd, tesbih ve tekbir getirmekle hutbenin farzı yerine getirilmiş olur, fakat sünnet terk edildiği için mekruhtur.

Hutbenin sahih olmasının şartları

a) Hutbenin namazdan önce okunması,

b) Hutbe kastıyla okunması,

c) Vakit içinde olması,

d) Hutbe okunurken cemaatten en az bir kişinin bulunması,

e) Bu kişinin kendisi ile cuma namazı kılınır bir kimse olması,
f) Hutbe ile namazın, namaza münafi bir iş ile ayrılmaması (yemek, içmek gibi).

Hutbe ikidir, araları hafif bir oturuş ile ayrılır. Her birinde Allah’a hamdedilir. Kelime-i şehadet okunur ve salavat-ı şerife getirilir. Birinci hutbede ayet okunarak vaaz ve nasihat yapılır. İkinci hutbede Müminlere dua edilir.

a) Hutbenin Sünnetleri

1. Hatibin, hutbeden önce minber tarafında bulunması,

2. Minbere çıkınca oturması,

3. Ezanın hatibin huzurunda okunması,

4. Ezan okunduktan sonra hatibin her iki hutbeyi ayakta okuması (Özürsüz, hutbeyi oturarak veya yaslanarak okumak mekruhtur.).

5. Hutbeyi cemaate karşı okumak,

6. Hutbeye —gizlice Eûzü Besmele çektikten sonra— Allah’a hamd ederek başlamak, şehadet kelimelerini okumak ve Peygamberimize salavat getirmek.

7. Vaz ve nasihat etmek,

8. Kur’an’dan bir ayet okumak,

9. İki hutbe okumak ve iki hutbenin arasında üç ayet okuyacak miktardan fazla olmamak üzere oturmak,

10. İkinci hutbeye de Allah’a hamd ve Peygamberimize salavat getirerek başlamak,

11. Müslümanlara mağfiret, yardım ve afiyetle dua etmek,

12. İkinci hutbede, sesini birinci hutbeden biraz daha alçaltmak,

13. Her iki hutbeyi de fazla uzatmamak.

14. Hutbe bitince ikamet getirmek.

Hutbe okunurken konuşmak mekruh olduğu gibi, konuşana susmasını söylemek de mekruhtur.

Hatibin minbere çıkışından itibaren cumanın farzı kılınıncaya kadar, konuşmak, konuşana sus demek, Kur’an okumak, salat ve selam getirmek, (Peygamberimize salat ve selam getirilmesi gereken durum olursa, bunu içinden getirir) tesbih çekmek, verilen selamı almak, yemek ve içmek gibi hutbeyi dinlemeye engel olan şeyler mekruhtur. Görülen bir yanlışı baş, göz ve el işareti ile düzeltmeye çalışmak mekruh değildir. Hutbe okunurken namaz kılmak da mekruhtur. Hatip minbere çıkmadan önce cumanın ilk sünnetine başlayan kimse, hatip henüz hutbeyi okumaya başlamamış ise vaciblerini yerine getirerek namazı hemen tamamlamalıdır. Hutbe okunurken istediği gibi oturulabilir, ancak namazda oturur gibi oturmak müstehabdır.

Bir özür sebebiyle cuma namazına gidemeyenlerin (hasta, yolcu ve hapiste olan kimseler gibi) cuma günü öğle namazını, cuma namazı kılındıktan sonra kılmaları müstehabdır. Cumadan önce kılmaları ise mekruhtur.

Bir özürden dolayı cumaya gidemeyen veya özürsüz olarak gitmeyenlerin cuma günü, cuma kılınan yerde öğle namazını cemaatle kılmaları mekruhtur. Cuma kılınmayan köy ve kırlarda ise mekruh değildir.

Cuma namazında imama ikinci rekâtın oturuşunda yetişen kimse, imam selam verdikten sonra cumayı tamamlar ve cumaya yetişmiş sayılır.

4. Cuma Namazının Kılınışı

Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere on rekâttır.

Cuma günü öğle vakti ezan okunduktan sonra, önce dört rekât olan ilk sünneti kılınır. Bunun niyeti şöyledir: “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü cuma namazının ilk sünnetini kılmaya.”

Cumanın ilk sünnetinin kılınışı, aynen öğle namazının dört rekât sünneti gibidir. Sünnet kılındıktan sonra hatip minbere çıkar ve oturur. Bundan sonra camiin içinde bir ezan daha okunur. Hutbe bitince ikamet getirilir ve cumanın iki rekât farzı cemaatle kılınır. İmamın arkasındaki cemaat şöyle niyet eder: “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü cuma namazının farzını kılmaya, uydum imama.”

Farzdan sonra cumanın dört rekât son sünneti kılınır. Bunun kılınışı da cumanın ilk sünneti gibidir. Niyeti şöyledir: “Niyet ettim Allah rızası için cumanın son sünnetini kılmaya.”

Cuma namazı böylece tamamlanmış olur.

5. Zuhr-i Âhir namazı

Bir yerleşim yerinde birden fazla camide cuma namazı kılınıp kılınamayacağı konusunda İslam âlimleri arasında farklı görüşler vardır. Hanefi mezhebinde kabul edilen görüş, bir yerleşim yerinde birden fazla camide kılınan cumanın sahih olmasıdır.

Ancak İmam Ebû Yûsuf’a göre cuma namazı bir yerde sadece bir camide, şehrin büyük olması veya ortasından nehir geçmesi hâlinde ancak iki camide kılınabilir.

Şafiiler ise “ihtiyaç yoksa sadece bir camide kılınabilir” diyor. Bu imamlara göre, bir yerde birden fazla cuma namazı kılındığı takdirde namaza ilk önce başlayanların namazı sahih olur, sonraya kalanların namazı sahih olmaz. Hepsinin beraber kılması ve hangisinin ilk önce kıldığının şüpheli olması hâlinde ise hiçbirinin namazı sahih olmaz.

Bu durumda cumanın şartlarından biri kaçırılmış ve cuma namazının caiz olması şüpheli hâle gelmiştir.

Bu görüşte olanlar, cumanın sahih olmaması ihtimaline karşı ihtiyaten vaktin farzını kılmak maksadıyla “Zuhr-i Âhir” adıyla dört rekât namaz kılınmasını gerekli görmüşlerdir.

Birden fazla camide kılınan cuma namazlarının sahih olduğu ve bu sebeple Zuhr-i Âhir kılmaya gerek olmadığı görüşünde olanlar: “Cuma’dan sonra ‘Zuhr-i Âhir’ kılmak ihtiyat değildir. Asıl ihtiyat, iki delilden en kuvvetlisi hangisi ise onunla amel etmektir. Bu meselede en kuvvetli delil, birden fazla camide cuma namazı kılmanın caiz olmasıdır” demişlerdir.

Bu durumda cuma namazı caiz olup, öğle namazının yerine geçtiğine göre, o gün ayrıca öğle namazını kılmaya gerek yoktur.
Bu iki görüşten herhangi biri ile amel etmek caizdir. Bu sebeple, cuma namazını kılan bir kimse, cumadan sonra “Zuhr-i Âhir = son öğle” niyetiyle dört rekât daha namaz kılmak mecburiyetinde değildir. Çünkü cuma namazı öğle namazının yerine geçtiğinden o gün ayrıca öğle namazı kılınmaz. Bununla beraber “Zuhr-i Âhir” kılmaya bir engel de yoktur. Dileyen dört rekât “Zuhr-i Âhir=son öğle” ile iki rekât da vakit sünneti kılar.

Zuhr-i Âhir namazına, “Niyet ettim Allah rızası için vaktine yetişip henüz kılamadığım son öğle namazını kılmaya” diye niyet edilir. Bu son öğle namazı, öğlenin dört rekât farzı gibi kılınmakla beraber, sünnetlerde olduğu gibi dört rekâtın hepsinde Fâtiha’dan sonra sure okunması daha iyi olur.

İki rekâtlı vakit sünnetine de şöyle niyet edilir: “Niyet ettim Allah rızası için vaktin sünnetini kılmaya.” Bu namaz da sabah namazının sünneti gibi kılınır.

Ş) Bayram Namazları

Ramazan bayramı ve Kurban bayramı olmak üzere yılda iki dinî bayram vardır.

Cuma namazı farz olan kimselere, bayram namazlarını kılmak vacibdir. Bayram namazı iki rekâttır. Cemaatle kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesi ise farzdır, namazdan önce okunur.

Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rekâtında üç, ikinci rekâtında da üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara “Zevaid Tekbirleri” denir.

1. Bayram Namazlarının Kılınışı

a) Ramazan Bayramı Namazı


Birinci Rekât

Cemaat düzgün sıralar hâlinde imamın arkasında yer alır ve “Niyet ettim Allah rızası için Ramazan Bayramı namazını kılmaya, uydum imama” diye niyet eder.

İmam, “Allâhu Ekber” deyip ellerini yukarıya kaldırınca, cemaat da imamın peşinden “Allâhu Ekber” diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar.

Hem imam, hem de cemaat gizlice “Sübhâneke”yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:

Birinci Tekbir: İmam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice “Allâhu Ekber” diyerek (iftitah tekbirinde olduğu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.

İkinci Tekbir: İkinci defa “Allâhu Ekber” denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağı salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.

Üçüncü Tekbir: Sonra yine “Allâhu Ekber” denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.

Bundan sonra imam gizlice “Eûzü Besmele”, açıktan Fâtiha ve sure okur (Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler.).

Rükû ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rekât

İmam gizlice Besmele, açıktan Fâtiha ve bir sure okur. Sure bitince imam yüksek sesle, cemaat da gizlice (birinci rekâtta olduğu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükûa varılır, sonra da secdeler yapılarak oturulur.

Oturuşta, imam ve cemaat, Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ve Rabbenâ Âtinâ... duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selam verip namazı bitirirler.

Namazdan sonra imam minbere çıkarak oturmadan hutbe okur. Cuma hutbesindeki “Elhamdülillâh” yerine bayram hutbesine, “Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ İlâhe İllallâhü ve’llâhü Ekber, Allâhu Ekber ve lillâhil-hamd” diyerek başlar. Cemaat da imamla beraber tekbir getirir. Bayram hutbesini namazdan önce okumak mekruh olduğu gibi, hutbeyi terk etmek de mekruhtur.

İmam, Ramazan Bayramı hutbesinde fitre, kurban bayramı hutbesinde de kurban hakkında cemaate bilgi verir.

Bayram namazından önce evde ve camide, bayram namazından sonra camide nafile namaz kılmak mekruhtur. Bayram namazından eve geldikten sonra kılınabilir. Herhangi bir sebeple bayram namazını geçiren kimse, onu kaza edemez ve tek başına kılamaz.

Bayram namazında imama birinci rekâtta zait tekbirler alındıktan sonra uyan kimse, hemen tekbirleri alır. Birinci rekâtın rükûunda yetişen kimse ise ayakta iftitah tekbirini alır. İmama rükûda yetişebileceğine kanaat getirirse zait tekbirleri de ayakta alır. İmama rükûda yetişemeyeceğini anlarsa iftitah tekbirinden sonra rükûa varır ve rükû tesbihleri yerine ellerini kaldırmadan zait tekbirleri alır. Tekbirleri alırken imam rükûdan kalkarsa kalan tekbirler kendisinden düşer.

İkinci rekâtta imama yetişen kimse, imam selam verdikten sonra ayağa kalkıp kılmadığı rekâtı, tekbirlerle beraber yerine getirir.

Ramazan bayramı namazı, bayram gününün tespit edilmemesi veya şiddetli yağmur gibi bir sebeple birinci günü kılınamaması hâlinde ikinci günü kılınabilir. İkinci günü de kılınamazsa artık ondan sonra kılınmaz.

Kurban bayramı namazı, aynı sebeplerle bayramın birinci günü kılınmazsa ikinci günü kılınır. İkinci günü de kılınmadığı takdirde üçüncü günü kılınabilir. Bundan sonra kılınmaz.

b) Kurban Bayramı Namazı

“Niyet ettim Allah rızası için Kurban bayramı namazını kılmaya, uydum imama” diye niyet edilir.

İmam “Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbirini alınca arkasındaki cemaat da “Allâhu Ekber” deyip ellerini yukarıya kaldırdıktan sonra göbeği altına bağlar.

Niyetten sonrası aynen Ramazan Bayramı namazı gibi kılınır. Namaz bitince hutbe okunur.

2. Teşrik Tekbirleri

Kurban bayramının bir gün öncesi olan “Arefe” gününün sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit farz namazlarının peşinde, selamdan sonra birer defa:

اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ

“Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ ilâhe illallâhu vallâhu Ekber. Allâhu Ekber ve lillâhi’l-hamd” diye tekbir almak vacibdir. Buna “Teşrik Tekbiri” denir.

Bu tekbir, hem cemaatle, hem de tek başına kılana, yolcuya, yolcu olmayana, erkeğe ve kadına vacibdir.

İmama ikinci rekâtta uyan kimse, yetişemediği birinci rekâtı kıldıktan sonra teşrik tekbirini alır. İmamla beraber tekbir alırsa namazı bozulmaz. Namazda sehiv secdesi yapılmasını gerektiren bir durum varsa, teşrik tekbiri, sehiv secdesinden sonra alınır. İmam, Teşrik tekbirini unutursa, cemaatin bu tekbiri alması lazımdır.
Teşrik tekbirinin selamdan sonra ara vermeden alınması gerekir. Eğer selamdan sonra konuşur veya camiden çıkarsa artık tekbir almaz.

Arafat’taki hacılara benzemek maksadıyla arefe günü camide veya şehir dışına çıkarak baş açık durmak ve telbiye getirmek diye bir şey yoktur. Hatta böyle bir harekette bulunmak mekruh görülmektedir.

Teşrik tekbirleri günlerinde kılınmayan namazlar Teşrik günlerinde kaza edilirse, Teşrik tekbirlerini almak gerekir. Teşrik günleri çıktıktan sonra kaza edilirse tekbir alınmaz.

3. Bayramda Görevlerimiz

Bayram sabahı erkenden kalkmak, yıkanmak, dişleri temizlemek, en iyi elbiseleri giymek ve güzel kokular sürünerek camiye gitmek, karşılaştığı kimselere güleryüzlü davranmak, fakirlere yardımda bulunarak sevindirmek, din kardeşlerimizin bayramını tebrik etmek, büyükleri ziyaret etmek, ölülerimiz için sadaka vermek, kabirlerini ziyaret ederek Kur’an okumak ve duâ etmek, küskünlükleri bırakmak, dargınları barıştırmak, çocukları hediyelerle sevindirmek bayramlarda yapılması gereken belli başlı görevlerdir.

T) Secdeler

1. Sehiv (Yanılma) Secdesi

Namazda bir rüknü geciktirmek, bulunduğu yerden öne almak, tekrarlamak, bir vacibi terk etmek, geciktirmek veya değiştirmekten dolayı namazın sonunda sehiv secdesi yapmak vacib olur. Farzlardan birinin unutularak veya bile bile yapılmaması hâlinde namaz bozulacağı için sehiv secdesi ile tamamlanamaz, namazın yeniden kılınması gerekir. Vaciplerden herhangi birinin bilerek terk edilmesi durumunda sehiv secdesi gerekmez, namazın yeniden kılınması vacib olur.

a) Sehiv Secdesi Nasıl Yapılır?

Namazda farzlardan veya vaciblerden biri unutularak geciktirilir yahut vaciblerden biri terk edilirse, namazın son oturuşunda yalnız Ettehiyyâtü okunarak sağ tarafa selam verildikten sonra,

“Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır. Burada üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. Sonra “Allâhu Ekber” denilerek kalkılıp oturulur, tekrar “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir, “Allâhu Ekber” diyerek kalkılıp oturulur.

Bu oturuşta, Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ve Rabbenâ Âtinâ... duaları okunarak önce sağa, sonra sola selam verilir. Buna sehiv secdesi denir.

b) Sehiv Secdesini Gerektiren Hâller

a) Birinci oturuşta Ettehiyyâtü’yü okuyup ayağa kalkması gerekirken “Allâhümme Salli âlâ Muhammed” diyecek kadar salavat-ı şerifeden okusa, farz olan kıyamı geciktirdiği için sehiv secdesi yapması lazımdır.

b) Ayakta önce sure okumaya başlayan kimse, Fâtiha’yı okumadığını hatırlayınca, Fâtiha’yı okur, sonra sureyi yeniden okuyup vacibi tehir ettiği için sehiv secdesi yapar.

c) Farzların ilk iki rekâtında Fâtiha’nın tamamını veya çoğunu okumayan kimseye sehiv secdesi gerekir. Fâtiha’nın çoğunu okuyup da kalanını unutana gerekmez. Farzların son iki rekâtında Fâtiha okunmazsa sehiv secdesi gerekmez. Çünkü buralarda Fâtiha okumak sünnettir. Ancak vitir ve nafile namazların her rekâtında Fâtiha okumak vacib olduğu için bunların herhangi bir rekâtında Fâtiha okunmadığı takdirde sehiv secdesi yapmak lazım gelir. Sadece Fâtiha’yı okuyup sureyi okumayan veya Fâtiha’yı sureden sonra okuyana da sehiv secdesi gerekir.

Bayram tekbirlerinin hepsini veya bazısını terk eden yahut da fazla yapan kimse de sehiv secdesi yapar. Rükûda hatırlarsa tekbirleri burada yerine getirir. Namazın ilk iki rekâtından birinde Fâtiha’yı tekrar okuyana, ilk oturuşta Ettehiyyâtü’yü iki defa okuyana da sehiv secdesi gerekir.

Namazlarda birinci oturuş yapılmadan ayağa kalkılırsa vacib terk edildiği için sehiv secdesi gerekir. Bu durumda Ettehiyyâtü okumak için oturmayı unutup ayağa kalkan kimse, tam ayağa kalkmadan yanıldığını anladığı takdirde eğer oturmaya yakın ise döner oturur ve “Ettehiyyâtü”yü okur. Eğer ayakta durmaya (kıyama) yakın ise geri dönüp oturmaz, ayağa kalkıp doğrulur ve vacibi terk ettiği için sehiv secdesi yapar.

Eğer dört rekâtlı bir namazın sonundaki oturuşu unutup ayağa kalkar ve fazla olan bu rekâtın secdesine varmadan önce yanıldığını hatırlarsa hemen geriye dönüp oturur ve farz olan son oturuşu tehir ettiği için sehiv secdesi yapar. Fazla olan rekâtın secdesini yaptıktan sonra yanıldığının farkına varırsa farz namazı nafileye dönüşür. Dilerse buna bir rekât daha ilave ederek altı rekât kılar, dilerse selam vererek namazdan çıkar. Burada, farz olan son oturuş terk edildiği için namazın yeniden kılınması icap eder.

Dört rekâtlı bir namazın son oturuşunu yaptıktan sonra unutup ayağa kalkar ve beşinci rekâtın secdesine varmadan yanıldığını hatırlarsa geriye dönerek oturur ve vacib olan selamı tehir ettiği için sehiv secdesi yapar.

Eğer beşinci rekâtın secdesini yaptıktan sonra yanıldığını anlarsa artık geri dönmez, bir rekât daha ilave ederek altı rekât kılar. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar. Bu durumda altı rekâtın dördü farz olarak kılınmış, buna ilave olarak kılınan iki rekât da nafile olmuş olur.

Üç rekâtlı namazın (akşam namazı) son oturuşunu yaptıktan sonra fazla olarak dördüncü rekâta, iki rekâtlı namazın (sabah namazı) son oturuşunu yaptıktan sonra üçüncü rekâta kalkıldığı takdirde de hüküm böyledir. Yani bunlarda da fazla rekâtın secdesi yapılmadan yanıldığını hatırlarsa geriye döner. Secde yapıldıktan sonra hatırlarsa bunlara da ikişer rekât ilave ederek sehiv secdesi yapar. Fazla olarak kılınan ikişer rekât nafile olmuş olur.

Ayakta hiç Kur’an okumadan rükûa varan kimse hemen ayağa kalkıp Kur’an okur ve yeniden rükû yapar. Eğer rükûu yeniden yapmazsa namazı bozulmuş olur. Burada namazın bir rüknü olan rükû, yerinde değil de yine bir rükün olan kıraatten (Kur’an okumak) önce yapıldığı için sehiv secdesini gerektirir.

Ancak kıyama dönülmekle önceden yapılan rükû bozulduğu için de rükûun iadesi lazımdır. Çünkü rükû kıraatle tekâmül eder. Kıraatsiz rükû muteber olmadığı için kıraatin terk edilmesi ile rükû da bozulmuş, hükümsüz hâle gelmiş olur.

Vitir namazında Kunut duasını sehven terk edip rükûda hatırlarsa, geriye dönüp Kunutu okuması gerekmez. Namazın sonunda sehiv secdesi yapması lazım gelir. Fakat geriye dönüp Kunut duası okunduğu takdirde yapılan rükû bozulmadığı için yeniden rükû yapmak gerekmez. Çünkü rükû, Kunut ile tekâmül etmediğinden dolayı Kunutsuz bir rükün muteberdir. Bu durumda kendisine sadece sehiv secdesi gerekir. Rükûda, secdelerde ve oturuşlarda “Ettehiyyâtü”den önce Kur’an okunursa sehiv secdesi icap eder. Çünkü buralar Kur’an okuma yerleri değildir.

“Ettehiyyâtü”den sonra ayet okunması hâlinde,

Eğer ilk oturuşta ise vacibi terk ettiği için sehiv secdesi gerekir. Son oturuşta ise gerekmez. Çünkü burada dua ve sena için geniş zaman bulunduğundan vacib terk edilmiş olmaz.

Son oturuşta “Ettehiyyâtü”yü iki defa okusa, sehiv secdesi gerekmez. Ayakta Fâtiha’dan önce okuması durumunda da gerekmez. Çünkü burası dua yeridir. Fâtiha’dan sonra okursa sehiv secdesi lazımdır. Çünkü Fâtiha’dan sonrası sure okumak yeridir. Ettehiyyâtü okumakla vacib terk edilmiş olmaktadır. Birinci ve ikinci oturuşlarda “Ettehiyyâtü”nün tamamını veya bir kısmını okumayan kimseye de sehiv secdesi lazım gelir.

İmamın, açıktan okunacak namazlarda gizli, gizli okunacaklarda da açıktan okuması sehiv secdesini gerektirir. Şöyle ki,

Gizli okuyacağı yerde Fâtiha’nın çoğunu açıktan okursa yanıldığının farkına varınca kalan kısmını gizli olarak okur. Açıktan okuyacağı yerde yanılarak çoğunu gizli okuduktan sonra hatırına gelirse Fâtiha’yı yeniden okur.

Açıktan okunması gereken yerde gizli, gizli okunması gereken yerde açıktan namaz sahih olacak miktar Kur’an okunması hâlinde sehiv secdesi gerekir. Ramazan ayında imamın vitir namazındaki kıraati gizli yapmasından da sehiv secdesi lazım gelir. Bu miktardan az olursa gerekmez. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir. Tek başına kılan kimseye açıktan veya gizlice okumasından dolayı sehiv secdesi gerekmez. Kur’an’dan başka, namazdaki zikir, dua ve Ettehiyyâtü’yü yanılarak açıktan okumak sehiv secdesi yapmayı gerektirmez.

Namazda, tilavet secdesi yapmayı gerektiren bir ayeti okuyup da secde etmeyi unutan kimse, bunu namazın sonunda hatırlarsa tilavet secdesini yerine getirir ve geciktirdiği için de sehiv secdesi yapar.

Namazda sehiv secdesini gerektirecek birden fazla şey yapılsa bile, bunlar için sadece bir sehiv secdesi gerekir. Sehiv secdesinde, sehiv yapılmasından dolayı sehiv secdesi yapılmaz.
Cemaatle namaz kılınırken, imam sehiv secdesini gerektiren bir şey yaparsa hem imama, hem de arkasında kılanlara sehiv secdesi vacib olur. Bu durumda imam sehiv secdesini yapmasa arkasında namaz kılan cemaat da yapmaz. İmamın arkasındaki cemaatten biri sehiv secdesini gerektiren bir iş yapsa, ne kendisine ne de imama sehiv secdesi yapmak lazım gelmez.

Cuma ve bayram namazlarında cemaat kalabalık olduğu takdirde, karışıklığa meydan vermemek için sehiv secdesi yapılmaz.

Sehiv secdesi yapması gereken kimse, namazdan çıkmak niyetiyle selam verse bile göğsünü kıbleden çevirmemiş ve konuşmamışsa yine sehiv secdesini yapması lazımdır.

Kendisine sehiv secdesi vacib olan bir kimse, selam verdikten ve fakat daha sehiv secdesini yapmadan bir başkası gelip ona uysa, eğer imam sehiv secdesini yaparsa kendisine uyan namaza girmiş olur, sehiv secdesini yapmazsa namaza girmiş olmaz.

İmam son oturuştan sonra selam vermeyi unutup ayağa kalkarsa arkasındaki cemaat ona uymaz, oturdukları yerde imamın geriye dönmesini bekler. Eğer imam kalktığı fazla rekâtın secdesini yapmadan önce geriye dönüp oturursa cemaat onunla beraber selam verir. Şayet fazla rekâtın secdesini yaparsa cemaat onu beklemeyip kendileri selam verirler.

İmama, birinci rekâttan sonra uyan kimse (mesbuk) sehiv secdesinde de imama uyar. Eğer imam ile beraber sehiv secdesini yapmadan ayağa kalkarsa geri dönüp imamla secdeleri yapar, sonra kalkıp namazını tamamlar. Eğer geriye dönmezse namazı caizdir, ancak namazı tamamladıktan sonra sehiv secdesi yapması gerekir. İmama sonradan uyup da imamdan sonra tek başına namazı tamamlayan kimsenin, bu esnada sehiv secdesini gerektiren bir yanlışlık yapması da sehiv secdesini gerektirir.

İmama ikinci rekâttan sonra uyan kimse yanılarak imamla beraber selam verse, kendisine sehiv secdesi gerekmez.

Dört veya üç rekâtlı bir namazı kılmakta olan kimse, namazı bitirdiğini zannederek selam verdikten sonra iki rekât kıldığını anlarsa, göğsünü kıbleden çevirmediği ve namaza aykırı bir iş yapmadığı takdirde, yeniden tekbir almaya gerek olmadan kalkıp namazını tamamlar ve sehiv secdesi yapar.

Bir kimse, namaz içinde kaç rekât kıldığında tereddüt ettiği ve “üç rekât mı kıldım, dört mü?” diye şüpheye düştüğü takdirde böyle bir durumla ilk defa karşılaşmışsa namazı bozup yeniden kılar. Eğer böyle durumla çokça karşılaşıyorsa, kendi kanaatine göre hangi ihtimal kuvvetli ise ona göre hareket eder ve sehiv secdesi yapar.

“Ettehiyyâtü”den sonra kaç rekât kıldığını düşünen kimse bir rükün edâ edecek süre, yani üç kere “Sübhânellâh” diyecek kadar düşünmeyi uzatırsa ilk oturuşta ise kıyamı, son oturuşta ise selamı tehir ettiği için kendisine sehiv secdesi gerekir. Bu miktardan az bir zaman düşünürse gerekmez. Sehiv secdesinde farz, vacib ve nafile namazlar arasında bir fark yoktur.

2. Tilavet (Okuma) Secdesi

Tilavet Secdesi Allah’a saygıdır. Kur’an-ı Kerim’in on dört suresinde secde ayeti vardır. Bunlardan birini okuyan ve işitene secde etmek vacibdir.

Secde ayeti namazda okunursa, tilavet secdesinin namazda yapılması gerekir. Şöyle ki Secde ayetinden sonra Kur’an okumaya devam edecekse, secde okuyunca hemen tilavet secdesini yapar ve tekrar ayağa kalkarak bıraktığı yerden okumaya devam eder.

Eğer secde ayetinden sonra okumaya devam etmezse veya en çok üç ayet daha okuyacak ise, rükû ve secdeye varır, ayrıca tilavet secdesi yapmak gerekmez.

Namazda okunan secde ayetini, namazda olmayan kimse işitirse secde etmesi lazımdır. Namaz kılan bir kimse, namazda olmayanın okuduğu secde ayetini işitirse namazdan sonra tilavet secdesini yapması gerekir.

Namazda secde ayetini okuyanın namazda tilavet secdesini yapması lazımdır. Bu secde, namaz bittikten sonra yapılmaz. İmam namazda secde ayetini okursa hem kendisi, hem de ona uyan cemaat secde yaparlar. Tilavet secdesi namaz kılmakla mükellef olanlara vacibdir. Âdet hâlinde bulunan veya lohusa olan kadınlara vacib değildir.

Secde ayetinin tercümesi okunduğu takdirde de tilavet secdesi vacib olur. Secde ayetini yazmakla veya okumayarak sadece bakmakla secde yapmak gerekmediği gibi, hecelemekle yani harf harf okumakla da gerekmez. Secde ayetinin cemaat içinde okunması hâlinde okuyanın ileri geçmesi ve cemaatin saf bağlaması lazım değildir. Herkes bulunduğu yerde kıbleye dönerek secdesini yapar. Secde yapmak için hazır olmayan kimsenin yanında secde ayetini gizlice okumak mendubdur.

Bir yerde bir secde ayetini tekrar eden kimseye bir defa secde etmek yeterlidir. Ancak bulunduğu yerden başka bir yere giderse bir secde yeterli olmaz. Hasta olan kimse tilavet secdesini ima ile yani baş işareti ile yapar. İçinde secde ayeti olan sureyi veya ayetleri okuyup da secdeden kaçınmak için secde ayetini atlamak mekruhtur. Namazı bozan şeyler tilavet secdesini de bozar ve secdenin iade edilmesi gerekir.

a) Tilavet Secdesinin Yapılışı

Abdestli olarak kıbleye dönülür. Tilavet secdesi niyetiyle eller kaldırılmadan “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır. Secdede üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylendikten sonra “Allâhu Ekber” denilerek kalkılır. Ayağa kalkarken “Gufrâneke Rabbenâ ve ileyke’l-masîr” denilmesi müstehabdır. Secde bir defa yapılır, secdeden sonra selam yoktur.

b) Kur’an-ı Kerim’de Secde Ayeti Bulunan On Dört Sure

1. A’raf suresi (206. ayet)

2. Ra’d suresi (15. ayet)

3. Nahl suresi (49. ayet)

4. İsrâ suresi (107. ayet)

5. Meryem suresi (58. ayet)

6. Hac suresi (18. ayet)

7. Furkan suresi (60. ayet)

8. Neml suresi (25. ayet)

9. Secde suresi (15. ayet)

10. Sâd suresi (24. ayet)

11. Fussilet suresi (37. ayet)

12. Necm suresi (62. ayet)
13. İnşikak suresi (21. ayet)

14. Alâk suresi (19. ayet)

3. Şükür Secdesi

Sevinçli zamanlarda ve bir şey müjdelendiği vakitlerde Allah’a, verdiği bu nimetten dolayı şükretmek maksadıyla secdeye varmak müstehabdır ve sevablıdır.

Peygamber Efendimiz ve Ashab, sevinçli bir haberle karşılaştıkları zamanlarda şükür secdesi yapmışlardır. Şükür secdesi yapacak kimse kıbleye yönelip “Allâhu Ekber” diyerek secdeye varır. Secdede Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükür edip tesbih getirdikten sonra tekbir getirerek kalkar ve böylece şükür secdesi yapılmış olur. Namazı müteakip şükür secdesi yapmak mekruhtur. Çünkü yapıldığı takdirde bunu cahil kimseler, sünnet veya vacib zannederler.

U) Misafir (Yolcu) Namazı

Sefer, sözlükte “yol almak”, misafir de “yolcu” demektir.

Dinî terim olarak sefer, normal yürüyüşle en az 18 saatlik yol gitmektir. Bir insan ortalama günde altı saat yürüyebilir ve üç günde 18 saatlik yol alır. Normal şartlarda bir insanın saatte beş kilometre yürüdüğü kabul edilirse 18 saatlik yolun yaklaşık 90 kilometre olduğu anlaşılır.

Buna göre dinen misafir, en az 90 kilometre mesafeye yolculuk yapan kişi, yolculuk esnasında misafir olduğu gibi, gittiği yerde 15 günden az kaldığı takdirde de yine misafirdir. Bu mesafeyi herhangi bir vasıta ile ve kısa bir zamanda giden kimse de misafir hükümlerine tabi olur. Misafir olmayan kimseye ise “Mukim” denir.

Bundan az bir mesafeye yolculuk yapan kimse, dinen misafir olmadığı gibi, evinden çıkarken en az 90 kilometre uzağa gideceğine niyet etmeyen ve fakat bu kadar veya daha fazla yol giden kimse de misafir sayılmaz. Mesela herhangi bir kimseyi takip için yola çıkan kişi, evinden çıkarken nereye kadar ve kaç kilometre gideceğini bilemediği için 90 kilometreden fazla mesela 300 kilometre yol alsa bile, yine misafir sayılmaz. Ancak memleketinden çıkarken 90 kilometre veya daha fazla bir mesafeye gideceğine niyet eder ve bu niyetle yola çıkarsa misafir sayılır.

Yola çıkmadıkça sadece sefere niyet etmekle bir kimse misafir olmaz. Ancak misafir olan bir kimse bulunduğu yerde ikamete niyet ederse mukim olur.

Doksan kilometre veya daha fazla mesafede bir yere gittikten sonra orada en az on beş gün kalmaya niyet edilmedikçe misafirlik devam eder. Doksan kilometre gitmeden geri dönmeye karar veren veya ikamete niyet eden kimse mukim olur.

Misafirlikle ilgili hükümleri iyi anlayabilmek için bir insanın oturduğu yer anlamına gelen “vatan” kavramının bilinmesi gerekir.

Vatan üç çeşittir:

1. “Vatan-ı asli: asıl yurt” Bir insanın doğduğu veya evlendiği yahut da geçimini sağlamak için göçüp yerleştiği yer demektir.

2. “Vatan-ı ikamet: Bir insanın yerleşmek maksadı olmadan bir yerde en az on beş gün veya daha fazla süre, geçici olarak kalmaya niyet ettiği yer demektir.

3. “Vatan-ı Süknâ: İnsanın on beş gün dolmadan ayrılmak üzere bulunduğu yerdir.

Bir insan asıl vatanı olan doğduğu yerden geçimini sağlamak için bir başka yere yerleşirse, artık doğduğu yer kendisi için “vatan-ı asli” olmaktan çıkmış, onun vatan-ı aslisi, yerleştiği ikinci yer olmuştur. Bu kimse, yerleşmiş olduğu yerden doğduğu yere gidecek olursa orada on beş günden az kalmaya niyet etmesi hâlinde misafir sayılır.

Bunu bir örnekle açıklayalım:

Samsun’da doğup daha sonra Ankara’ya yerleşmiş olan bir kimse, herhangi bir sebeple doğduğu yer olan Samsun’a gittiği zaman burada on beş günden az kalmaya niyet ederse, misafir sayılır ve dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar. Eğer on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ederse burada kaldığı sürece namazları tam olarak kılması lazım gelir. Çünkü bir yerde en az on beş gün kalmaya niyet eden kimse, “misafir” değil “mukim”dir.

Vatan-ı asli olarak yerleştiği yerde durum böyle değildir. Mesela, Samsun’dan Ankara’ya dönen bir kimse, yerleştiği yer olan Ankara’ya girmekle misafirlikten çıkmış olur ve namazları tam olarak kılar. Burada “mukim” olmak için on beş gün kalmaya niyet etmek şart değildir. Hatta sefer mesafesinde (90 kilometre) bir yolculuğa çıkıp da herhangi bir iş için dönüp evine uğrayan kimse gene misafir olmaktan çıkar, o esnada evinde namaz kılacak olursa tam olarak kılar.

Bir kimse, vatan-ı aslisi olan yerleştiği yerden 90 kilometre veya daha uzakta bir yere gidip orada en az on beş gün kalsa, burası onun için vatan-ı ikamettir ve burada kaldığı müddetçe namazları tam kılar. Mesela, Ankara’da oturan bir kimse, on beş gün kalmak üzere gittiği İstanbul’da namazlarını tam olarak kılar. Çünkü burası, kendisi için bir “vatan-ı ikamet” olmuştur. Daha sonra İstanbul’dan Edirne’ye gidip, orada on beş gün kaldıktan sonra Ankara’ya dönerken tekrar İstanbul’a uğrarsa, burada on beş günden az kaldığı sürece misafir sayılır ve dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar. Çünkü daha önce vatan-ı ikamet olarak on beş gün kaldığı İstanbul, oradan ayrılmakla vatan-ı ikamet olmaktan çıkmıştır. Oraya tekrar gelen kimse yeniden on beş gün kalmaya niyet etmedikçe misafirdir, dört rekâtlı farzları iki rekât kılar.

İstanbul’da bir iş için on beş gün kalıp oradan Bursa’ya giderken 90 kilometre yol almadan İstanbul’a dönse, o esnada kılacağı namazı iki rekât kılar.

Bir yerde on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet eden göçebeler, kondukları yerde kaldıkları müddet “mukim”dirler, yani misafir değildirler. Bu gibi insanlar 90 kilometrelik bir mesafe yolculuğa niyet etmedikçe bir otlaktan başka bir otlağa, bir sudan başka bir su yanına göçmekle misafir olmazlar. Ancak yazın konakladığı bir yerden kış mevsiminde barınacağı başka bir yere göçmeye niyet eder ve aradaki mesafe 90 kilometre veya daha fazla olursa yol boyunca misafir sayılırlar.

İki yerde birden ikamet olmaz. Mesela, bir kimse gündüz bir yerde çalışıp, geceleri başka bir yerde kalsa, onun ikamet yeri geceleyin kaldığı yerdir. Gündüzleri çalıştığı yere gitmekle misafir olmaz.

Zilhicce’den önce Mekke’ye gelen kimse, Arafat’a çıkış gününe, 15 gün veya daha fazla bir süre kalmış ise mukim olur. Bu kimse Arafat’a çıkmakla ikameti bozulmaz. Mekke’de de Arafat ve Mina’da da namazları tam olarak kılar.

Zilhicce’nin başında Mekke’ye gelen kimse, Arafat’a çıkılacağı Terviye gününe, 15 günden az bir süre kaldığı için, misafir sayılır. Çünkü bu kimse Mekke’de 15 gün kalmamaktadır. Misafirliğin kalkması için Mekke’de 15 gün kalınması gerekir.

Bir iş için gittiği yerde önceden kaç gün kalacağına karar veremeyen kimse, bugün yarın derken orada on beş günden fazla, hatta aylarca kalsa bile yine misafirdir.

Bir gemi, kaptan için yerleşilen bir yer sayılmadığından, kaptan bununla yolculuk yaptığı müddetçe misafir sayılır.

Kendi başına karar vermeye yetkili olmayıp, başkasına bağlı olan kimse, gittiği yerde ikamete niyet edemez. Mesela, bir yerde ne kadar kalınacağına komutan karar verdiği için, emrindeki asker ona göre hareket eder, kendi başına mukim veya misafir olmaya niyet edemez. İşveren ile işçi, öğretmen ile öğrencilerin durumu da böyledir. Düşman ülkesine giren asker ile yurt içinde devlete isyan edenleri kuşatan asker, bulundukları yerde on beş günden fazla kalmaya karar verseler bile seferi hükümlere tabidirler.

1. Yolcularla İlgili Hükümler

Yolculukta bazı zorluklar olması sebebiyle dinimiz, yolcu olanlara birtakım kolaylıklar getirmiştir.

Yolcu olan kimse, dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar. Bunları dört rekât kılması mekruhtur. İki rekâtı dört kıldığı takdirde, eğer ikinci rekâtta Ettehiyyâtü için oturmuşsa, ilk iki rekât farz yerine geçer. Son iki rekât da nafile olur. İkinci rekâtta oturmamışsa namaz bozulur. Sabah namazının iki rekât farzı ile akşam’ın üç rekât farzı ve üç rekâtlı vitir namazının tam olarak kılınması gerekir. Yolculukta vakit müsait ise sünnetler kısaltma yapılmadan kılınır.
Yolculuğa çıkan kimse, oturduğu şehir, kasaba veya köyün binalarını geçince misafirlik başlamış olduğundan, kılacağı namazları buradan itibaren kısaltarak kılar. Yolculuktan dönüldüğü zaman da oturulan yerin binalarından içeri girilince misafirlik bitmiş olur.

Bir misafir, namaz kılarken ikamete niyet ederse, kılmakta olduğu namazı dört rekât olarak tamamlar.

Misafir olan kimse, vaktin evvelinde dört rekâtlı bir namazı iki rekât kıldıktan sonra o vaktin içinde ikamete niyet etse, namazında bir değişiklik olmaz. Fakat ikamete niyet ettiği zaman henüz namazı kılmamışsa vaktin sonunda namazı dört rekât kılması gerekir.

Misafir olan kimse, misafir olmayan bir imama uyarsa, namazı onunla beraber dört rekât kılar. Misafir olan kişi, misafir olmayanlara imamlık ederse, imam, ikinci rekâtın sonunda selam verir, misafir olmayan cemaat, kıraatsiz olarak, yani ayakta bir şey okumadan kendi başlarına dört rekâtı tamamlar. Böyle bir durumda misafir olan imamın, namazdan önce cemaate “ben misafirim, siz namazınızı tamamlayın” demesi müstehabdır.

Bir kimse, misafir olduğu müddet içinde kılmadığı namazları yolculuk tamamlanıp evine döndükten sonra iki rekât olarak kaza eder. Mukim iken, yani yolculukta olmadığı bir zamanda kılmadığı namazı misafir iken kaza edecek olsa, dört rekât olarak kaza eder.

Misafir, Ramazan’da dilerse orucunu tutar, dilerse sonraya bırakıp memleketine dönünce tutar. Ancak oruç tutmasında bir zorluk yoksa misafirin Ramazan ayında orucunu tutması daha hayırlıdır.

Misafir, ayağındaki mestlere 72 saat mesh edebilir, cuma ve bayram namazlarını kılması gerekmez. Fakat kılarsa namazı olur. Cuma namazını kılmadığı zaman öğle namazını kılması gerekir. Misafire kurban kesmek de vacib olmaz. Keserse sahihtir ve sevaba nail olur.

Ü) Teravih Namazı

Teravih namazı yirmi rekâttır. Erkekler ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Ramazan ayında kılınır. Hastalık veya yolculuk sebebiyle oruç tutamayan kimselerin de teravih namazını kılmaları sünnettir. Teravih namazının camide cemaatle kılınması sünnettir ve sevabı çoktur. Evde tek başına veya cemaatle kılınabilir. Ancak camide kılmak daha faziletlidir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

مَنْ قَامَ رَمَضَانَ اِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ

“Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren (teravih namazını kılan) kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”124

Teravih namazı, yatsı namazından sonra kılınır. Yatsıdan önce kılınması caiz değildir. Vitir namazı Ramazan ayında teravihten sonra kılınır. Teravihten önce de kılınabilir. Yirmi rekât olan teravih namazı her iki rekâtın sonunda selam verilerek kılınır. Dört rekâtta bir selam verilerek de kılınır. Her iki durumda da namaza devam edilerek yirmi rekât tamamlanır.125

Dört rekâtta bir selam vererek teravihi kılan kimse, ikinci rekâtta oturmamış ise kıldığı dört rekât iki rekât sayılır. Her iki rekâtta oturmak suretiyle namaza devam edip yirmi rekâtın sonunda selam verirse namaz tamamdır. Ancak teravihin böyle kılınması mekruhtur.

Teravih’i hatim ile kılmak sünnettir. Vaktinde kılınmayan teravih namazı sonradan kaza edilmez. İmam ve cemaatten hiçbiri yatsı namazını cemaatle kılmamışlarsa, teravihi cemaatle kılamazlar. Çünkü teravihin cemaati yatsının cemaatine tabidir. Yatsı namazını tek başına kılan, teravih namazını imama uyarak cemaatle kılabilir. Teravihi imamla kılamayan kimse, vitir namazını imamla kılabilir.

Her dört rekâtın sonunda biraz oturmak müstehabdır. Bu oturuşta isterse tekbir, tehlil (Lâ İlâhe İllallah) ve salavat-ı şerife ile meşgul olur, isterse susar. Her iki rekâttan sonra oturmak ise mekruhtur.

Teravih namazını kıldıran imam, okuyuşu uzatarak cemaati nefret ettirip dağıtmaktan sakınmalıdır. Çünkü cemaati çoğaltmak, namazda kıraati (Kur’an okumayı) uzatmaktan daha faziletlidir. Ancak, Fâtiha’dan sonra üç kısa ayet veya üç kısa ayet kadar uzun bir ayetten daha kısa okumak mekruh olduğundan namazı kıldıran kimse buna dikkat etmelidir.

İmam, çabuk kıldırarak namaza noksanlık getirmemeli, harflerin hakkını vererek okumalı ve ta’dil-i erkâna riayet etmelidir. Her iki rekâtın başında Sübhâneke ve Eûzü Besmele’yi, Ettehiyyâtü’den sonra Allâhümme Salli’yi, rükû ve secdelerde de tesbihleri terk etmekten sakınmalıdır.

1. İki Rekâtta Bir Selam Verilerek Teravihin Cemaatle Kılınışı

Yatsı namazının son sünneti kılındıktan sonra teravih namazına başlanır.

Namazı kıldıracak imam, “Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya, bana uyanlara imam oldum” diye niyet ederek iftitah tekbirini alıp ellerini bağlar.

İmamın arkasında kılan cemaat da “Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya, uydum imama” diyerek niyet eder ve imamın tekbirinden sonra “Allâhu Ekber” diyerek tekbir alır ve ellerini bağlar.

Bundan sonra imam ve cemaat gizlice “Sübhâneke”yi okur. Sübhâneke’nin okunması bitince, (cemaat ayakta başka bir şey okumaz) imam gizlice Eûzü Besmele, açıktan Fâtiha ve bir sure okur. Cemaatle birlikte rükû ve secdeleri yaptıktan sonra ikinci rekâta kalkılır.

Burada yine imam gizlice Besmele, açıktan da Fâtiha ve bir sure okuyup cemaatle birlikte rükû ve secdeleri yaparak oturulur.

Bu oturuşta imam ve cemaat Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ile Rabbenâ Âtinâ...duasını okuyarak selam verilir. Böylece iki rekât kılınmış olur.

Ayağa kalkılarak tarif ettiğimiz şekilde ikişer rekât kılınmaya devam edilir ve yirmi rekât tamamlanır. Bundan sonra üç rekâtlı vitir namazı da cemaatle kılınır.

2. İki Rekâtta Bir Selam Verilerek Teravihin Tek Başına Kılınışı

“Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya” diyerek niyet edilir ve aynen sabah namazının iki rekât sünneti gibi kılınır.

Yirmi rekât tamamlanıncaya kadar ikişer rekât kılınmaya devam edilir, teravih bitince de vitir namazı kılınır.

3. Dört Rekâtta Bir Selam Verilerek Teravihin Cemaatle Kılınışı

Namazı kıldıracak imam ve cemaat yukarıda tarif ettiğimiz gibi niyet ederek iftitah tekbirini alır ve ellerini bağlar. İmam ve cemaat gizlice Sübhâneke’yi okuduktan sonra (cemaat başka bir şey okumaz) imam gizlice Eûzü Besmele, açıktan Fâtiha ve bir sure okuyup rükû ve secdeleri yaparak ikinci rekâta kalkılır.

Burada imam gizlice Besmele’yi, açıktan Fâtiha ve bir sure okuyup rükû ve secdeleri yapar ve otururlar. İkinci rekâtın sonundaki bu ilk oturuşta imam ve cemaat Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik’i okur ve üçüncü rekâta kalkarlar.

Üçüncü rekâtın başında hem imam, hem de cemaat gizlice Sübhâneke’yi okur. Sonra imam gizlice Eûzü Besmele, açıktan Fâtiha ve bir sure okur. Sonra rükû ve secdeleri yaparak dördüncü rekâta kalkarlar.

İmam gizlice Besmele’yi, açıktan da Fâtiha ve bir sure okuyarak yine rükû ve secdeler yapılıp oturulur.

Bu oturuşta da imam ve cemaat Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ve Rabbenâ Âtinâ... duasını okuduktan sonra selam verilir. Böylece teravih namazının ilk dört rekâtı kılınmış olur.

Bundan sonra ayağa kalkılarak tıpkı tarif ettiğimiz gibi dörder rekât kılınmaya devam edilir ve yirmi rekât tamamlanır.

4. Dört Rekâtta Bir Selam Verilerek Teravihin Tek Başına Kılınışı
“Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya” diye niyet edilir ve aynen ikindi namazının sünneti gibi kılınır. Aradaki fark sadece niyetin değişik olmasıdır. Böylece dörder rekât kılınarak yirmi rekât tamamlanır.

V) Hasta Olan Kimsenin Namazı

Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hâlinde hastalığının uzaması yahut da artmasından korkan bir hasta, oturduğu yerde rükû ve secdeleri yaparak namazını kılar.

Rükû ve secdeleri yapamazsa ima ile kılar. İma, namazda rükû ve secdeye işaret olmak üzere başı eğmek demektir. Bu durumda olan kimse rükû’da başını biraz eğer, secdede rükû’dan biraz daha fazla eğmesi gerekir. Şayet secde için başını rükûdakinden fazla eğmezse namazı sahih olmaz.

Secdede başını yere koyamayan kimse, yerden bir şey kaldırıp o şeyin üzerine secde edemez. Rükû yapmaya gücü yettiği hâlde secde yapamayan kimse, her ikisini de ima ile yapar.

Oturarak namaz kılamayan, sırt üstü yatıp rükû ve secdeleri baş işareti ile yaparak namazını kılar. Bu şekilde namaz kılanın yüzünün kıbleye gelmesi için başının altına yastık koyması gerekir. Yan yatıp yüzünü kıbleye çevirerek kılması da caizdir. Yan yatarak kılması durumunda sağ tarafına yatması daha uygun olur.

Bir şeye yaslanarak oturması mümkün iken, yatarak kılması caiz olmaz. Yatarak ima ile kılan ve ayaklarını kıble tarafına uzatan kimsenin, mümkünse dizlerini çekerek dikmesi uygun olur.

Başını eğmek sureti ile işaret ederek namaz kılmaya gücü yetmeyen kimse, namazını sonraya bırakır. Gözleri, kaşları veya kalbi ile işaret edip namaz kılamaz. Hastanın bu durumu bir gün ve bir geceden fazla devam ederse kılamadığı namazları kaza etmesi gerekmez.

Bir kimse ayakta durabildiği hâlde rükû ve secdeleri yapamıyorsa, ayakta ima ile kılması caiz ise de oturarak ima ile kılması daha uygundur.

Baş dönmesi veya yarım baş ağrısı sebebiyle ayakta duramayan, oturarak kılabilir. Ayakta iken idrarı damlayan veya yarasından cerahat akan kimse, oturduğu takdirde akıntısı kesilirse namazını oturarak kılar.

Sağlıklı olan bir kişi, ayakta namaz kılarken hastalanıp ayakta duramayacak hâle gelirse, oturup rükû ve secdeleri yaparak kılar. Eğer rükû ve secdeleri yapacak hâli yoksa oturduğu yerde ima ile kılar. Oturarak ima ile kılamazsa sırt üstü yatarak namazını tamamlar. Kıbleye dönmekten aciz olan hasta, gücü yettiği yöne doğru kılabilir.

Hasta olduğu için oturup rükû ve secdeleri yaparak namaz kılan kimse, namaz kılarken iyileşir ve ayakta durabilecek hâle gelirse, namazın kalanını ayakta tamamlar. Namazı ima ile kılarken iyileşip rükû ve secdeleri yapacak duruma gelen kimsenin ise namazı yeniden kılması gerekir. Hasta, tekbir alacak veya bir ayet okuyabilecek kadar ayakta durabilirse bunları yaptıktan sonra oturur.

Y) Geçmiş Namazların Kazası

Bir namazı vaktinde kılmaya “Eda”, vakti çıktıktan sonra kılmaya da “Kaza” denir. Namazı bile bile, özürsüz olarak vaktinden sonraya bırakmak büyük günahtır. Namaz, kaza edilmekle yerine getirilmiş olur. Ancak vaktinden sonraya bırakıldığı için Cenab-ı Hak’tan af dilemek lazımdır.

Beş vakit namazın farzları ile vitir namazı kaza edilir, vakit çıktıktan sonra sünnetler kaza edilmez. Yalnız sabah namazını vaktinde kılamayan kimse, aynı gün öğlenin vaktine az bir zaman kalıncaya kadar farz ile birlikte sünneti de kaza eder. Kaza namazı kılmak için belirli bir vakit yoktur. Gündüz ve gece her zaman kılınır. Yalnız üç mekruh vakitte, yani güneş doğarken, güneş tam tepe noktasında iken ve güneş batarken kılınmaz.

Bir namazı unutarak vaktinde kılamayan kimse, o namazı hatırlayınca kaza eder ve onu içinde bulunduğu vakit namazından önce kılar. Eğer kaza namazını kılıncaya kadar vakit namazının geçeceğinden korkarsa, o zaman önce içinde bulunduğu vaktin namazını, sonra da kazaya kalan namazını kılar.

Birkaç vakit namaz kazaya kalmışsa, onları sıra ile kaza etmek gerekir. Eğer geçmiş namazlar altı vakit veya daha fazla ise sıra ile kılmaya gerek yoktur.

Sabah namazının sünnetini kıldığı takdirde farzına yetişemeyeceğini anlayan kimse, sünneti kılmaz. “Sünnete başladıktan sonra onu bozup imamla farzı kılar —ve bozduğu sünneti kaza etmesi vacib olur gerekçesiyle— farzdan sonra sünneti kaza eder” diye ortaya atılan söylenti doğru değildir.

Geçmiş namazları kaza ederken hangi günün hangi vaktinin namazı olduğunu bilemezse şöyle niyet eder: “Niyet ettim Allah rızası için kazaya kalan ilk sabah namazının farzını kılmaya” diğer namazlar için de, kazaya kalan ilk öğle... ilk ikindi... ilk akşam... ilk yatsı... ilk vitir veya kazaya kalan son sabah namazının farzını kılmaya, diğerleri için de son öğle, son ikindi, son akşam, son yatsı ve son vitir namazına diye niyet eder.

Kaza namazları ile meşgul olmak, nafile namazlar ile meşgul olmaktan daha iyi ve daha önemlidir. Ancak farz namazlar ile kılınan sünnetler bundan müstesnadır. Bunları kılmayıp yerlerine kaza namazı kılmak uygun değildir. Haklarında hadis-i şerif varid olan kuşluk ve tesbih namazları gibi nafileler de böyledir.

1. İskat-ı Salat (Namazın Zimmetten Düşürülmesi)

Herhangi bir sebeple vaktinde kılınamayan ve böylece mükellefin zimmetine borç olarak geçmiş bulunan namazların bir tek ödeme yolu vardır, o da kaza etmek, yani geçmiş namazları kılmaktır. Bundan başka namazın zimmetten düşürülmesi için meşru bir yol yoktur.

Tutulamayan oruçlar namaz gibi değildir. Oruç için fidye verilmesi hakkında delil vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “... Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verirler...,”126 buyrulmuştur. İhtiyarlık veya iyileşme umudu kalmamış hastalık gibi sürekli mazereti olanlar tutamadıkları oruçların yerine her bir gün için fidye verirler.

Fakat kılınamayan namazlar için fidye verileceğine dair bir delil yoktur.

Oruç için fidyeye sebep olan acizliği dikkate alarak namaz için de fidye verilmesi oruca kıyas edilemez. Çünkü oruç borcunun fidye ile ödenmesi, orucu makul olmayan misliyle ödemektedir ki (buna cevaz veren delil vardır.) namazın da bu şekilde fidye ile ödenmesini oruca kıyas etmek, makul olmayan misliyle ödemeye başka bir şeyi kıyas etmektir ki bu kıyas caiz değildir.

Ancak, oruçta fidye sebebinin acizlik olduğu ihtimalini dikkate alan bir kısım İslam âlimleri: “Aynı sebep namaz için de söz konusudur. Böyle olmasa bile, namaz için verilen fidyeler, günahların silinmesine vesile olan bir iyiliktir” diyerek ima ile de olsa vaktinde kılamadan ve sonradan da kaza edemeden ölen mükellefin kılamadığı namazlar için fidye verilmesini vasiyet etmesini yararlı görmüşlerdir.

İma ile de kılmaya gücü olmadığı namazları kılamayan ve kaza edecek şekilde sağlığına kavuşmadan ölen kimsenin, bunlar için fidye verilmesini vasiyet etmesi gerekmez.

Vasiyet edilen fidyeler, ölünün geriye bıraktığı malın üçte birinden verilir. Ölünün öyle bir vasiyeti yoksa varislerin fidye vermesi gerekmez. Ancak varislerin teberru olarak fidye vermeleri caizdir.

Bir kimse başkasının yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz. Ancak yaptığı ibadetin sevabını başkasına bağışlayabilir.

Bazı kimselerin fakirlere para vererek, ölü için namaz kıldırmaları ve oruç tutturmalarının aslı yoktur.

Z) Nafile Namazlar

Farz, vacib ve beş vakit namaza bağlı sünnetler dışında sevab kazanmak maksadıyla kılınan nafile namazlar vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1. Teheccüd Namazı

Yatsı namazından sonra henüz uyumadan veya bir süre uyuduktan sonra kalkılıp kılınan gece namazıdır, sevabı pek çok olan bu namaza Peygamberimiz devam ederlerdi.
En azı iki, en çoğu sekiz rekâttır. İki rekâtta bir selam verilerek kılınması daha faziletlidir.

Peygamberimiz (sas.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Her kim geceleyin uyanır, hanımını da uyandırır ve iki rekât namaz kılarsa, Allah’ı çok zikreden erkekler ile kadınlardan yazılırlar.”127

Allah’ı çok zikreden erkeklere ve kadınlara ise Yüce Allah, mağfiret ve büyük mükâfat hazırladığını Kur’an-ı Kerim’de bildirmiştir.128

2. Tahiyyetü’l-Mescid

Camiye giren kimsenin iki rekât namaz kılması sünnettir. Camiye saygı ifade eden bu namaza Tahiyyetü’l-Mescid denir ki bu, camiinin sahibine yani Allah’a tazimdir.

Camiye girilince oturmadan kılınması daha faziletlidir. Oturduktan sonra da kılınabilir. Namaz kılınması mekruh olan bir vakitte camiye girilirse Tahiyyetü’l-Mescid kılınmaz.

Camiye farz namazı kılmak için giden kimsenin kılacağı bu namaz, Tahiyyetü’l-Mescid yerine geçer. Bir günde camiye birkaç kere giren kimsenin bir defa Tahiyyetü’l-Mescid kılması yeterlidir. Kişi, dilerse bu namazı ilk girişinde, dilerse son girişinde kılar.

Mescid-i Haram’a tavaf etmek için giren kimse, Tahiyyetü’l-Mescid kılmaz. Çünkü oranın tahiyyesi tavaftır. Tavaf etmek niyetiyle girmezse tahiyye namazı kılar.

3. Kuşluk Namazı

Güneşin doğuşundan yaklaşık 50 dakika geçtikten sonra başlayıp zeval vaktine kadar olan zaman içinde en az iki, en çok on iki rekât namaz kılmak mendubdur. Buna kuşluk namazı anlamında Duha namazı denir. Sekiz rekât kılınması daha faziletlidir. Bu namaz Peygamberimizin fiili ile sabittir.

4. Tesbih Namazı

Tesbih namazı, dört rekâttır. Her rekâtında yetmiş beş olmak üzere, dört rekâtta toplam üç yüz defa:

سُبْحَانَ اللّٰه ِوَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ

“Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illellâhü vellâhü ekber” diye tesbih okunur.

Tesbih namazı kılmanın sevabı çoktur. Peygamberimiz, tesbih namazı kılınmasını tavsiye etmiş ve bu namazı kılanların birçok günahının bağışlanacağını haber vermiştir.

Tesbih namazı her zaman kılınabilir. Ayda veya yılda bir defa, hiç olmazsa ömürde bir defa kılınmalıdır.

a) Tesbih Namazının Kılınışı

Birinci Rekât

“Niyet ettim Allah rızası için namaz kılmaya” diye niyet edilir.

“Allâhu Ekber” diyerek iftitah tekbiri alınır ve eller bağlanır.

Ayakta sırasıyla, Sübhâneke okunur. Sonra (15 kere tesbih) okunur. Daha sonra Eûzü Besmele, Fâtiha ve bir sure okunarak yine (10 kere tesbih) söylenir.

“Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir, sonra da (10 kere tesbih) okunur.

“Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denir. Burada da (10 kere tesbih) okunur.

“Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve burada üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” dendikten sonra (10 kere tesbih) okunur.

“Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur ve (10 kere tesbih) okunur.

Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir. Peşinden de (10 kere tesbih) okunur.

“Allâhu Ekber” diyerek ayağa (ikinci rekâta) kalkılır ve eller bağlanır. Bundan sonraki rekâtlarda da aynı sayıda tesbih okunur. Şöyle ki:

İkinci Rekât

Ayakta sırasıyla, (15 kere tesbih), Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir (10 kere tesbih).

“Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve burada üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur (10 kere tesbih).

Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek kalkılıp oturulur.

Oturuşta Ettehiyyâtü okunur.

“Allâhu Ekber” diyerek ayağa (üçüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rekât

Ayakta (15 kere tesbih), Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur (10 kere tesbih).
“Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir (10 kere tesbih).

“Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve burada üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur (10 kere tesbih).

Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek ayağa (dördüncü rekâta) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rekât

Ayakta sırasıyla, (15 kere tesbih), Besmele, Fâtiha ve bir sure okunur (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek rükûa varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” denilir (10 kere tesbih).

“Semiallâhü limen hamideh” diyerek kalkılır ve ayakta “Rabbenâ leke’l-hamd” denir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek secdeye varılır ve burada üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” söylenir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek secdeden kalkılıp oturulur (10 kere tesbih).

Yine “Allâhu Ekber” diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-âlâ” denilir (10 kere tesbih).

“Allâhu Ekber” diyerek kalkılıp oturulur.

Bu oturuşta sırasıyla, Ettehiyyâtü, Allâhümme Salli, Allâhümme Bârik ve Rabbenâ Âtinâ... duaları okunur.

Önce sağa, sonra sola selam verilerek namaz bitirilir.

Böylece dört rekât namazda toplam 300 kere “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illellâhü vellâhü ekber” okunmuş olur.

5. Hacet Namazı

Hacet Namazı mendubdur. Dünya ve ahirete ait bir ihtiyacı olan kimse, yatsı namazından sonra iki rekât namaz kılar, sonra Allah Teala’ya sena ve Peygamberimize salât ve selam getirdikten sonra “Hâcet Duası”nı okur ve dileğinin yerine getirilmesini Allah’tan ister.

Peygamber Efendimizin bildirdiği hacet duası şudur:

لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلاَمَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لاَ تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلاَّ غَفَرْتَهُ وَلاَ هَمًّا إِلاَّ فَرَّجْتَهُ وَلاَ حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلاَّ قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ

Okunuşu:

“Lâ ilâhe illâllâhu’l-halîmü’l-kerîm. Sübhânellâhi Rabbi’l-arşi’l-azîm. Elhâmdü lillâhi rabbi’l-âlemîn. Es’elüke mûcibâti rahmetike ve azâime mağfiretike ve’l-ğanîmete min külli birrin ve’s-selâmete min külli ismin lâ teda’lî zenben illâ ğaferteh ve lâ hemmen illâ ferrecteh, ve lâ hâceten hiye leke ridan illâ kadaytehâ yâ erhamerrâhimîn.”129

Anlamı:

“Halim ve kerim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük arşın Rabbi olan Allah, bütün noksanlıklardan uzaktır. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Allahım! Rahmetine vesile olan ve günahları bağışlamanı gerektiren şeyleri, her türlü iyiliğe kavuşmayı ve her günahtan kurtulmayı senden isterim.

Allahım! Benim için bağışlamadığın hiçbir günah, sevince çevirmediğin hiçbir üzüntü, senin razı olduğun şeylerden karşılamadığın hiçbir ihtiyaç bırakma.

Ey merhametlilerin en merhametlisi.”

Bu duadan sonra dünya ve ahiretle ilgili dileklerini Allah’tan ister.

6. İstihare Namazı

İstihare namazı mendubdur. Bir kimse, yapılması istenilen bir işin hayırlı olup olmayacağının kendisine Allah tarafından bildirilmesi maksadıyla yatmadan önce iki rekât namaz kılar.

Namazın birinci rekâtında Fâtiha’dan sonra “Kâfirûn” suresini, ikinci rekâtta Fâtiha’dan sonra İhlâs suresini okur. Namazın peşinden de istihare duasını okur.

İbadet ve sevab işlemek gibi iyi olduğu, haram ve günah gibi kötü olduğu bilinen şeylerde istihare yapılmaz.

İstihare, yapılması, doğru ve isabetli olup olmadığı bilinmeyen şeylerde yapılır ve yedi kere tekrarlanır.

Karar verilemeyen bir işte istihare yaptıktan sonra insanın gönlüne bir açıklık gelir ve ilk defa kalbe doğan şeyin hayırlı olduğu kabul edilerek ona göre hareket edilir.

İstihare namazı kılmak mümkün değilse, sadece duasını okumakla yetinilir.

Peygamber Efendimizden rivayet edilen İstihare duası şudur:

اللَّهُمَّ اِنِّي اَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ وَاَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ، وَاَسْاَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ الْعَظِيمِ، فَاِنَّكَ تَقْدِرُ وَلاَ اَقْدِرُ وَتَعْلَمُ وَلاَ اَعْلَمُ وَاَنْتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ، اللَّهُمَّ اِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ اَنَّ هَذَا الاَمْرَ خَيْرٌ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ اَمْرِي اَوْ قَالَ عَاجِلِ اَمْرِي وَاجِلِهِ فَاقْدُرْهُ لِي وَيَسِّرْهُ لِي ثُمَّ بَارِكْ لِي فِيهِ، وَاِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ اَنَّ هَذَا الاَمْرَ شَرٌّ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ اَمْرِي وَ عَاجِلِ

اَمْرِي وَاجِلِهِ فَاصْرِفْهُ عَنِّي وَاصْرِفْنِي عَنْهُ، وَاقْدُرْ لِي الْخَيْرَ حَيْثُ كَانَ ثُمَّ اَرْضِنِي بِهِ

Okunuşu:

“Allâhümme! İnnî estehîruke bi ilmike ve estakdiruke bi kudretike ve es’elüke min fadlikel’azîm. Feinneke takdiru ve lâ akdiru ve ta’lemu ve lâ a’lemu ve ente allâmü’l-ğuyûb.

Allâhümme! İn künte ta’lemü enne hâze’l-emre hayrün lî fî dînî ve meâşî ve âkibeti emrî, ve âcili emrî ve âcilihî fakdirhu lî ve yessirhü lî sümme bâriklî fîhi.

Ve in künte ta’lemü enne hâze’l-emre şerrun lî fî dînî ve meâşî ve âkibeti emrî ve âcili emrî ve âcilihî fesrifhu annî vesrifnî anhü fakdür liye’l-hayre haysü kâne sümme ardinî bihî.”130

Anlamı:

“Allahım! Sen bildiğin için senden hakkımda hayırlısını bana bildirmeni, kudretinle bana güç vermeni ve hayrın açıklanmasını senin büyük fadlu kereminden isterim. Çünkü senin her şeye kudretin yeter, benim ise yetmez. Sen her şeyi bilirsin, hâlbuki ben bilemem. Sen bütün gizli şeyleri en iyi bilensin.

Allahım! Sen bilirsin, eğer bu iş (hangi iş için istihare yapılmışsa burada belirtilir) benim dinim, yaşayışım, işimin sonucu, dünyam ve ahiretim için hayırlı ise bunu bana takdir eyle, onu bana kolaylaştır ve bu işi bana mübarek eyle.

Eğer bu iş, benim dinim, yaşayışım, işimin sonucu, dünyam ve ahiretim için kötü ise bunu benden uzaklaştır, beni de ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana takdir et ve onunla beni hoşnut eyle.”

7. Tevbe Namazı

Bir Müslüman günah işleyince hemen pişman olup bundan tevbe etmesi gerekir. İşlediği günahtan tevbe etmek için güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılması mendubdur.

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir kul, bir günah işlediği zaman güzelce abdest alır, sonra iki rekât namaz kılar ve günahtan bağışlanmasını dilerse, günahı bağışlanır.”131

İnsan, yaratılışı icabı zaman zaman günah işleyebilmektedir. Böyle durumlarda, yaptıklarından pişmanlık duyarak derhal günah işlemekten vazgeçmeli, samimi bir şekilde tevbe ederek günahlarının bağışlanmasını Allah’tan dilemelidir. Günahtan kurtulmanın çaresi tevbe ve istiğfardır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Günahlarından samimi olarak tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibidir.”132

Tevbe ve istiğfar her zaman yapılabilir. Ancak, seher vaktinde çokça istiğfar etmek (günahların bağışlanmasını istemek) müstehabdır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de seher vakitlerinde istiğfar edenleri övmüştür.133

Tevbe ve istiğfar dualarının başı ve en faziletlisi Peygamber Efendimizin bildirdiği “Seyyidü’l-İstiğfar” duasıdır.

“Seyyidü’l-İstiğfar” şudur:

اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لَا اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ وَاَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ أَنْتَ

Okunuşu:

“Allâhümme ente rabbî lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü eûzü bike min şerri mâ sane’tü ebûü leke bi ni’metike aleyye ve ebûü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yeğfirü’z-zünûbe illâ ente.”

Anlamı:

“Allahım! Sen Rabbimsin, senden başka ilah yoktur, beni sen yarattın, ben senin kulunum, gücüm yettiği kadar ezelde sana verdiğim ahd ve vaad üzere sabitim. Allahım, işlediğim kusurların kötülüğünden sana sığınırım. Bana verdiğin nimetleri itiraf ediyorum. Günahımı da itiraf ediyorum. Günahlarımı bağışla, çünkü günahları yalnız sen bağışlarsın.”

Peygamberimiz mümin olan kimsenin cennete gireceğini bildirmek üzere şöyle buyuruyor:

وَمَنْ قَالَهَا مِنَ النَّهَارِ مُوقِنًا بِهَا، فَمَاتَ مِنْ يَوْمِهِ قَبْلَ أَنْ يُمْسِيَ، فَهُوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ، وَمَنْ قَالَهَا مِنَ اللَّيْلِ وَهُوَ مُوقِنٌ بِهَا، فَمَاتَ قَبْلَ أَنْ يُصْبِحَ، فَهُوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ

“Her kim sevab ve faziletine inanarak bu duayı gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse, o kimse cennet ehlindendir (Cennete girecek olanlardandır.). Her kim sevab ve faziletine inanarak bu duayı gece okur da sabah olmadan önce ölürse, o kimse de cennet ehlindendir.”134

8. Küsuf Namazı

Güneş tutulduğu zaman iki rekât cemaatle namaz kılınır. Nitekim Peygamber Efendimiz, güneş tutulunca, mescide giderek cemaate iki rekât namaz kıldırmıştır.

Bunu, Cuma’yı kıldıran imam kıldırır. Bu namazda ezan okunmaz ve ikamet getirilmez. Kıraat açıktan yapılmaz. Cuma imamı yoksa cemaat namazı kendi başlarına cemaatsiz olarak kılar.

Peygamberimizin oğlu İbrahim’in vefat ettiği gün güneş tutulmuştu. Halk, İbrahim’in ölümünden dolayı güneş tutuldu dediler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, güneş ve ay tutulması ile ilgili böyle bir inancın yanlış olduğunu bildirerek şöyle buyurdu:

إِنَّ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لاَ يَنْكَسِفَانِ لِمَوْتِ أَحَدٍ وَلاَ لِحَيَاتِهِ، فَإِذَا رَأَيْتُمْ فَصَلُّوا وَادْعُوا اللَّهَ ‏

“Güneş ve ay hiç kimsenin ölümü veya hayatından dolayı tutulmazlar. Bunu görünce namaz kılın ve Allah’a dua edin.”135

9. Hüsuf Namazı


Ay tutulduğu zaman iki veya dört rekât kılınan bir namazdır. Bu namaz cemaatle değil, evde tek başına kılınır.

Şiddetli rüzgâr, deprem ve salgın hastalık gibi korkunç olaylar sırasında da güneş ve ay tutulmalarında olduğu gibi namaz kılınır.

AA) Yağmur Duası (İstiska)

İstiska, sözlükte “birisinden su istemek” anlamındadır.

Terim olarak, Yağmur yağmaması sebebiyle meydana gelen kuraklık zamanında Allah’tan yağmur istemek demektir. Buna Türkçemizde yağmur duasına çıkmak denir.

İçecek ve kullanacak suyu olmayan, hayvanları, bahçe ve tarlaları sulayacak kuyu ve nehir suları bulunmayan veya suları ihtiyacı karşılamaya yeterli olmayan bir yerdeki halkın, yağmur vermesi için Allah’a yalvarması, dua etmesi caizdir. Yağmur duası Peygamber Efendimiz ve onun halifeleri tarafından da yapılmıştır.

Hz. Âişe’den (ra.) nakledilmiştir:

Bazı kişiler, yağmur yağmadığı için kuraklıktan sıkıntıya düştüklerini Peygamberimize söylemişler, bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

—Yağmursuzluktan şikâyet ediyorsunuz, hâlbuki Allah Teala, kendisine dua etmenizi emretmiş ve duanızı kabul edeceğini de bildirmiştir.136

dedikten sonra ellerini göğe doğru açarak dua etmiştir. Duadan sonra Allah’ın izni ile yağmur yağmıştır.

Üç gün peş peşe cemaatle birlikte köy veya kasaba dışına çıkıp yağmur duası yapmak müstehabdır. Duadan önce fakirlere sadaka vermek, herkesin günahlarından tevbe ve istiğfar etmesi, haksız yere alınan şeyler varsa sahiplerine verilerek helalleşilmesi gerekir. Yağmur duasına giderken mütevazı ve boynu bükük bir durumda olmak, ihtiyarları ve çocukları, yavrularıyla birlikte hayvanları da götürmek müstehabdır.

Yağmur duasında kıbleye dönülür, imam ayakta ellerini yukarıya kaldırarak dua eder, cemaat da oturduğu yerde “âmin” der.

Peygamberimizden nakledilen yağmur dualarından birisi şudur:

اَللَّهُمَّ اسْقِنَا غَيْثًا مُغِيثًا مَرِيئًا طَبَقًا مَرِيعًا غَدَقًا مُجَلِّلًا سَحًّا عَامًّا طَبَقًا دَائِمًا اَللَّهُمَّ اسْقِنَا الْغَيْثَ وَلَا تَجْعَلْنَا مِنَ الْقَانِطِينَ اَلَّلهُمَّ اِنَّ بِالْبِلَادِ وَالْعِبَادِ وَالْخَلْقِ مِنَ الَّلاْوَاءِ وَالضَّنْكِ مَا لَا نَشْكُو اِلَّا اِلَيْكْ اَلَّلهُمَّ اَنْبِتْ لَنَا الزَّرْعَ وَاَدِرْلَنَا الضَّرْعَ وَاسْقِنَا مِنْ بَرَكَاتِ السَّمَاءِ وَاَنْبِتْ لَنَا مِنْ بَرَكَاتِ الْاَرْضِ اَلَّلهُمَّ اِنَّا نَسْتَغْفِرُكَ اِنَّكَ كُنْتَ غَفَّارًا فَاَرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْنَا مِدْرَارًا

“Allâhümme’skınâ ğaysen, muğîsen, henîen, merîen, merîan, ğadekan, mücellilen, sahhan, âmmen, tabakan dâimâ.

Allâhümme’skıne’l-ğayse ve lâ tec’alnâ mine’l-kanitîn.

Allâhümme! İnne bi’l-bilâdi ve’l-ibâdi ve’l-halkı mine’l-le’vâi ve’d-danki, mâ lâ neşkû illâ ileyk.

Allâhümme! Enbit lene’z-zer’a ve edir lene’d-dar’a ve eskınâ min berakâti’s-semâi. Ve enbit lenâ min berekâti’l-ardi.

Allâhümme! İnnâ nestağfirüke inneke künte ğaffâra, fe-ersili’s-semâe aleynâ midrârâ.”

“Allahım! Bize bol, faydalı, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan, umumi bir yağmur ihsan et.

Allahım! Bize yağmur ver. Bizi ümitlerini kesenlerden eyleme.

Kullarda, beldelerde ve yaratılmış şeylerde öyle darlık vardır ki Senden başkasına arz edemeyiz.

Allahım! Bizim için ekinlerimiz yetişsin, sağmal hayvanlarımız süt versin, göğün bereketleri ve yeryüzünün bereketleri ile bizleri sevindir, nimetlendir.

Ey yüce Allahım! Biz Senden mağfiret, bağışlanma dileriz. Şüphesiz Sen çok mağfiret edensin. Bize semadan bol ve hayırlı yağmurlar indir.”

Yağmur yağınca,

اَلَّلهُمَّ صَيِّبًا نَافِعًا

“Allâhümme sayyiben nâfian” “Allahım! Bunu hakkımızda faydalı bir yağmur kıl!” denir.

Yağmur, lüzumundan fazla yağıp zarar vermesinden korkulduğu takdirde de,

اَلَّلهُمَّ حَوَالَيْنَا وَلَا عَلَيْنَا

“Allâhümme havâleynâ ve lâ aleynâ = Ya Rabbi, bunu zarar vermeyecek yerlere yağdır, bizim üzerimize yağdırma!” diye dua edilir. İmam A’zam’a göre yağmur duasında kılınacak sünnet bir namaz yoktur. Ancak, cemaatin ayrı ayrı namaz kılması caizdir. Dua ederken elbiseyi ters çevirip giymek de gerekli değildir.

AB) Cenaze Namazı

Ölüm öncesi ölmek üzere olan kimseye yapılacak işler:

Ölmesi yaklaşan bir kimse sağ yanı üzerine kıbleye doğru çevrilir. Sırt üstü de yatırılabilir ve mümkünse başı biraz kaldırılıp kıbleye karşı getirilir.

Bu durumda olan kişiye şehadet kelimesi hatırlatılır. Hastaya kelime-i şehadet söyle denmez, sadece yanında kelime-i şehadet getirilir. Nitekim Peygamber Efendimiz,

“Ölülerinize (yani ölmek üzere olanlara) şehadet kelimesini hatırlatınız.” buyurmuştur.137

Bu durumda olan kimseyi, akraba, dost ve komşularının ziyaret etmesi dinî bir görevdir. Hastanın harareti varsa kendisine az az su verilir ve yanında “Yasin” suresi okunur. Hasta ölünce (ağzı açık kalmasın diye) çenesi bağlanır ve gözleri kapatılır. Edep yerlerinin görünmemesi için üstüne bir örtü konduktan sonra elbiseleri çıkarılır. Şişmemek için karnının üstüne bir demir parçası konulur ve elleri yanlarına getirilir. Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kur’an okunmaz.

1. Ölünün Yıkanması


Cenaze yıkanacağı zaman yüksekçe bir yere konur. Ağzına ve burnuna su vermeksizin abdest aldırılır. Sonra üzerine su dökülerek başı ile bedeni sabunlu ılık su ile yıkanır. Sonra sol yanına çevrilerek sağ tarafı yıkanır. Ondan sonra sağ tarafına çevrilerek de sol tarafı yıkanır. Ölü oturur duruma getirilerek karnı hafifçe bastırılır. Eğer ölüden bir şey çıkarsa yıkanıp giderilir, yeniden yıkanması ve abdest aldırılması gerekmez.
Her yıkayış üç defadan eksik olmamalı, gereksiz yere de su israf edilmemelidir. Dağılacak şekilde şişmiş ve dokunulması mümkün olmayan ölünün üzerine sadece su dökmekle yetinilir.

Cenazenin yıkandığı yer kapalı olmalı, ölüyü yıkayan ve ona yardım edenden başkası oraya girmemelidir. Ölüyü yıkayanın abdestli olması mendubdur.

Ölüyü, kendisine en yakın olan veya günahlardan sakınan ve emanete riayet eden birisinin ücretsiz olarak yıkaması iyi olur. Yıkayandan başka yıkayıcılar varsa, ölüyü yıkayan kimse ücret talep edebilirse de bu görevi ücret istemeden yapması daha sevabdır. Başka yıkayıcı yoksa görev kendisinde kaldığı için ücret istemesi caiz değildir.

Erkek ölüyü erkek, kadın ölüyü de kadın yıkar.

Su bulunmadığı takdirde de ölüye teyemmüm verilir.

Küçük yaştaki kız çocuğunu bir erkeğin, küçük yaştaki erkek çocuğunu da bir kadının yıkaması caizdir. Ölünün saçı ve sakalı taranmaz. Tırnak, saç ve bıyığı kesilmez, başına sarık sarılmaz. Sevgiden dolayı ölüyü öpmekte bir sakınca yoktur.

Ölü, yıkandıktan sonra bir bezle kurulanır ve kefenlenir. Başına ve sakalına güzel koku sürülür, secde yerlerine kâfur dökülür.

2. Ölünün Kefene Konulması

Kefen Üç Çeşittir:

1. Sünnet olan kefen: Bu, erkekler için gömlek, izar ve lifafe olmak üzere üç parçadır. Kadınlar için, erkeklerin kefenine başörtüsü ile göğüs üzerine bağlanan bez ilave edilmek üzere beş parçadır.

2. Kefen-i Kifaye: Erkekler için izar ve lifafe olarak iki parça, kadınlar için bunlara bir de başörtüsü ilave edilerek üç parçadır.

3. Kefen-i zaruret: Erkek ve kadın için her ne bulunursa bir kefen yeterli olup, ona sarılır. Bir zorunluluk olmadıkça tek kefenle yetinilmez.

Erkekler için üç parça olan kefen şunlardır:

1. Kamis (Gömlek): Boyundan ayaklara kadar,

2. İzar: Baştan ayağa kadar,

3. Lifafe: Baştan ayağa kadar olan bezdir (Lifafe en üste geleceği, baş ve ayak taraflarından bağlanacağı için daha uzun yapılır.).

Önce lifafe yere yayılır, onun üstüne de izar serilir, bunun üzerine de gömlek olan kamis açılarak ölünün başından geçirilip gömlek giydirilmiş hâlde izar üzerine uzatılır. İzar, önce sol tarafından, sonra sağ tarafından ölü üzerine sarılır. Bundan sonra Lifafe de aynı şekilde sarılır. Kefenin açılmasından endişe edilirse, kefen bezle bağlanır.

Kadınlar için beş parça olan kefen şunlardır:

Erkeklerde olduğu gibi,

1. Gömlek (Kamis)

2. Baştan ayağa kadar izar,

3. Baştan ayağa kadar lifafe,

fazla olarak da,

4. Göğüs üzerine bağlanan bez,

5. Başörtüsü.

Ölü kadına önce gömlek giydirilir. Sonra saçları iki örgü yapılarak gömlek üstünden göğsü üzerine konur. Bundan sonra başörtüsü yüzü ile beraber örtülür. Sonra izar sarılır, izarın üzerinden, eni göğüsten göbeğe kadar olan göğüs örtüsü bağlanıp daha sonra da lifafe sarılır.

Kefenin beyaz olması müstehabdır.

3. Cenaze Namazı

Cenaze namazı farz-ı kifayedir. Ölü için duadır. Din kardeşinin günah ve kusurlarının bağışlanmasını Allah’tan dilemek, ona son vazifeyi yapmaktır.

4. Kimlerin Cenaze Namazı Kılınır?

Bir ölünün cenaze namazının kılınabilmesi için altı şartın bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır:

1. Ölünün Müslüman olması,

2. Temiz olması (yani yıkanıp temiz bir kefene sarılması),

3. Cemaat önünde olması,

4. Ölünün tamamı veya bedeninin yarıdan fazlası yahut başı ile beraber en az yarısının bulunması,

5. Cenaze namazını kılacak kişinin (özürlü değilse) ayakta kılması,

6. Cenazenin sabit yerde olması, omuzda veya hayvan üzerinde bulunmaması.

Canlı olarak doğan veya vücudunun ekserisi canlı olarak çıkan bir çocuk yıkanır ve cenaze namazı kılınır.
Organlarının yaratılışı tam olan veya bazı organları belli olan düşük yıkanır ve bir beze sarılarak defnedilir, namazı kılınmaz. Hiçbir organı belli olmayan bir düşük ise yıkanmaz ve üzerine de namaz kılınmaz.

Cenaze namazı farz-ı kifaye olduğundan bazı Müslümanlar bu namazı kılarsa başkalarının kılmasına gerek kalmaz. Cenaze namazında cemaat şart değildir. Yalnız bir erkek veya kadın cenaze namazını kılarsa farz yerine gelmiş olur. Diğer namazları bozan şeyler, cenaze namazını da bozar. Namaz kılınması mekruh olan üç vaktin dışında her zaman cenaze namazı kılınır.

Cenaze namazının rükünleri, dört tekbir ile kıyamdır. Selam vermek vacibdir. Cenaze namazında rükû ve secde yoktur.

5. Cenaze Namazının Sünnetleri

1. Namazı kıldıracak imamın ölünün göğüs hizasında durması.

2. Birinci tekbirden sonra “Sübhâneke” okumak.

3. İkinci tekbirden sonra “Allâhümme Salli ve Allâhümme Bârik” okumak.

4. Üçüncü tekbirden sonra dua okumak.

6. Cenaze Namazının Kılınışı

Cenaze yıkanmış ve kefene sarılmış olarak namazın kılınacağı yerde “Musalla”ya konulur. Cenaze cemaatin önünde bulunur. Namazı kıldıracak imam, ölünün göğsü hizasında durur. Cemaat ayakta ve kıbleye karşı imamın arkasında saf bağlar. Cemaatin üç saf hâlinde olması müstehabdır.

Niyet ederken ölünün erkek veya kadın, erkek çocuğu veya kız çocuğu olduğu belirtilir.

Namazı kıldıran imam: Niyet ettim Allah rızası için hazır olan cenaze namazını kılmaya (ölü erkek ise) şu erkek için duaya” diye niyet eder.

Ölü kadın ise: “Şu kadın için duaya”

Ölü erkek çocuğu ise: Şu erkek çocuğu için duaya”

Ölü kız çocuğu ise: “Şu kız çocuğu için duaya” denilir.

İmamın arkasındaki cemaat: “Niyet ettim Allah rızası için hazır olan cenaze namazını kılmaya (ölü erkek ise) şu erkek için duaya, uydum imama” diye niyet eder.

Ölü kadın ise: “Şu kadın için duaya”

Ölü erkek çocuğu ise: Şu erkek çocuğu için duaya”

Ölü kız çocuğu ise: “Şu kız çocuğu için duaya” denilir.

Cemaatten biri ölünün erkek mi, kadın mı olduğunu bilmese, şöyle niyet eder: “Niyet ettim Allah rızası için imamın namazını kılacağı şu cenaze namazını kılmaya, ölü için duaya, uydum imama.”

Niyet ettikten sonra imam yüksek sesle, onun peşinden cemaat gizlice “Allâhu Ekber” diyerek birinci tekbiri alıp diğer namazlarda olduğu gibi ellerini kulak hizasına kaldırır ve göbek altına bağlar.

İmam ve cemaat gizlice Sübhâneke’yi okurlar. Sübhâneke’de diğer namazlarda okunmayan “ve celle senâük” cümlesi de okunur.

Sübhâneke okunduktan sonra eller kaldırılmadan imam açıktan, cemaat gizlice “Allâhu Ekber” diyerek ikinci tekbiri alırlar. Hem imam, hem de cemaat gizlice “Allâhümme Salli ve Allâhümme Bârik”i okur.

Sonra eller kaldırılmaksızın yine “Allâhu Ekber” denilerek üçüncü tekbir alınır ve cenaze duası okunur. Cenaze duasını bilmeyen onun yerine Kunut dualarını okuyabilir. Kunut dualarını da bilmeyen “Rabbenâ Âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil’ahireti haseneten ve kınâ azâbennâr” ayetini okur.

Bundan sonra eller kaldırılmadan tekrar “Allâhu Ekber” denilerek dördüncü tekbir alınır ve bir şey okunmaksızın önce baş sağ tarafa çevrilerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denilir. Sonra baş sol tarafa çevrilerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denilir ve böylece cenaze namazı bitirilmiş olur.

7. Cenaze Namazında Üçüncü Tekbirden Sonra Okunan Dualar

Her cenaze için önce şu dua okunur:

ٱَللّٰهُمَّ ٱغْفِرْ لِحَيِّنَا وَمَيِّتِنَا وَشَاهِدِنَا وَغَآئِبِنَا وَذَكَرِنَا وَاُنْثَانَا وَصَغِيرِنَا وَكَبِيرِنَا ٱَللّٰهُمَّ مَنْ اَحْيَيْتَهُ مِنَّا فَاَحْيِهِ عَلَى ٱْلاِسْلاَمِ وَمَنْ تَوَفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّهُ عَلَى ٱْلاِيمَانِ

Okunuşu:

“Allâhümmeğfir lihayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve ğaibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sağîrinâ ve kebîrinâ.

Allâhümme men ahyeytehû minnâ fe ehyihi ale’l-İslami ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale’l-imân.”

Anlamı:

“Ya Rab! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanlarımızı, bulunmayanlarımızı, erkeğimizi, kadınımızı, küçüğümüzü ve büyüğümüzü bağışla.

Ya Rab! Bizden meydana gelecek yeni nesilleri İslam dini üzerine yarat! Bizden eceli gelip öldüreceklerini de iman üzere öldür.”

Bu duadan sonra cenazenin durumuna göre aşağıdaki dualardan biri daha okunur. Şöyle ki:

a) Cenaze Erkek ise Şu Dua Okunur

وَخُصَّ هٰذَا ٱلْمَيِّتَ بِٱلرَّوْحِ وَٱلرَّاحَةِ وَٱلرَّحْمَةِ وَٱلْمَغْفِرَةِ وَٱلرِّضْوَانِ ٱَللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ مُحْسِنًا فَزِدْ فِى اِحْسَانِهِ وَاِنْ كَانَ مُسِيئًا فَتَجَاوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهِ ٱْلاَمْنَ وَٱلْبُشْرٰى وَٱلْكَرَامَةَ وَٱلزُّلْفٰى بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ ٱلرَّاحِمِينَ

Okunuşu:

“Ve hussa hâze’l-meyyite bi’r-ravhi ve’r-râhati ve’l-mağfireti ve’r-rıdvân. Allâhümme in kâne muhsinen fezid fî ihsânihî ve in kâne musîen fetecâvez anhü ve lekkıhi’l-emne ve’l-büşrâ ve’l-keramete ve’z-zülfâ birahmetike yâ erhamerrâhimîn.”

Anlamı:

“Rabbim! Bilhassa bu ölüyü, rahmete, rahatlığa, bağışlanmaya ve hoşnutluğa erdir.

Allahım! Bu ölü iyilik yapmış bir kişi ise şimdi sen de ona mükâfatını fazlasıyla ver, eğer bu ölü kötülük işlemişse cezalandırmaktan vazgeç! Günahlarını affeyle.

Bu ölüyü korktuğundan emin kıl, lütfun ile müjdele, onu ahiret şerefine ve yüksek mertebeye eriştir.

Ey merhametlilerin merhametlisi olan Allahım.”

b) Cenaze Kadın ise Şu Dua Okunur

وَخُصَّ هٰذَا ٱلْمَيِّتَةَ بِٱلرَّوْحِ وَٱلرَّاحَةِ وَٱلرَّحْمَةِ وَٱلْمَغْفِرَةِ وَٱلرِّضْوَانِ ٱَللّٰهُمَّ اِنْ كَانَتْ مُحْسِنَةً فَزِدْ فِى اِحْسَانِهِ وَاِنْ كَانَتْ مُسِيئَةً فَتَجَاوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهَا ٱْلاَمْنَ وَٱلْبُشْرٰى وَٱلْكَرَامَةَ وَٱلزُّلْفٰى بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ ٱلرَّاحِمِينَ

Okunuşu:

“Ve hussa hâzihi’l-meyyitete bi’r-ravhi ve’r-râheti ve’l-mağfireti ve’r-rıdvân. Allâhümme in kânet muhsineten fezid fî ihsânihâ ve in kânet musîeten fetecâvez anhâ ve lekkıhe’l-emne ve’l-büşrâ ve’l-keramete ve’z-zülfâ birahmetike yâ erhamerrâhimîn.”

Bu duanın anlamı da, erkekler için okunan duanın anlamı gibidir.

c) Cenaze Erkek Çocuğu ise Şu Dua Okunur

اَلَّلهُمَّ اجْعَلْهُ لَنَا فَرَطًا وَاجْعَلْهُ لَنَا أَجْرًا وَذُخْرًا وَاجْعَلْهُ لَنَا شَافِعاً وَمُشَفَّعًا

Okunuşu:

“Allâhümmec’alhu lenâ feretan vec’alhu lenâ ecren ve zühren vec’alhu lenâ şâfian ve müşeffeâ.”

Anlamı:

“Allahım! Bu çocuğu cennette bizi karşılayıcı ve ahiret armağanı kıl...

Allahım! Bu çocuğu bizim için şefaatçi kıl ve şefaatini makbul eyle.”

d) Cenaze Kız Çocuğu ise Şu Dua Okunur

اَلَّلهُمَّ اجْعَلْهَا لَنَا فَرَطًا وَاجْعَلْهَا لَنَا أَجْرًا وَذُخْرًا وَاجْعَلْهَا لَنَا شَافِعاً وَمُشَفَّعًا

Okunuşu:

“Allâhümmec’alhâ lenâ feretan vec’alhâ lenâ ecren ve zühren vec’alhâ lenâ şâfiaten ve müşeffeah.”

Bunun anlamı da, erkek çocuklar için okunan duanın anlamı gibidir.

8. Cenazenin Taşınması

Cenaze kabre götürülürken tabutun dört ayağından tutularak önce tabutun ön taraftaki sol ayağı sağ omuza, sonra arka taraftaki sol ayağı sağ omuza, sonra ön taraftaki sağ ayağı sol omuza ve arka taraftaki sağ ayağı da sol omuza konmak suretiyle nöbetleşe taşınır.

Koşmadan fakat biraz hızlı yürünür. Küçük çocuk cenazesini bir kişi elleri ile taşıyabilir.

Uygun olan, cenazenin arkasından yürümektir. Cemaatin bir kısmının cenazenin önünden gitmesi de caizdir. Cenazenin arkasından gidenlerin, Allah’ı anmak, ölünün karşılaştığı durumu ve dünyaya gelenlerin sonunun böyle olacağını düşünmekle meşgul olmaları, faydasız şeyleri konuşmaktan sakınmaları gerekir.

Cenazenin arkasından yüksek sesle zikretmek, tekbir getirmek ve Kur’an okumak caiz değildir. Kabrin yanına varıldığı zaman cenaze omuzlardan yere indirilir. Cenaze yere indirilmedikçe oturmak mekruh olduğu gibi, indirildikten sonra (özürsüz olarak) ayakta durmak da mekruhtur.

9. Ölünün Gömülmesi

Kabir: Kabrin boyu, ölünün boyu kadar, genişliği insan boyunun yarısı kadar, derinliği de göğsüne kadar olmak üzere kazılır ve kıble tarafına ölünün konulabileceği şekilde oyularak lahit açılır. Ölü, kıble tarafından kabre indirilerek bu lahde koyulur. Lüzumuna göre bir veya birkaç kişi kabre inebilir.

Ölüyü lahde koyan kimse “Bismillâhi ve alâ milleti resulillâh” der. Kabir’de ölü sağ yanına ve yüzü kıbleye gelecek şekilde çevrilir ve dönmemesi için de arkasına toprak konur. Sonra kefenin bağı çözülür ve lahit ağaç (tahta) veya kerpiçlerle kapatılır. Kadın kabre konulurken lahit kapatılıncaya kadar kabrin üzerine bir örtü gerilir. Erkeğin kabri üzerine ise gerilmez.

Lâhit kapatıldıktan sonra el, kürek veya başka şeylerle kabre toprak dökülerek doldurulur ve kabir balık sırtı şeklinde yerden bir karış veya daha fazla yükseltilir, düz bir satıh hâlinde bırakılmaz. Orada bulunanların da baş tarafından kabre üçer avuç toprak atması müstehabdır. Bir kabre içinden çıkan topraktan fazlasını atmak mekruhtur. Toprağın pekişmesi için üzerine su dökmekte sakınca yoktur.

Kadını kabre yakın mahreminin indirmesi daha iyidir. Cenazeyi gece defnetmekte bir sakınca yoksa da gündüz defnetmek daha uygundur. Bir zorunluluk olmadıkça birden fazla ölünün bir kabre defnedilmesi caiz olmaz. Zaruret hâlinde defnedilebilir. Bu durumda cenazelerin arası toprak veya kerpiçle ayrılır.

Bir kabre defnedilenler aynı cinsten ise en faziletli olan kıble tarafına getirilir. Ayrı cinsten iseler önce erkek, sonra erkek çocuğu, onun arkasına da kadın cenazesi konulur.

Ölünün kemikleri çürüyüp toprak olmadıkça kabrin açılması ve ikinci bir cenazenin defnedilmesi caiz değildir. Ancak yer bulunmaması hâlinde önceki ölünün kemikleri bir tarafa toplanır ve yeni cenaze ile bunların arasına toprak konularak defnedilir.

Ölü, kabre defnedildikten sonra başka bir yere nakledilmesi caiz değildir. Fakat başkasına ait bir yere defnedilen ölüyü, yer sahibi oradan çıkarmak isterse nakledilir. Bir kimsenin, kendisi için hazırladığı kabre, başkasının defnedilmesi, geniş yer varsa mekruhtur. Yer darlığı varsa mekruh değildir. Ancak kabri açana masrafını ödemek gerekir.

Toprağın gevşek ve ıslak olması hâlinde ölüyü tabutla kabre koymakta bir sakınca yoktur. Kabirde ölünün altına pamuk, hasır, yastık gibi şeyler koymak caiz olmaz.

Bir kimsenin, ölmeden önce kendisi için kabir hazırlaması sakıncalı olmamakla beraber, insan nerede öleceğini bilemediği için gereği yoktur. Hz. Ebu Bekir (ra.), bir adamı kabir hazırlarken görünce şöyle demiştir:

—Kendin için kabir hazırlama, kendini kabre hazırla.

Bir kimsenin ölmeden önce kefenini hazırlaması mekruh değildir.

Bir Müslümanın, ehl-i kitap (Hıristiyan veya Yahudi) olan karısı ölünce, onu ayrı bir yerde defnetmesi daha uygundur.

10. Taziye

Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak, sabır dilemek ve Cenab-ı Hakk’ın ölüyü bağışlaması için dua ve niyazda bulunmak müstehabdır.

Taziyeleri kabul etmek için ölü yakınları üç gün süre ile evde bulunabilirler. Taziye, cenaze defnedildikten sonra yapılmalıdır. Ölü yakınlarının üzüntüsü fazla ise defnedilmeden önce de yapılabilir.

İlk gün taziyede bulunmak daha uygundur. Üç gün geçtikten sonra taziyede bulunmak mekruhtur. Çünkü bu, ölü yakınlarının üzüntüsünü yeniler. Ancak orada bulunmayıp, sonradan gelenlerin üç günden sonra da taziyede bulunmaları mekruh olmaz.

Bir defa taziyede bulunan kimsenin ikinci defa taziye yapması da mekruhtur.

Ölü yakınlarının gelenlere yemek vermesi mekruhtur. Çünkü ziyafet vermek sevinçli zamanlarda meşrudur. Burada ise üzüntü vardır. Ölenin yakınları ve komşularının ölü evine o gün ve o gece yemek götürmeleri müstehabdır.

11. Cenaze Namazı ile İlgili Meseleler

İmam, birinci tekbiri alıp cenaze namazına başladıktan sonra gelen kimse, imamın ikinci tekbirini bekler ve onunla tekbir alarak namaza başlar. İmam namazı bitirdikten sonra yetişemediği tekbiri alır. İmam, ikinci ve üçüncü tekbirleri aldıktan sonra yetişenin durumu da böyledir. İmam, dördüncü tekbiri alıp henüz selam vermeden gelen kimse de tekbir alıp namaza girer. İmam selam verdikten sonra cenaze yerinden kaldırılmadan dua okumaksızın yetişemediği üç tekbiri peş peşe alır.

Cenaze namazının tekbirleri dörttür. Tekbirlerden birinin terk edilmesi hâlinde namaz caiz olmaz. İmam, üçüncü tekbirden sonra unutarak selam verirse, dördüncü tekbiri de alır ve selamı iade eder.

İmam cenaze namazında dörtten fazla tekbir alırsa, cemaat ona uymaz, imamı bekler ve onunla selam verir. Cenaze namazında birinci tekbirden sonraki tekbirlerde eller kaldırılmaz. Cenazeler birkaç tane olduğu takdirde namazlarını ayrı ayrı kılmak daha iyidir. Böyle bir durumda hangi cenaze daha önce getirilmiş ise evvela onun namazı kılınır. Beraber getirilmişlerse önce en faziletli olanınki kılınır.

Birkaç cenazenin hepsine topluca namaz kılmak da caizdir. Böyle bir durumda cenazeler, yan yana ve bir hizada saf hâline getirilir. İmam, bunlardan en faziletlisinin önünde durur.

Cenazeler peş peşe kıbleye doğru bir saf hâlinde de olabilir. Bu durumda erkek cenazeler imamın önünde bulundurulur, sonra çocukların, daha sonra da kadınların cenazeleri konulur.

Bir kimsenin, “öldüğüm zaman beni falanca yıkasın, cenazemi falan kişi kıldırsın” diye yaptığı vasiyet hükümsüzdür. Böyle bir vasiyete uymak gerekmez.

Ölü, yıkanmadan veya namazı kılınmadan defnedildiği durumda kabrin üzerine toprak atılmışsa artık kabir bir daha açılmaz. Kabir üzerinde namazı kılınır. Kuyuya düşüp çıkarılamayan veya çöken bir binanın altında kalıp çıkarılması mümkün olmayan kimselerin de namazı bu hükümdedir. Kabir üzerine toprak atılmamış ise çıkarılıp namazı kılınır, yıkanmadan defnedilmiş ise yıkanır ve namazı daha sonra kılınır.

Kabirde ölü sağ yanı üzerine konulmamış ve yüzü kıbleye çevrilmemiş ise üzerine toprak atılmışsa artık kabir açılmaz. Eğer toprak atılmamış ise kabir açılarak ölü sağ yanı üzerine yatırılarak yüzü kıbleye çevrilir.

Namazı kılınmadan veya yıkanmadan defnedilen bir ölü, dağılmadıkça cenaze namazı kabri üzerinde kılınır. Ölünün vücudu dağılmışsa kılınmaz. Bu hususta kuvvetli kanaat ne ise ona göre amel edilir.

Cenazeyi cami içine koyarak cenaze namazını camide kılmak mekruhtur. Cenaze, caminin dışına konulup cemaatin bir kısmı imam ile beraber cenazenin yanında, bir kısmı da caminin içinde bulunursa mekruh olmaz. Cenaze namazının mezarlıkta kılınması da doğru değildir. Fakat kılındığı takdirde yeterli olur. Cadde üzerinde de cenaze namazı kılmak mekruhtur.

Anne ve babasını kasten öldüren kimsenin cenaze namazı kılınmaz. Devlete karşı isyan edenler ile yol kesenler, çarpışma sırasında öldürüldükleri takdirde yıkanmaz ve cenaze namazları kılınmaz. Nitekim Hz. Ali, asilerin cenazesini yıkamamış ve namazlarını kılmamıştır. Çatışmadan sonra yakalanıp öldürülenlerin namazı kılınır. Kasten adam öldürdüğü için idam edilen kimsenin de cenaze namazı kılınır.

İntihar eden (kendini öldüren) kimsenin de cenazesi yıkanır ve namazı kılınır.

Müslüman velisinden başka kimsesi olmayan bir gayr-i müslim ölürse, Müslüman veli onu yıkayıp defneder veya ait olduğu millete teslim eder.

Anne ve babasından biri Müslümanlığı kabul eden çocuk ölürse, cenaze namazı kılınır. Çünkü din hususunda anne babadan hangisi hayırlı ise çocuk ona tabi olur.

AC) Şehid

Allah yolunda öldürülen Müslümana şehit denir. Şehitlik, Allah katında yüksek bir rütbedir.

Şehit, Allah’ın huzurunda diri olarak hazır bulunup rızıklandırılacağı ve cennete gireceğine şehadet olunduğu için bu adı almıştır.

Kur’an-ı Kerim’de şehitler hakkında şöyle buyruluyor:

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَآءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ

“Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz onu anlayamazsınız.”138

Diğer bir ayetin anlamı da şöyledir:

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri katında Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.”139

Şehitler hakkında Peygamber Efendimiz de şu müjdeleri veriyor:

يُغْفَرُ لِلشَّهِيدِ كُلُّ شَيْءٍ إِلاَّ الدَّيْنَ

“Şehidin kul borcundan başka bütün günahlarını Allah affeder.”140

مَا مِنْ اَحَدٍ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ يُحِبُّ اَنْ يَرْجِعَ اِلَى الدُّنْيَا وَاَنَّ لَهُ مَا عَلَى الاَرْضِ مِنْ شَىْءٍ غَيْرُ الشَّهِيدِ فَاِنَّهُ يَتَمَنَّى اَنْ يَرْجِعَ فَيُقْتَلَ عَشْرَ مَرَّاتٍ لِمَا يَرَى مِنَ الْكَرَامَةِ

“Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez. Yalnız şehitler, gördükleri hürmet ve kerametten dolayı dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.”141

Allah yolunda vatan ve millet uğrunda canlarını feda eden şehitler, ahirette çok büyük sevaba nail olacaklar ve Allah’ın büyük lütfuna ereceklerdir.

Şehitler üç gruba ayrılır:

1. Hem Dünya, Hem de Ahiret Bakımından Şehit

Bu durumda olan şehitler yıkanmaz, üzerlerindeki elbiseleri çıkarılmaz. Öylece namazları kılınarak gömülürler. Şehidin kefeni sırtındaki elbisesidir. Ancak üzerlerinde bulunan ve kefen cinsinden olmayan palto, kalpak, ayakkabı ve silah gibi şeyler çıkarılır. Elbisesi, örtünmesi gereken yerlere eksik gelirse tamamlanır.

Bunlar, şehidlere uygulanan dünyaya ait hükümlerdir. Bunların, yıkanmadan cenaze namazlarının kılınıp elbiseleri ile gömülmeleri için kendilerinde altı şartın bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır: “Müslüman olmak, ergenlik çağına gelmiş bulunmak, ayhali, lohusa ve cünüp olmamak ve ölümüne sebep olan yarayı aldıktan sonra hayattan yararlanmadan hemen ölmüş olmak.

Bu şartlardan biri eksik olursa şehid yıkanır ve kefene sarılır:

a) Savaşta kâfirler tarafından öldürülen,

b) Üzerinde yara izi olup, savaş alanında ölü bulunan,

c) Müslümanlar tarafından haksız yere öldürülen,

d) Asi ve yol kesenlerin öldürdüğü kimseler.

Hem dünya, hem de ahiret hükümleri bakımından şehittirler. Malını, namusunu, canını ve diğer Müslümanları müdafaa ederken öldürülenler de böyle şehittir.

2. Ahiret Bakımından Şehit

Bunlar, yukarıda saydığımız şartlardan bazılarının eksik olması sebebiyle yıkanıp kefene sarılan ve ahiret itibariyle şehit olanlardır.

Bunlar, kâfirlerle veya asi ve yol kesicilerle savaşırken yaralandıktan sonra hemen ölmeyip yemek yiyen, su içen, uyuyan, tedavi edilen, savaş alanından başka bir yere nakledildikten sonra ölen, çokça konuşan, alışveriş eden veya aklı başında olduğu hâlde üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra ölenlerdir.

Boğularak, yanarak, bir yıkıntı altında kalarak ölenler, aile ve çocuklarının geçimini sağlamak için helal yoldan çalışıp kazanırken ölen kimseler ile ilim yolunda ölenler de şehittir.

3. Dünya Hükümleri Bakımından Şehit

Bunlar münafık olduğu hâlde Müslüman görünen ve Müslümanların yanında savaşırken öldürülen kimselerdir. Bunlar da görünüşe nazaran yıkanmadan namazları kılınarak elbiseleri ile gömülürler. Ancak inançları olmayıp sadece dünyevi maksatlar için savaşarak öldüklerinden, ahirette, hakiki şehitlere verilecek mükâfattan mahrum kalırlar.

AD) Kabir Ziyareti

Kabirleri ziyaret etmek erkekler için olduğu gibi, kadınlar için de mendubdur.

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“‏ زُورُوا الْقُبُورَ فَإِنَّهَا تُذَكِّرُكُمُ الآخِرَةَ

“Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabirleri ziyaret, size ahireti hatırlatır.”142

كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ فَقَدْ أُذِنَ لِمُحَمَّدٍ فِي زِيَارَةِ قَبْرِ أُمِّهِ فَزُورُوهَا فَإِنَّهَا تُذَكِّرُ الآخِرَةَ

“Ben sizi kabirleri ziyaret etmekten nehyetmiştim. Fakat Peygamberiniz Muhammed’e (sas.) annesinin kabrini ziyaret etmesi için izin verildi. Siz de kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyareti, ahireti hatırlamaktır.”143

Peygamberimiz, ilk zamanlarda kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştı. Bunun sebebi şu idi:

İslamiyet, tevhid akidesini getirmiştir. İslam’ın en belirgin niteliği budur. Bu inanç, bir olan Allah’a inanma esasına dayanır. Allah vardır ve birdir. Eşi ve dengi yoktur. Yalnız O’na ibadet edilir ve yalnız O’ndan yardım istenir. O’na gösterilen saygı ve tazimin bir benzerini başkasına göstermek tevhid inancına aykırıdır.

İslamiyet’ten önce Arap yarımadasında putlara tapılıyor, kabirlere secde ediliyordu. Yahudi ve Hıristiyanlar da aziz saydıkları kimselerin kabirlerini ibadet yeri hâline getirmişlerdi. Allah’ı bir bilmek ve yalnız O’na ibadet etmekten ibaret olan İslam dinini yeni kabul etmiş olan insanlar, İslamiyet’ten önceki bu alışkanlıklarını İslam’a da aktarabilirler ve böylece tevhid inancını bozarlar endişesiyle Peygamberimiz ilk zamanlarda kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştı. Müslüman olanlar, İslamiyet’i ve Onun tevhid inancına verdiği önemi iyice kavradıktan sonra Peygamberimiz kabirleri ziyarete izin vermiştir. Bizzat kendisi de annesi Âmine’nin mezarını ziyaret etmiştir. Ayrıca Peygamberimiz her yıl Uhud şehidlerini ziyaret ederlerdi. Ara sıra Medine’deki Bakî Kabristanını da ziyarette bulunur, dua ederdi.

Hz. Âişe validemiz de Mekke-i Mükerreme’de defnedilmiş bulunan kardeşi Abdurrahman’ın kabrini zaman zaman ziyaret ederdi.

İbn Ebî Müleyke diyor ki: Bir defasında Hz. Âişe validemiz kabir ziyaretinden dönüyordu. Kendisine:

—Ey Müminlerin annesi, nereden geliyorsunuz, diye sordum. Hz. Âişe:
—Kardeşim Abdurrahman’ın kabrini ziyaret ettim, oradan geliyorum, dedi. Ben kendisine:

—Peygamberimiz kabirleri ziyareti yasaklamamış mı idi, diye sordum. Hz. Âişe:

—Evet, vaktiyle yasaklamıştı, fakat sonra ziyaret edilmesini emretti, diye cevap verdi.144

Peygamberimiz ve Ashabının kabir ziyareti bizim için örnektir.

Kabirleri ziyaret ederek ölülerimize dua etmemiz ve onlar için Allah’tan af dilememiz, hem ölüler için hem de hayattakilerin ölümü hatırlayarak kendilerine çekidüzen vermeleri için yararlıdır. Peygamberimiz, kabir ziyaretinin sebebini açıklarken, “çünkü kabir ziyareti, size ahireti hatırlatır.” buyurmuştur.

1. Kabirleri Ziyaretin Adabı

Kabirleri haftada bir gün özellikle cuma veya cumartesi günleri, bu olmadığı takdirde hiç olmazsa bayram günlerinde ziyaret etmek iyi olur.

Kabirleri ziyaret eden kimse kıbleye veya ölünün yüzüne karşı durarak şöyle dua eder:

اَلسَّلاَمُ عَلَىْكُمْ دَارَ قَوْمِ الْمُؤْمِنِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللّٰهُ بِكُمْ لَاحِقُونَ أَسْأَلَ اللّٰهَ لَنَا وَلَكُمُ الْعَافِيَةَ

“Ey Müminler yurdunun sakinleri. Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız. Allah’tan bizim için ve sizin için afiyet dilerim.”

Peygamberimiz, Bakî mezarlığını ziyaret ettiğinde böyle selam verir ve dua ederdi.

Ziyaretçinin oturup Kur’an okuması da sevabdır. Bu sevabı ölülere bağışlamasından onlar yararlanır. Kendisine de Cenab-ı Hak ecir ve mükâfat verir.

Kabirlere doğru namaz kılınmaz ve kabirler üzerine oturulmaz.

Peygamberimiz,

لاَ تَجْلِسُوا عَلَى الْقُبُورِ وَلاَ تُصَلُّوا إِلَيْهَا

“Kabirlerin üzerine oturmayın, onlara doğru da namaz kılmayın.”145 buyurmuştur.

Başka bir hadis-i şerif de mealen şöyledir:

“Sizden birinizin bir kor üzerinde oturup da o korun elbisesini yakması ve derisine işlemesi, kabir üzerine oturmasından daha hayırlıdır.”146

Mezar taşlarına el yüz sürülmez. Ölülere adak yapılmaz, mezarlardan istekte bulunulmaz.

Kabirleri çiğnemek ve kabir üzerinde uyumak mekruhtur.

Kabirlerde bulunan ağaçlar kesilmez, yeşil otlar yolunmaz. Ancak kurumuş olan ağaç ve otları kesmekte bir sakınca yoktur.

AE) Cami ve Mescidlerin Önemi

Mescid, sözlükte, “secde edilen yer” demektir. Çoğulu “mesâcid”dir.

Terim olarak Mescid, içinde Allah’a ibadet edilen kutsal mekândır. Mescitlerin büyüğüne cami denir.

İslam’da cami ve Mescidin önemli bir yeri vardır. Allah’ın evi kabul edilen camiler, İslam’ın alameti sayılmıştır. Bir yerde bulunan cami, o yer halkının Müslüman olduğunu gösterir.

Peygamberimiz, yeryüzünde Allah’a en sevimli yerlerin camiler olduğunu bildirmiştir.147

Bunun içindir ki O, Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde daha Medine’ye ulaşmadan Medine yakınında Kuba Mescidini, Medine’ye geldiklerinde de Mescid-i Nebi’yi inşa etmiştir.

Peygamberimizin bu hareketini örnek alan Müslümanlar, özellikle Müslüman Türkler, gittikleri her yerde cami yapmışlar, kendi evlerinden daha çok ibadet edecekleri camilere önem vermişlerdir.

Cami yapmak, imanın ve dindarlığın göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰىٓ اُو۬لٰٓئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدٖينَ

“Allah’ın mescidlerini, yalnız Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve sadece Allah’tan korkan kimseler onarırlar. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”148

Peygamberimiz, cami yaptırmanın fazileti hakkında şu müjdeyi veriyor:

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا يَبْتَغِي بِهِ وَجْهَ اللَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ مِثْلَهُ فِي الْجَنَّةِ

“Kim Allah rızası için mescit yaparsa, Allah, benzerini onun için cennet’te inşa eder.”149 Müslim’in diğer bir rivayeti, “Allah cennette ona bir köşk yapar.” şeklindedir.

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruyor:

إِنَّ مِمَّا يَلْحَقُ الْمُؤْمِنَ مِنْ عَمَلِهِ وَحَسَنَاتِهِ بَعْدَ مَوْتِهِ عِلْمًا عَلَّمَهُ وَنَشَرَهُ وَوَلَدًا صَالِحًا تَرَكَهُ وَمُصْحَفًا وَرَّثَهُ أَوْ مَسْجِدًا بَنَاهُ أَوْ بَيْتًا لاِبْنِ السَّبِيلِ بَنَاهُ أَوْ نَهْرًا أَجْرَاهُ أَوْ صَدَقَةً أَخْرَجَهَا مِنْ مَالِهِ فِي صِحَّتِهِ وَحَيَاتِهِ يَلْحَقُهُ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهِ

“Bir mümine öldükten sonra amelinden ve yaptığı iyiliklerinden ulaşacak şeylerden biri de, yaydığı ilim, geride bıraktığı iyi evlat, miras olarak bıraktığı mushaf-ı şerif, yaptırdığı mescit, yolcular(ın barınması) için inşa ettiği ev, akıttığı su, sağlığı yerinde iken malından çıkar(ıp ver)diği sadakadır. Bunlardan hangisini yapmış ise öldükten sonra onun sevabı kendisine ulaşır.”150

Hadis-i şeriflerde, mescit ve diğer hayırları yapanlara ahirette büyük mükâfatlar verileceği müjdelenmiştir.

Mescitlerin en faziletlileri üçtür. Bunlar: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa’dır.

Mescid-i Haram: Kâbe’yi çevreleyen mesciddir. Buna “Mescid-i Haram” dendiği gibi “Harem-i Şerif” de denir.

Haram, saygıdeğer ve kutsal demektir. O’na karşı saygısızlık caiz değildir. Kâbe ile onu çevreleyen Mescitten başka Mekke-i Mükerreme’ye de “Belde-i Haram” adı verilmiştir. Harem dâhilinde kan dökmek, ağaç kesmek, av avlamak haram kılınmıştır.

Mescid-i Nebi: Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde inşa etmiş oldukları Mescittir. Peygamberimizin kabri de bu mescidin içerisindedir.

Mescid-i Aksa: Kudüs’teki “Beytü’l-Makdis” tir. Aksa çok ırak demektir. Mescid-i Haram’dan çok uzakta bulunduğu için bu adı almıştır. Bu mescid, Süleyman aleyhi’s-selam tarafından inşa edilmiştir.

Peygamberimiz bu üç mescidin fazileti ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Namaz ve ibadet için hiç bir mescide yolculuk edilmez (yolculuk edilmesi doğru olmaz.) Yalnız şu üç mescid hariç, bunlara yolculuk edilir. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa.”151

Bu mescitlerin diğer mescidlerden üstünlükleri, bunların, Peygamberler tarafından yapılmış olmalarından dolayıdır. Bununla beraber Mescid-i Haram, aynı zamanda Müslümanların kıblesidir. Mescid-i Aksa da geçmiş ümmetlerin kıblesi idi.

Bunların en faziletlisi, Mescid-i Haram, sonra da Mescid-i Nebi’dir. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

صَلاَةٌ فِي مَسْجِدِي هَذَا خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ صَلاَةٍ فِيمَا سِوَاهُ إِلاَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ

“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç, başka mescidlerde kılınan bin namazdan daha sevabdır.”152

صَلاَةٌ فِي مَسْجِدِي أَفْضَلُ مِنْ أَلْفِ صَلاَةٍ فِيمَا سِوَاهُ إِلاَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ وَصَلاَةٌ فِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَفْضَلُ مِنْ مِائَةِ أَلْفِ صَلاَةٍ فِيمَا سِوَاه

“Mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç, başka mescidlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır. Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz da diğer mescidlerde kılınan yüz bin namazdan daha faziletlidir.”153

Fazilet itibariyle Kuba Mescidi, bu üç mescidden sonra gelir. Bundan sonra, en eski, daha sonra da en büyük olan mescidlerdir.

Bir kimsenin oturduğu mahallenin mescidinde namaz kılması, diğer mescidlerde namaz kılmasından daha çok sevabdır. Ancak kendi mahallesinin dışındaki bir mescidde görevli imam daha bilgili ve takva sahibi olursa o takdirde o camiye gidip namaz kılması daha sevab olur.

1. Camide Dikkat Edilecek Hususlar

Mescidler, Allah’a ibadet edilen mekânlar olduğu için kutsal yerlerdir. Bu yerlere gelişigüzel girilmez.

Cami’ye girildiğinde kerahet vakti değil ve henüz namaza başlanmamış ise iki rekât “Tahiyyetü’l-Mescid” kılınır. Peygamberimiz, “Sizden biriniz mescide girdiği vakit, oturmadan önce iki rekât namaz kılsın.”154 buyurmuştur.

Soğan ve sarımsak yemiş olan kimselerin camiye gitmeleri uygun olmaz. Çünkü bunların kokusu başkalarını rahatsız eder.

Peygamberimiz,

مَنْ أَكَلَ ثُومًا أَوْ بَصَلاً فَلْيَعْتَزِلْنَا أَوْ قَالَ فَلْيَعْتَزِلْ مَسْجِدَنَا، وَلْيَقْعُدْ فِي بَيْتِهِ

“Her kim sarımsak veya soğan yemişse bizden yahut mescidimizden ırak olsun, evinde otursun.”155 buyurmuştur.

Bunları yemek haram değil, helaldir. Ancak kokuları rahatsız edici olduğundan, bunları yiyen kimsenin camiye gitmemesi öğütlenmiştir.

Camilerde gürültü yapmak, kayıp ilan etmek de uygun değildir. Bunun gibi alışveriş yapmak ve dilenmek de caiz değildir. Camiler, ibadet yerleri olduğu için buralarda —vaaz edenler, ders verenler hariç— yüksek sesle konuşmak uygun olmaz.

Camilere en güzel ve en temiz elbiseleri giyerek gitmeli, cemaati rahatsız edecek kirli, yağlı iş elbiseleriyle gitmemelidir. Cenab-ı Hak, “Ey Âdemoğulları, her mescide gidişinizde ziynetli elbiselerinizi giyin.”156 buyurmuştur.

Cami ve mescitlerin inşasından tutun da temizliğine ve aydınlatılmasına varıncaya kadar verilecek hizmet, övgüye değer bir hizmettir. Rivayete göre, bir zenci kadın peygamberimizin mescidini devamlı silip süpürür ve temizliğini yapardı. Bir ara görünmez olmuştu. Peygamberimiz bu kadını sorunca, öldüğünü söylemişler, peygamberimiz üzülmüş ve, “Bana ölümünü haber vermeli değil mi idiniz? Haydi, Kabrini bana gösterin” buyurmuş ve kabrinin başına varıp üzerine namaz kılmış, dua etmiştir.157

Bu, camiye hizmetin, Peygamberimiz tarafından takdir gören bir davranış olduğunu göstermektedir.

Ayhali ve lohusa olan kadının ve cünüp olan kimselerin zorunlu bir durum olmadıkça camiye girmeleri caiz olmaz.

Gayr-ı müslimin cami ve mescide girmesi caizdir. Peygamberimiz, Müslüman olmayan Sakif kabilesi heyetini mescidde misafir etmiş, Ebû Sufyân Müslüman olmadan önce Kureyş’in bozduğu Hudeybiye antlaşmasını yenilemek üzere Medine’ye geldiği zaman onu da mescidde kabul buyurmuştur.158

AF) Mukaddesat ve Dinî Değerlerimiz

Mukaddesat, Mukaddes Kelimesinin çoğuludur. Mukaddes, kutlu, kutsal ve temiz demektir.

Dinî yönden, temiz ve manevi üstünlüğü olan şeylere “mukaddesat” denir.

Manevi yönden üstünlüğü ve saygınlığı olan şeylerle bunlara gösterilecek saygının nasıl olacağı kısaca maddeler hâlinde gösterilmiştir.

1. Allah Teala
Bizi, kâinatı ve kâinatta olan her şeyi yaratan, yaşatan, sayısız nimet ve yeteneklerle donatan yüce varlığın adıdır.

Her hayırlı ve yararlı işe başlanırken O’nun adı anılarak başlanmalıdır. Yani “Bismillâhi’r-Rahmani’r-Rahim” denmelidir. Allah’ın adı anılarak başlanılmayan herhangi hayırlı ve önemli bir işten bereketli bir sonuç alınamaz. Nitekim Peygamberimiz,

“Herhangi önemli bir işe Bismillah ile başlanmazsa o iş sonuçsuz kalır” buyurmuştur.159

Kur’an okumanın dışında herhangi bir işe başlanırken besmele yeterlidir. Ancak Kur’an-ı Kerim okunurken besmele’den önce “Eûzü billâhi mine’ş-şeytani’r-racim” denmelidir. Eti yenen herhangi bir hayvan, kesilirken de Allah’ın adı anılarak kesilir.

Allah’ın adı anıldığı zaman, ululuğunu ifade eden “Celle Celâlühu” denir. Bütün bunlar, Allah’a has birer saygı ifadesidir.

2. Kitaplar

Bilindiği üzere Allah’a inanmak ve O’na saygının en büyüğünü göstermek farz olduğu gibi, O’nun Peygamberleri aracılığı ile gönderdiği kitaplara inanmak ve saygı göstermek de farzdır. Kur’an-ı Kerim, Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği Kitapların sonuncusudur. Peygamberimize vahyedildiği gibi, hiçbir değişikliğe uğramadan elimizdedir. Çünkü Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim için,

“Kur’an’ı biz indirdik, elbette onu biz koruyacağız.”160 buyurmuştur. Kur’an, insan sözü değil, Allah’ın sözüdür.

Bunun için Kur’an-ı Kerim abdestli olarak tutulur. Abdesti olmayan kimse Kur’an-ı Kerim’i okuyabilirse de, ona el süremez.

O’nu okumaya başlamadan önce eûzü besmele çekilir, yani “Eûzü billâhi mine’ş-şeytani’r-racîm. Bismillâhi’r-Rahmani’r-Rahîm” denir, sonra okunur. Kur’an-ı Kerim, temiz yerlerde ve O’nu dinleyebilecek durumda bulunan kimselerin yanında okunur. Pis yerlerde, edep yerleri açık veya başka bir işle meşgul olan kimselerin yanında açıktan okunmaz.

Çarşıda, pazarda, parkta ve dinlenme yerlerinde bulunan ve dinlemeye müsait durumda olmayan kimselerin işitecekleri şekilde Kur’an-ı Kerim’i sesli okumak uygun değildir. Çünkü bunda, Kur’an’ı duyanları manevi sorumluluk altına sokmak vardır. Buna sebebiyet verilmesi ise doğru değildir.

Üzerinde Kur’an-ı Kerim bulunduğu hâlde tuvalete girilmeyeceği gibi, parmağındaki yüzükte veya boynuna takılı kolyede Kur’an’dan yazılı bir ayet varsa bunlarla da tuvalete girilmez.

Okunamayacak hâle gelen Kur’an-ı Kerim’i temiz bir beze sararak çiğnenmeyecek temiz bir yere gömmek lazımdır. Kur’an-ı Kerim’i öpmek caizdir. Buna “diyanet öpmesi” denir.

3. Peygamberler

Bilindiği gibi, Peygamberler, Allah’ın en seçkin kullarıdır. Cenab-ı Hak onları, emir ve yasaklarını insanlara duyurmak üzere görevlendirdiği mübarek zatlardır. Bütün Peygamberlere, ayırım yapmadan inanmak ve saygı göstermek gereklidir.

Peygamberlerden birinin adı anıldığında, Selam ile anılır. Mesela, İbrahim (as.), İsa (as.) gibi.

Peygamberimizin adı anıldığı zaman, ona salatüselam getirilir. “Muhammed Sallallâhü aleyhi ve sellem” veya “aleyhi’s-salâtü ve’s-selam” denir.

Peygamberimizden başkası salatüselam ile anılmaz. “Ömer aleyhi’s-salâtü vesselâm” veya “Ömer aleyhi’s-selâm” denmez. Ancak Peygamberimizle birlikte anıldıkları zaman “Allah Teala, Muhammed’e ve O’nun âl ve Ashabına salat ve selam buyursun” anlamına gelen “Sallallahu aleyhi ve alâ alihi ve sahbihi” denir.

Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimize, salatüselam getirmemizi emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Allah ve melekleri Peygambere çok salat ederler. Ey Müminler! Siz de ona salat ve tam bir teslimiyetle selam edin.”161

Allah’ın salat etmesi, rahmet etmesi demektir. Meleklerin salatı, Peygamberin şanını yüceltmek ve Müminlere Allah’tan af dilemektir. Müminlerin salat etmesi ise dua etmeleri demektir.

Peygamberimize salatüselam getiren kimseye Cenab-ı Hak rahmet eder. Peygamberimiz buyuruyor:

“Her kim bana salavat getirirse, Allah Teala o kimseye on rahmet eder.”162

Yine Peygamberimiz,

“Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür. O günde bana çokça salatüselam getirin. Çünkü sizin salat ve selamlarınız (melekler aracılığıyla) bana sunulur.” buyurdu. Ashab:

—Ey Allah’ın Resulü, getirdiğimiz salatüselamlar, size nasıl arz olunur, hâlbuki siz çürümüş bulunacaksınız, dediler. Peygamberimiz,

—Allah Teala, Peygamberlerin cesetlerini yeryüzüne haram kılmıştır (yani onların cesetleri çürümez), buyurdu163.

Abdurrahmân İbn Ebî Leylâ (ra.) şöyle demiştir:

—Bana bir kere Ka’b b. Ucre karşı geldi ve dedi ki:

—Ey İbn Ebî Leylâ! Peygamber’den (sas.) işittiğim bir salatüselamı sana hediye edeyim mi? Ben de:

—Evet, onu bana hediye et, dedim. Ka’b:

—Biz bir kere Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’e:

—Ya Resulallah, Ehl-i Beytine has olarak sana nasıl salat edelim? Çünkü Allah bize yalnız size nasıl selam edeceğimizi öğretti, dedik. Resulullah bize:

—Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin Kema Salleyte alâ İbrahime ve alâ âl-i İbrahime inneke hamidün mecîd. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin kema bârekte alâ İbrahime ve alâ âl-i İbrahime İnneke hamidün mecîd, deyin,164 buyurdu.

Salatüselam Allah rızası için getirilir. Dünya ile ilgili bir çıkar için getirilmez. Bir satıcı malını müşteriye gösterirken “Sübhânallâh” der veya Peygamberimize salatüselam getirir ve bununla da malını beğendirmek isterse, bu mekruh olur. Çünkü bu tesbih ve salatüselam, Allah rızası için değil, mala revaç sağlamak için söylenmiş olmaktadır.

Peygamberimize salat ve selam getirmek, Kıyamet gününde ona yakın olmaya ve şefaatine ermeye vesile olur.

4. Ashab-ı Kiram

Ashab, Peygamberimizi ona inanarak görme mutluluğuna eren kimselere denir.
Bunlar, ilk Müslümanlardır. Peygamberimizin sohbetiyle şereflenmiş ve doğrudan doğruya Peygamberimizden feyiz alma bahtiyarlığına ermiş kimselerdir. Peygamberimizle birlikte İslamiyet’i yayma uğrunda büyük fedakârlıklara katlanmış, mallarını ve canlarını bu uğurda feda etmiş seçkin kişilerdir. Müslümanlar nazarında bunların büyük bir saygınlığı vardır. Zaten onlardan sonra gelen hiç kimse bunların Allah katındaki derecelerine erişemez.

Peygamberimiz, Ashabı ile ilgili olarak şöyle buyuruyor:

“Sakın, sakın Ashabım aleyhinde bulunmayınız. Onları hedef seçmeyiniz. Onları seven, bana olan sevgisi sebebiyle sever. Onlara buğz (kin ve nefret) eden, bana olan kini ve nefreti sebebiyle buğz eder. Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş sayılır. Allah’a eziyet eden ise çok sürmez, Allah onun cezasını verir.”165

“Sakın Ashabıma sebbetmeyiniz (kötü söylemeyiniz. Çünkü onların fazileti yüksektir.) Sizden birinin Uhud dağı kadar altın sadaka verdiği farz edilirse, bu (sadakanın sevabı) Ashabdan birisinin iki avuç sadakasına erişemez. (Hatta) bunun yarısına da ulaşamaz.”166

Ashab-ı Kiram anıldığı zaman saygı ile anılır ve “Allah ondan razı olsun” anlamında “Radiyallâhü anh”, anılan kadın olursa “Radiyallâhü anhâ” denir. Anılan iki kişi olursa “Radıyallâhü anhumâ”, ikiden fazla kişi olursa, “Radıyallâhü anhüm” denir. Bu Ashaba mahsus bir saygı ifadesidir.

5. Âlimler

Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “Oku.”dur. Okumak, bilgi sahibi olmak insan için bir üstünlüktür. Çünkü Cenab-ı Hak, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını bildirmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”167

“Allah, içinizden iman edenlerle, kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.”168

“Allah’tan kulları içinde ancak bilgi sahibi olanlar korkar.”169

Peygamberimiz de,

“Allah Teala kimin hayrını dilerse, onu dinde âlim ve fakih yapar”170 buyurmuştur.

Bilgi yolu cennet yoludur. Peygamberimiz,

“Bilgi öğrenmek için yola çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır”171 buyurmuştur.

Bilgi insan için büyük bir değerdir. Bilgisiz ibadet bile yapılmaz.

Bilgi, insanın kafasını ve çevresini aydınlatan bir ışıktır. Bu ışıktan mahrum olan kimsenin doğru yolu bulması zordur.

İlmin ve âlimin üstünlüğünü ifade eden şu hadis-i şerife dikkat edilmelidir.

Ebû’d-Derdâ (ra.) şöyle diyor: Peygamberimizden şöyle buyurduğunu işittim:

“Her kim bilgi öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teala ona Cennet yolunu kolaylaştırır. Şüphesiz melekler de ilme talip olanlara, hoşlandıklarından dolayı, kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklara varıncaya kadar, hepsi ilim sahipleri için Allah’tan af dilerler. Bir ilim sahibinin, bir ibadet eden üzerine üstünlüğü, Ay’ın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne bir altın ve ne de bir gümüş miras bırakmamışlardır. Ancak ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan, sonsuz bir haz ve nasip almış demektir.”172

Bu sebeple bilgi sahiplerine saygı göstermek, İslami terbiyenin gereğidir. İslam dünyasında âlimler daima saygı görmüşler ve anıldıklarında, Allah onlara rahmet etsin anlamında, “Rahmetullahi aleyh” veya “rahimehullah” demek, onlara has bir saygı ifadesi olmuştur.

Peygamberimizin bütün arkadaşlarını, din âlimlerini hayırla, saygıyla anmak, hepsine karşı sevgi duymak, hiçbiri hakkında kötü söylememek, saygısızlık yapmamak, dinimizin öğrettiği edeptir, terbiyedir. Bunların kendi aralarında meydana gelen çekişme ve tartışmaları ileri sürerek haklarında saygı ve edebe aykırı sözler söylemek doğru değildir. Olgun bir Mümine yakışmaz.

6. Mâbetler

Cami ve mescitler, Allah’a ibadet edilen kutsal mekânlardır. Bunların başında Kâbe’yi çevreleyen “Mescid-i Haram” ile içinde Peygamberimizin kabrinin bulunduğu “Mescid-i Nebi” ve Kudüs’teki “Mescid-i Aksa” gelir. Cami ve mescitler, hürmet edilmesi gereken yerlerdir. Buralara saygıyla girilir. İçlerinde cami adabına yakışmayan davranışlardan sakınılır. Camilerde uyumak ve yemek mekruhtur. Ayrıca camilerde toplanıp dünya işleriyle ilgili konuşmak da mekruhtur. Çünkü camiler bu iş için yapılmamıştır.


Kaynak


Diyanet islam ilmihali